SAVAŞ ve gazetecilik!.. Hemen her gazetecinin gönlünde Hemingway, Lorca, Solzenitzin ya da Malraux yatıyor. Bir savaşı tam içinden izleyen savaş muhabirleri... Sonradan dünya çapında yazarlar, şairler...
Savaş izlemek mesleki açıdan heyecanlı, ama en tehlikeli işlerden biri. Hele de, son yıllarda çığrından iyice çıkıyor. Gün geçmiyor ki, dünyanın herhangi bir çatışma bölgesindebir gazeteci hayata veda etmesin. Tek suçu izlemek!..
İşte, son rakam 387!.. Son birkaç yılda dünyadaki savaşlarda, görevini yaparken öldürülen gazeteci sayısı 387.
Gazetecilere şimdi Avrupa Konseyi sahip çıkıyor. Bu demeç ya da nutuk atarak bir sahiplenme değil. Bu 46 üyeli Avrupa Konseyi’nin üye devletlere resmi bir çağrısı. Konu dün Avrupa Konseyi genel kurulunda Strasbourgda ele alınıyor.
TARAFLARA ÇAĞRI
Avrupa Konseyi bir karar hazırlıyor.
Gazetecilerin güvenliğini sağlamak amacıyla, savaş bölgelerinde hem hukuki, hem fiziki koşulların uygun hale getirilmesini istiyor.
Karar metni insan haklarından yola çıkıyor. Sık sık ifade ve düşünce özgürlüğünü vurguluyor. Savaşan her iki tarafı da, güvenliğin sağlanmasından sorumlu tutuyor. İki tarafı da, güvenliği sağlamaya çağırıyor.
Aynı çağrı, gazeteciler için de geçerli. Savaş bölgesine gitmeden önce, gazetecilere korunma açısından, eğitimden geçme görevi yüklüyor.
Karar 46 üye ülkenin Dışişleri Bakanları’na gönderiliyor. Kararda bir de tavsiye bölümü var:
‘46 üye ülke, gazetecilerin savaş sırasında korunmalarına dönük önlemleri almak zorunda. Bunu izleyecek olan, ülkelerin Dışişleri Bakanlıkları.’
HAREKET NOKTASI
Gazetecinin korunmasında hareket noktası, ifade ve düşünce özgürlüğü. Hayatı önce korunacak ki, ardından gördüğünü, bildiğini aktarabilme özgürlüğünü kullanabilsin!..
Oysa, ne oluyor?.. Gördüğünü, bildiğini engellemek üzere, öldürülüyor!..
Savaşta öldürülüyor. Ya barışta?.. Hapis, para cezası, tazminat davaları!.. İşte, şimdi benim ülkemde, işte şimdi yeni Türk Ceza Yasası ile!..
O kadar gürültü ve ertelemeye rağmen, yeni yasa gazetecileri hala baskı altında tutmaya yönelik maddeler taşıyor. Özünde ifade ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayan maddeler!..
Geçen gün Başbakan Erdoğan AB uygulamalarından söz ederken, ‘bu bir zihniyet meselesidir, önce zihniyetin değişmesi gerekir’ diyor. Doğru!.. Hiç bir eleştiriye tahammül edemeyip, sağda solda gazetecileri işinden attırmak, olmadı mı, tazminat davaları yağdırmak, ama işi temelden çözmek için de, ceza yasası ile gazetecileri kıskıvrak bağlamaya çalışmak!.. Bu mu AB zihniyeti?..
Avrupa Konseyi AB zihniyetini temsil ediyor. Bizde AKP iktidarı ve yeni ceza yasası neyi temsil ediyor?.. Zihniyetin önce AKP’de değişmesi gerekmiyor mu?..
Koçaryan’a muhalefet
ERMENİ milletvekili Avrupa Konseyi’nde mazeret göstermeden, ‘bu metne ben de imza atarım, ama sonra zor durumda kalabilirim’ diyor. Desteğini belirtiyor.
Ermeni soykırımı tartışmalarında Başbakan Erdoğan’ın Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan’a sunduğu öneri Avrupa Konseyi’nde ciddi kabul görüyor. Eğer kendi ülkelerinin meclisleri soykırımı tanımışsa, ‘siyasi baskı var’ gerekçesiyle, bizim milletvekillerine durumu açıklamaya çalışıyor.
Avrupa Konseyi’nde görevli Türk milletvekilleri başarılı bir işe imza atıyor. Abdülkadir Ateş (CHP) ve Mevlüt Çavuşoğlu (AKP) başta olmak üzere, Avrupa Konseyi’nde yoğun bir faaliyet göstererek, 34 ülkenin ve tüm siyasal gurupların desteğini sağlıyor.
Karşı hareket hemen başlıyor!.. Nasıl?.. Türkiye ile mektuplaştığı için, Koçaryan’a karşı imza kampanyasıyla!.. Karşı imzaların görünürdeki nedeni, sözüm ona, Ermenistan’da referanduma sunulacak yeni anayasa. Oysa, asıl amaç, karşı kampanya ile oluşmaya başlayan yaklaşımı torpillemek!..
Asıl ilginç olan, karşı imzayı toplayanlar Ermeniler değil!.. Bizim Avrupalı dostlarımız!..