Paylaş
Ona göre, her şey ya siyah ya beyaz, aradaki renklerin tümü kaybolmuş. Ya sıkı dostları var ya amansız düşmanları, çevresini böyle görüyor. Hiç kimseye güveni yok. En yakını oğlu Maxsimo, her konuda annesinin danışmanı.
Devlet Başkanı Cristina de Kirchner geçen yıla kadar Arjantin’in gözdesi. Daha geçen yıl aldığı yüzde 54 oyla yeniden başkan seçiliyor. Öyle tantanalı ve talihli ki, Arjantin’de yıllar öncesinin Evita Peron’u sanki canlanmış gibi bir hava estiriyor.
Eşi Nestor Kirchner’den başkanlığı devralıyor. Cristina ile Nestor arasında büyük aşk var. Aşk işle birleşiyor, onların birlikteliği siyasette devam ediyor. Tıpkı Arjantin’in unutamadığı Juan Domingo Peron-Evita Peron efsanesi gibi.
ORTAK PROJE “K”
Karı-kocanın ortak projesi “K”. Arjantin’i yenileme, değiştirme projesi. “K”, Kirchner’den, soyadlarından kaynaklanıyor.
İkisi birbirine çok yakışıyor. Kadın güzel, adam yakışıklı, kadın da, adam da hırslı, Arjantin’i kendi inancına göre değiştirme hırsı. Anayasaya göre Nestor başkanlığı bırakıyor, yerini başkanlık seçimini kazanan eşi alıyor.
Ne var ki, rüya bir kalp kriziyle drama dönüşüyor. Nestor iki yıl önce hayatını kaybediyor. Cristina en büyük yardımcısını yitiriyor. Ve Arjantin’de her şey tersine dönüyor.
Enflasyon yeniden iki haneli rakamlara tırmanmaya başlıyor. İşsizlik artıyor. Yatırımlar düşüyor. Yabancı sermaye çekiliyor. Vergiler artıyor. İşçiler gibi, çiftçiler de ayaklanıyor. Gösterilerin önünü alamaz oluyor. Daha evvel bir araya gelemeyen işçi sendikaları “genel grev” kararında birleşiyor.
Alkışların yerini mırıltılar alıyor. Destek yerini güvensizliğe bırakıyor. Bir yıl önce yüzde 54’lük oy oranı yüzde 30’ların altına düşüyor. Sonuç her yerde olduğu gibi, Başkan Cristina gözünü basına ve özgürlüklere dikiyor.
DİKTA HEVESİ
Genel grevin dumanı tüterken, o güzel ve yaslı dul bu kez yüz bin kişinin katıldığı protesto mitingiyle sarsılıyor. Oğluna ve kızına yaslanıyor. Başka kimsesi kalmıyor.
Mitingler arttıkça, Cristina sinirine hakim olamıyor. Hıncını basından, özgürlükleri kısmaktan alıyor. Yine de, sağda, solda aleyhinde yayınlanmaya başlayan yazılara engel olamıyor, “askeri diktatörlükten bu yana toplumu hiç kimse Cristina kadar bölmedi, hiç kimse Cristina kadar diktatörlüğe heveslenmedi” cümleleriyle donatılan köşe yazıları.
Derken, daha önce kimsenin cesaret edemediği yolsuzluk haberleri gazetelerin manşetlerine çıkıyor. Birileri dönen havanın farkına varıyor. Cristina’yı en çok destekleyen büyük gazetelerden biri Cristina’yı ilk terk eden gazete oluyor. Fena manşetlerle. Bitmez sanılan şaşalı dönemin çan sesleri duyuluyor.
Cristina hala “Başkan”, ama yalnız ve çaresiz. Yalnızlık ve çaresizlik onu iyiden iyiye saldırgan yapıyor. Her saldırıda biraz daha yalnızlığa gömülüyor.
Bu galiba evrensel bir kural.
Soner’in duruşmasında kapıdaki liste
DURUŞMA salonuna girmek mesele, ODA TV davasının görüleceği mahkeme salonunun önü önceki gün tıklım tıklım. İçeriye girecek olanlar isim isim alınıyor.
Duruşmaya katılacak avukatlar için de, kapıya bir liste asılmış. Listede ODA TV sanıklarının isimleri, karşılarında da iddianameden aktarılan avukatların isimleri yazılı. İçeriye ancak ismi yazılı avukat girebilecek. Avukat Fikret İlkiz duruşma yargıcına, bu listeyi kimin yaptığını soruyor. Yargıç, “haberim yok” diyor. Belli, mahkeme heyetinin haberi yok. Çünkü, listede bir garabet var.
Sanık listesine adı yazılanlardan biri de, Kaşif Kozinoğlu, karşısında da avukatının adı yazılı. Kozinoğlu aylar önce hayatını kaybediyor. Ne sanığı? Anlaşılan Adliyedeki güvenlik çok titiz, ölenlerin avukatlarını bile unutamış.
Bu saçmalık bir yana, asıl olay Soner Yalçın’ın tahliyesi. Tahliye öncesinde ve sonrasında Soner’in sözleri yaşadığımız dönemi tüm çıplaklığı ile sergiliyor. Hapiste yazdığı kitap “Samizdat” bu dönemin en büyük belgelerinden biri, satışı yüz bini geçti.
Bu gibi davalarda her tahliye bana mutluluk verir, aynı zamanda çalınan hayatları düşündürür. Soner için de duygularım aynı. Geçmiş olsun Soner, benim değerli meslektaşım.
Paylaş