Paylaş
500’ün üzerinde firmanın katıldığı fuar sadece Türk değil, özellikle Ortadoğu bölgesinden gelen yoğun ziyaretçilerin de ilgisiyle karşılaştı. Fuarı cumartesi akşamına kadar 100 bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.
Growtech Fuarı’nda ‘doku’ kültürü ile fidan üretimi ileri bir noktaya gitmiş. Son dönemde en fazla tercih edilen ürünlerin başında muz geliyor. Eğer bu tempo ile devam ederse, birkaç yıl içinde Türkiye’nin muz ithalatını sonlandırması bekleniyor.
Türkiye’de iki-üç yıl içinde ithalata gerek kalmayacağını belirtiyor Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Onus. “Anamur Bozyazı ve Alanya’ya alternatif olarak Manavgat’da muz üretimi süratle yaygınlaşıyor. Ayrıca, Antalya’nın batısında Fethiye ve doğusundaki Silifke’den Hatay’a uzanan bölge de muz üretimi ile tanışmaya başladı. Gerek açık alanda, gerekse seralarda hızla üretim alanları artıyor ve ülkemizin tüketim ihtiyacı tamamen karşılanıyor.”
Muzun ihraç edilme şansı yok, çünkü çok büyük üretim alanlarına sahip olan Latin Amerika ülkeleriyle ve Kanarya Adaları ile rekabet edebilme şansımız yok.
MUZ TÜKETİMİ SON DERECE DÜŞÜK
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Antalya’da ziraat fakültesinin kurulmasından sonra subtropik (tropik kadar sıcak değil) meyve yetiştiriciliğine ilave olarak son zamanlarda tropik meyvelere de (mango, ejder meyvesi, papaya, avokado) bir yönelim başlamış durumda. Muz önde gidiyor. Ancak Türkiye’de kişi başına muz tüketimi Avrupa ile kıyaslandığı zaman son derece düşük kalıyor. Yerli üreticiyi korumak amacıyla devlet muz ithalatında yüksek oranda (yüzde 147) vergi alıyor. Pek çok yerde muz üretiminin kârlı olmasından dolayı çiftçilerin muz üretimine kaydığını ve muz seralarının kurulmaya başladığına dikkat çekiliyor.
Growtech Fuarı’nda tarım makineleri, bitki besleme, seracılık ekipmanları,
sulama sistemleri, fide ve tohum gibi pek çok alanda faaliyet gösteren firmalar üreticilerin ve sektör paydaşlarının fazlasıyla dikkatini çekti.
Yılların tohumcusu Dr. Hasan Ünal, eşi Prof. Dr. Narin Ünal ve oğlu Ozan Ünal, kurdukları ‘Doku Kültürü Laboratuvarı’ ile birçok ilki gerçekleştirmişler. Yıllık 10 milyon bitki üretme kapasitesine sahip laboratuvarlarda Türkiye’nin ithal ettiği pek çok üründe ithalatın önüne geçildiği gibi, bazı ürünlerde de ihracata başlamışlar. Türkiye’nin muz fidanı ihtiyacının neredeyse tümünü doku kültürü ile ürettikleri üstün nitelikli muz fidanları ile karşılama noktasına gelmişler. Muza ilave olarak insan sağlığı bakımından da önemli olan avokadoda da aynı yöntemle fidan üreterek Türkiye’de bu ürünün yaygınlaşmasına katkı sağlıyorlar. Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kenan Turgut, Prof. Dr. Naci Onus ve Prof. Dr. Mustafa Karhan Ar-Ge çalışmalarına bilimsel katkı sağlıyorlar.
BİLİYOR MUSUNUZ
- ATATÜRK’ün bugüne kadar yayımlanmamış fotoğraflarından kullandığı kahve fincanlarına, Atatürk kapaklı Time Dergisi’nden Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda kullandığı gaz lambalarına, çeşitli kıyafetlerine kadar birçok farklı objenin yer aldığı 19 Ekim’de açılan ‘Büyük Dahi-Gazi Mustafa Kemal’ isimli serginin 24 Şubat 2019 tarihine kadar İzmir Folkart Gallery’de izlenebileceğini...
- CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer’in Aladağ yurt faciasının yıldönümünde, MEB’e bağlı her derece ve türdeki okullarda öğrenim gören öğrencilerin barındıkları yurt/pansiyonlara denetimlerin sıkılaştırılması ve varsa kurumlar ile yöneticilerinin kusurlarının ortaya çıkarılması, öğrencilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması için Meclis’te araştırma komisyonu kurulmasını talep ettiğini...
ADAYLAR
- CHP’den: Pendik’ten Abidin Ekrem’in; Bahçelievler’den diş hekimi Dr. Hüseyin Özkahraman’ın; Çatalca’dan Çağdaş Düşünce gazetesinin kurucusu Taşkan Uysal’ın; Bakırköy’den İBB meclis üyesi, İnşaat Mühendisleri Odası Bakırköy Temsilcisi ve CHP İstanbul il üyesi Ali Rıza Akyüz’ün aday adayı olduklarını...
- AKP’den: İBB Meclis üyesi, inşaat mühendisi Trabzonlu Oktay Birinci’nin Gaziosmanpaşa’ya aday adayı olduğunu...
