Paylaş
“Size çok anlatacaklarım var” dedi. Patronuna kızgındı, personelin maaşlarının iki aydır ödenmediğini söylüyordu. “Türk denizciliği kötüye gidiyor” “Binali Yıldırım Bakanımız dikkat etsin” diye eklemişti. Önceki gün telefonla karşımıza çıktı, “Ben geldim, anlatacağım çok şey var” dedi. Dünyanın en riskli bölgesi olan Batı Afrika’daki gemisinden izne gelmişti. Orada, petrol-kimyasal taşıyan bir Türk gemisinin kaptanıydı. Konuyu ve sorunu tam anlayabilmek için kendisine bazı sorular sorduk ve ilginç yanıtlar aldık.
- Siz hiç Somali’deki tehlikeleri yaşadınız mı?
- İki yıldır oradan geçmedim ama biz kaptanlar için dünyanın en riskli bölgesidir. Devlet, kendi güdümündeki korsanları kullanıyor. Baldırı çıplak üç-beş korsan bölgeden geçen gemilere havan topu ve uçaksavar ile ateş açıyor. Aslında devlet haydut!... Çünkü geride Bin Ladin’in güçleri var. ABD ve Avrupa’yı korkutmak istiyorlar. Aynı sorun Batı Afrika’da Nijerya, Benin, Togo gibi ülkelerde de mevcut...
- Türk gemicileri açısından...
- Uluslararası sigorta kuruluşları tarafından Dakar’dan Güney Afrika’ya kadar ‘High risk area’ (yüksek riskli saha) ilan edilmesine karşı hiçbir riski ve güvenceyi düşünmeden, en önemlisi de personeline gideceği bölgeyi açıklamadan gönderen Türk armatörleri de sorgulanmalıdır esasında... Amerika’nın bu işte günahı çoktur, çünkü bölgede Avrupa’nın egemenliğini istememekte, petrolü sadece kendi kontrol etmek istemektedir.
- Örnek...
- Afrika giderek sömürülüyor. Çoğu ülkenin ‘askeri limanları’ üzerinden 300-400 dolara alınıp off-shore yöntemiyle 1000 dolar civarında transit geçen gemilere satış yapılması uluslararası bir mafya yöntemidir. Afrika’daki bazı kraliyet aileleri ve onların komisyoncuları asıl vurgunu yapmaktadır.
Navlun ücretleri dibe vurdu
30 yıllık kaptan dostumuzu dinlemeye devam ediyoruz:
“Yeni geldim, Yeşilköy’den kente gelirken Kumkapı açıklarını görüyor musunuz?” dedi.
Biliriz, boş bekleyen yüzlerce gemi... Çünkü yük yok.
Çalışanları da etkiliyor bu durum. Diyor ki:
“Ben de maaşımı düzenli alamıyorum, çalışanlarım da... Çünkü 2005-2008 arasında Tuzla’da tersane bölgesinde yapılan gemiler nedeniyle, tersaneciler satmak amacıyla gemi yapmaya kalkışıp krizden dolayı satamayınca, hepsi armatör olmaya kalktı ve şu anda sektörde % 30 gemi fazlalığı oluştu.
- Biraz açar mısınız?
- Navlun ücretleri yerle bir durumda... Beş yıl öncesine göre navlunlar üçte, dörtte bir oranında düştü. Bundan dolayı armatörler zor durumda kaldı... 2009-2011 yılları arasında Türkiye’deki tersanelerin işleri genellikle gemi tamir ve bakımı idi. Daha sonra çok sayıda tekne yapımı başladı. Özellikle de kimyasal tanker... Tersaneciler, gemi sahibi oldu. Ve bunlar global krizden ötürü satılamadığından çoğu da elde kaldı. Bugün Mersin’den Aliağa’ya navlunun tonu 35-40 dolar arasında idi, bugünlerde kaça indi biliyor musunuz 8 dolara... Örneğin Romanya’dan İstanbul’a getirilen kostik sodanın (deterjan ve sabun hammaddesi) tonu 20-30 dolara taşınırken, şu anda 7-8 dolara düştü. Geminin mazot parasını ancak karşılayabilir. Global krizden etkilenen sadece Tuzla ve Yalova değil, Çin ve Kore’de de aynı durum var.
