Oturduğu köy, Japonların baskınına uğrayan yerlerden biri. Ne kadar genç kız varsa, hepsini toplayıp götürüyorlar.
Çığlıklar, çırpınmalar nafile. Wu ve 200 bin Tayvanlı kadın Japon askerlerinin emrinde. Cephede askerlere moral geceleri.
Yattığı her erkeği, ertesi gün rüyasında görüyor. Kim bilir kaç erkekle paylaşıyor yatağını, kendisi de bilmiyor. Bildiği bir şey var. Her yattığı erkek, sanki onunla evlenmek istiyor. Rüyaları evlenme teklifleriyle süslü. Kendisi telli duvaklı, beyazlar içinde bir gelin, adam manşetli beyaz gömlek, siyah takım elbise içinde, damat. Orkestra onlar için Comparsita çalıyor.
Ömrü beyaz gelinlik hayalleriyle geçiyor.
İkinci Dünya Savaşı. Japonlar Tayvan’dan 200 bin kadın çalıyor. Mal alıp, satar gibi. Sürükleye sürükleye, kadınları önce gemilere dolduruyorlar, sonra kamyonlara. Yeniden gemilere, kafesler içinde yeniden kamyonlara. Doğru Japon askerlerinin savaştığı cephelere.
Wu Hsiu-Mei de o kadınlardan biri. Tayvanlı. Savaş başladığında, henüz 23-24 yaşında güzel bir kız.
*
Oturduğu köy, Japonların baskınına uğrayan yerlerden biri. Köyde ne kadar genç kız varsa, hepsini toplayıp götürüyorlar. Çığlıklar, çırpınmalar nafile.
Savaş boyunca, Wu ve 200 bin Tayvanlı kadın Japon askerlerinin emrinde. Her gece bir başka Japon askeri. Cephede askerlere moral geceleri.
Savaş bitiyor, kadınlar çoktan bitiyor. İtildikleri uçurumda, hayat sadece umutsuzluktan ibaret. Hayata aldırmazlık, boşvermişlik.
Arada işlenen birkaç cinayet. Kendilerine orospu damgası vurmaya kalkışan askerleri, onların kasaturasıyla öldürmek. Etlerini değil, ama ruhlarını korumak duygusunu hiç kaybetmeden.
Savaştan sonra, mucize. Bir genelevde. Çalıştığı genelevde Wu’ya dadanan bir Uzakdoğulu, Wu ile evlenmek istiyor. Wu şaşkın. Adam ciddi.
Wu kendini bir hafta içinde evlenme memurunun önünde buluyor. Hayır, asla beyaz gelinlik yok. Adam evleniyor, ama yine de, onca erkekle yatmış bir kadının beyaz gelinlik giyemeyeceğinde ısrar ediyor.
Adam Wu’yu her fırsatta onursuzlukla aşağılıyor. Evlilik üç-beş haftada sona eriyor.
*
Wu’nun aklı beyaz gelinlikte. Ömrü boyunca hayallerini hep o beyaz gelinlik süslüyor.
1992’ye gelindiğinde, Wu artık 75 yaşında. Ne genelev var, ne erkek, ne para. O yataktan diğerine sürüklenen hayatın son perdesi.
Kendisi gibi, Japon işkencesi gölgesinde yaşayan bir grup kadın, TV’lere ve gazetelere arka arkaya açıklamalarda bulunuyor. Yaşadıklarını anlatıyor. Altmış yılın öfkesiyle.
Tayvanlı bir sivil toplum örgütü onlara el uzatıyor. Onlara sıcak bir oda, birkaç kap yemek, birkaç parça giyecek, ellerine her gün harçlık.
Wu’nun hayali 89 yaşında gerçekleşiyor. Bundan bir süre önce, o sivil toplum örgütü, hayatta kalmış on beş Tayvanlı kadına düğün günü armağan ediyor.
Hepsi beyaz gelinlik içinde, telli duvaklı. Damat yok, ama orkestra var. Ve 80 yılın özlemi o müzik, Comparsita. Geleneksel evlilik müziği, o sihirli tango. Çiçekler, armağanlar, ziyafet sofrası eşliğinde.
Wu şimdi çok mutlu. Düğün günü çekilen fotoğraflar, artık tek başına yattığı yatağın başucunda.