OKUYUNUZ
Arkeologlar fosillerle uğraşmazlar
24 KASIM’da ‘Kim Milyoner Olmak İster?’ TV programındaki bir soru arkeoloji camiamızda büyük tepkiyle karşılandı. Sosyal medyada da infial uyandıran soru şöyleydi;
- Hangisi, arkeologların buldukları şeyin fosil mi, yoksa sıradan bir taş mı olduğunu anlamak için kullandıkları yöntemlerden biridir?
A- Saf suda bekletmek, B- Köpeğe koklatmak, C- Yalamak, D- Üstüne idrar yapmak
Burada yöntem sorulduğuna göre verilen seçenekler arkeoloji biliminde birer yöntem mi önce ona bakalım? Bilimde yöntem; belli bir sonuca erişmek için, bir plana göre izlenen dizgesel yoldur. Arkeologlar da incelemelerinde bilimsel yöntemlerden yararlanır, açıklamalarına nasıl ulaştığını açıkça ortaya koyar.
Arkeolojik bilimsel araştırma yöntemleri çerçevesinde bakıldığında soru daha baştan sorunludur. Öte yandan FOSİL yer kabuğunun en üst bölümünü oluşturan tortul kayaçların çoğunda, bazen iyi korunmuş, bazen de erozyon ve sedimantasyon sırasında tahrip olmuş, ölü organizma kalıntılarıdır. Fosillerle uğraşan bilim dalı ise paleontoloji’dir. Paleontoloji, taşılbilim ya da fosilbilim, fosilleri veri olarak kullanarak dünyada yaşamın tarihini yazmak amacını taşıyan bilim dalıdır. Bu bilim dalı mensuplarına ise paleontog/fosilbilimci adı verilir. Paleontologla arkeologlar farklı bilim insanlarıdır. Arkeologlar genelde fosillerle uğraşmazlar. Arkeoloji, insanoğlunun dünyanın her tarafındaki yerleşimlerini araştırarak gelişiminin maddi kanıtlarını ortaya çıkaran ve uygarlık tarihinin izlerini gözle görülür duruma getiren bir bilim dalıdır.
Arkeoloji, bilimsel bir uğraştır ve bu tip garip yöntem önerileriyle hareket eden bir uygulama değildir. Burada yapımcı Mehmet Çam’ın okuduklarını yanlış yorumladığı elmalarla armutları karıştırdığı; fosillerle arkeologların uğraştığını sandığı açıkça görülmektedir.
Yapımcı Mehmet Çam, “Okuduğunuz arkeoloji bölümleri akademik alanda İngilizce araştırma yapmaya yeterli değilse makalelerin çevirisini yollatabilirim” diyerek yeni bir polemik başlatmıştır.
Arkeoloji alanındaki akademisyenlerimize ‘akademik alanda ingilizce araştırma yapmada ve anlamada yetersizsiniz’ demeye getirerek ayrı bir çam daha devirmiştir. Kendisi öncelikli olarak soruya referans olan bu kaynakları bir an önce kamuoyuyla paylaşmalıdır.
Nezih BAŞGELEN-Arkeolog/Arkeoloji ve Sanat Yayınları Kurucusu
Yüksek İhtisas ve Numune Hastaneleri kaldırılıyormuş
Hastanenin lüksü değil, tedavisi ve hekimi önemli
KAPATILMASI planlanan hastaneler için ‘Hastanemi Kapatma Platformu’ tarafından toplanan 6 bini aşkın imza dün Sağlık Bakanlığı’na verildi. Kuruluşundan, 14 yıl Direktörlüğünü yaptığı Kardiyoloji’den emekli olana kadar Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi (TYİH) ’de çalışan Prof.Dr. Siber Göksel “Kalp hastası için dakikalar önemlidir. Hastalar için ulaşılması kolay olup, bu nedenle hayat kurtarıcı olan bu hastanelerin arsaları değerli olduğu için merkezi yerlerinden kaldırılması büyük hatadır.” diyor.
Hastanelerin büyük ve lüks olması değil kısa sürede tedavi ve doğru hekimin önemli olduğuna değinen Göksel kıdemli bir hekim olarak uyarıyor.
“Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi (TYİH) Taş mektep yerine kurulmuştur. (2014’te ‘Taş mektepten Türkiyenin Kalbine’ kitabımla hastanenin tarihini yazdım. İyi ki de yazmışım.) TYİH’nin kuruluş amacı tedavi için yurt dışına hasta gönderilmesini önlemektir. İlk kalp nakli, ilk bypassları Op.Dr. Kemal Bayazıt, ilk koroner anjio Prof.Dr. Mehmet Özdemir tarafından burada gerçekleşmiştir. Bir zamanlar parlamenterlerin gözbebeğiydi bu hastane. Türkiye’de birçok ilk teşhis ve tedaviler Kardiyolojide ve Gastroenterolojide burada yapılmıştır. Numune Hastanesi de 80 yıldan fazladır bütün Anadolu’ya hizmet vermektedir. Nazilerden kaçan Profesörlere kucak açmış ve bu sayede de bilimsel yükselişe kavuşmuştur.”
Paylaş