İşsiz kalan kocaman tankerlerin kaptan maaşlarını 10-15 bin dolardan 4 bin dolara düşürüldüğünü söylersem hiç şaşırmayın; personelin hali de zaten kötüdür.
- İçteki faktörlerin hiç etkisi yok mu?
- Çok önemli soru... Türk armatörlere büyük kredi açan bir finans firması vardır. Marmara’dan Karadeniz’e çıkılırken, Boğaz’dan Kuruçeşme’ye doğru bakarsanız, anlı şanlı bir bina görürsünüz. Hakkında çok şeyler konuşuluyor, birçok gemici de saygılar sunar kendilerine!..
- Tersaneler nasıl?
- Son yıllarda iyi bir noktaya gelmiş olan sektörde şimdi ‘dibe mi vuruyoruz’ endişesi yaşanmaya başladı.
Tuzla yetmedi Yalova’da tersaneler açıldı... Ama bugün iş yok. Benim bildiğim 17-18 tersaneden ancak 3’ü çalışabiliyor. Birçok armatör, dış limanlarda haciz ve ipotekle uğraşıyor. Üzücü bir durum. 35-40 milyon dolarlık krediler bugün 70-80 milyon dolar olmuş...
Facebook’ta ağır sansür var diyorlar!...
OKUR N.S. Facebook’taki ‘sansür’den endişeli. Zaten Twitter’cılar da aynı kaygıyı taşıyorlar. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın sosyal medyayı kontrol altında tutmanın yollarını aradığı yönündeki haberle ilgili açıklama yapılmasının gerekli görüldüğü belirtildi.
Bakanlık, başta Twitter ve Facebook olmak üzere sosyal medyaya müdahale etmesinin söz konusu olmadığını vurgulasa da takipçiler sansür yaşadığını iddia ediyor.
Kamuoyuna sadece Fazıl Say davası olarak yansıyan Twitter ve Facebook dünyada fikir Özgürlüğü ve kişisel hak ve özgürlükler bağlamında değerlendiriliyor. Erdoğan ve ekibince alkışlanan ‘Arap Baharı’ Facebook devrimi olarak nitelendirilmişti. Takipçilerin dediği, hükümetin sosyal medyaya yaklaşımı her türlü eleştiri ve muhalefeti yasaklayıcı bir tutumda değil mi? Yasa masa hak getire! Her türlü muhalif söylemi anında siliyorlar ya da ‘beğen’ butonunu kullanılmaz hale getiriyorlar. Böylece taraftar artışını önlüyor. Ya da ‘paylaş’ komutunu kullanılmaz yaparak dağılımını engelliyor. Daha çok kızarsa sayfanızdaki fotoğraflar yerine porno fotoğraflar koyuyor ki Facebook yönetimince yasaklansın!
Şahane buluşları kim yapıyor? Bu ekip kimin adamı? Kimler bu sansür heyeti?
Facebook ve Twitter uluslararası bir kurum, onlar işin içinde yoksa bu yasadışı ekipleri kim işe aldı?
Herkes sansürden söz ediyor ve Twitter dün sansür mesajlarıyla doldu. İfade özgürlüğümüz, bireysel haklarımız sansür yerken kimin Anayasası yapılacak?
Öğretmenevleri kapatıldı...
MEB, öğretmenevlerini kapatmaya başladı. İstanbul’da Bakırköy Başöğretmenevi, Beşiktaş Öğretmenevi, Kadıköy Kızıltoprak’da Fatma Şadiye Toptani Öğretmenevi kapatıldı... Beyoğlu Öğretmenevi, Beykoz Sabancı Öğretmenevi ve Validebağ Öğretmenevi ise özelliklerinden ötürü kapatılmıyor. Artık herkes medreselere mi gitsin isteniyor?
Paylaş