Paylaş
Dolmabahçe ve Kastamonu Rotary kulüpleri tarafından İnebolu Türk Ocağı’nda gerçekleştirilen panelde, İnebolu’nun ulusal kurtuluştaki yeri ve önemi anlatıldı. Panelde emekli amiral Cem Gürdeniz, Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçiliği Kültür Ateşesi Aleksandr Sotniçenko, tarihçi Dr. Orhan Çekiç, eski milletvekili Kemal Anadol ve tarihçi Dr. Mehmet Perincek konuşmacı olarak yer aldılar.
Atatürk ve Lenin’in yazışmaları panele damgasını vurdu. Cem Gürdeniz, Atatürk’ün Lenin’e yazdığı mektubun önemine işaret ederken “Vurgulamam gerekir ki 26 Nisan mektubu bugünkü var oluşumuzun başlangıcını oluşturmaktadır. Sovyet Devrimi ile Türk Kurtuluş Savaşı, tarihin o safhasında emperyalizmin boğmak istediği iki kader arkadaşıydı. Atatürk ve Lenin, ya birlikte yok olacak ya da birlikte savaşacaklardı. Onlar birlikte savaştılar. Kurtuluş Savaşı cephane ve silahlarının pek çoğu Karadeniz üzerinden geldi. Atatürk ve Lenin dostluğu Türk-Sovyet jeopolitik işbirliği sonucunu doğurdu. Her iki devlet aynı anda yürüttükleri emperyalizm karşıtı savaşı başardılar” dedi.
Karadeniz’in Türkiye’nin mücadelesindeki önemine işaret eden Gürdeniz, “Bu deniz olmasaydı, İstiklal Savaşı olmazdı. İşgalcilerle işbirliği yapmış Osmanlı Donanması’nı terk eden toplam 233 denizci, Kurtuluş Savaşı’nın kaderini değiştirdi. O dönem bütün gemi, taka, kayık ve vasıtaları topladığınızda yalnızca 300 civarında bir envanter çıkıyor karşımıza... Hepsinin toplam taşıma kapasitesi sadece 7 bin 800 tondu. Buna karşılık Rusya’nın Batum, Tuapse ve Novoroskiysk limanları üzerinden İnebolu, Samsun ve Trabzon limanlarına ilk sevkıyat 1920’nin eylül ayında Tuapse’den Trabzon’a başladı. 1922 ağustosuna kadar toplam 300 bin ton silah malzemesi taşıdılar” diye konuştu. Mustafa Kemal’in 4 Ocak 1922 tarihinde Lenin’e yazdığı mektubun şu bölümü geleceğe ışık tutmalıdır diye de ekledi.
“Türkler ve Rusların tarihi yüzyıllarca süren kanlı savaşların gürültüsüyle doldurduktan sonra bu kadar çabuk ve bu kadar bütünsel bir şeklide uzlaşmaları, öteki milletleri şaşkınlığa uğratmıştır. Pek çoğu bu dostluğun suni olduğu ve şartlar gereği sağlandığı zannına kapılmışlardır, hâlâ da bu inançtadırlar ya da öyle gözükmektedirler. Ancak iki halkın ne ölçüde birbirleriyle anlaşmak ve birbirlerini sevmek için yaratıldıklarını ve geçmiş kavgalarının yalnızca her ikisinde de yerleşmiş zalim iktidarların kışkırtmaları ile çıkmış olduğunu; son savaşta asker ve subayların birbirleriyle nasıl isteksizce savaştığını görmüş olanlar, birkaç sene önce oluşan yeni vaziyetin sürekli ve istikrarlı olduğunu söyleyeceklerdir. Türkiye, Rusya’ya, Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır.”
(Bu konudaki yazılarımıza yerimizin imkânı ölçüsünde devam edeceğiz.)
ORTAYLI: ‘RUMELİ KÜLTÜRÜ OLMAZSA İNKİŞAF EDEMEYİZ’
RUMELİ Balkan Dernekleri Federasyonu’nun (RUBAFED) geçen haftaki ‘Best Of Rumeli’ ödül töreninde konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın ilginç konuşmasını dikkatle okuyacağınızı umarız:
“Federasyon başkanımız ve çok değerli milletvekilleri, çok değerli meslektaşlarım ve özellikle bu yıl Avrupa jeologlarının ‘Nobel’ini alarak herkesi çatlatan ve memleketin şerefini yükselten, sevgili dostum, kardeşim Prof. Dr. Celal Şengör’e, edebiyatımızın önde gelen simalarından Bosnalı olan Ayşe Kulin’e, sanatçı Gökhan’a, birlikte program yaptıklarıma, yanı başımda oturan İvana Hanım’a (Sert) ve Balkanlardan gelen hepinize çok teşekkür ediyorum. Sizinle iftihar ediyorum.
Osmanlı İmparatorluğu 4 ana toprak parçasında hüküm sürdü. Bunlardan ikisi Balkanlar ve Kırım’dır. Benim ailem de Kırımdan gelen bir ailedir.
Bu ödülü almaktan şeref duyuyorum. Balkanlar kaybedilmiş vatan toprağı ve Türk yurdudur. Ancak günümüz dünyasında Balkanlar için siyasi ve askeri bir talebimiz olamaz, buna mukabil Rumeli ruhu içimizde yaşamazsa bu memleketin kültürü içimizde inkişaf edemez. Binlerce yıllık Anadolu kültüründen bahsedilir ama Rumeli kültüründen dem vurulmaz. Oysa Atatürk bozkırda bir Cumhuriyet kurarken, Anadolu kültürlerini araştırmak üzere fakülte açıp, o fakültede Anadolu tarihini öğretirken, tüm bunları Rumeli kültürü ile yaptı. Cumhuriyet’in ilk 20 yılında dünya çapında uzmanlar yetiştirildi, daha önce adımızın geçmediği dallarda dünya listelerinin ilk sıralarına yükseldik. O eğitim politikaları artık takip edilmiyor. Modern Türkiye Cumhuriyeti sadece Anadolu değil, aynı zamanda Rumeli’dir. Bunu kabul etmemek, yabani insanlara özgü bir düşünce olur. Balkan müziğinin, yemeklerinin, giyim ve yaşam şeklinin, kısaca kültürünün milletimize farklı bir nezaket kattığını, siyaset açısından da önemli olduğunu unutmamalıyız.”
21. yüzyılda modern bir millet olmanın koşulu, Atatürkçü, Rumeli olmaktan geçer, bu da çağdaşlık demektir.
‘1 MAYIS’I KUTLAYACAĞIZ DA...
BUGÜN 1 Mayıs Emek, Dayanışma ve Mücadele Günü’dür. Ne yazık ki işçi ve memur sendikaları bu yıl da birlikte kutlamayacak 1 Mayıs’ı. Türk-İş Kocaeli’nde, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB İstanbul-Bakırköy’de, Hak-İş ve Memur-Sen Şanlıurfa’da, Türkiye Kamu-Sen ise Samsun’da etkinlik gerçekleştirecek. Emekçiler ‘Kıdemime dokunma’ diye haykıracak.
GÜNÜN SÖZÜ
“YSK, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin kesin sonuçlarını ‘makul süre’ içinde ilan etmek zorundadır. En iyimser yorumla bu süre dolmak üzeredir.”
(Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK)
Paylaş