ARALARINDA Ahmet Banguoğlu, Altan Güven, Baki İlkin, Bilal İmşir, Faruk Loğoğlu, Hüseyin Çelem, Korkmaz Haktanır, Murat Sungur, Necati Utkan, Nüzhet Kandemir, Osman Korutürk, Pulat Tacar, Rıza Türmen, Taner Baytok, Tugay Uluçevik, Uluç Özülker, Ümit Pamir gibi emekli büyükelçi ve konsolosların bulunduğu 160 diplomat, bir açıklama yaparak “Başbakan Monşer sözcülüğü ile dilde bir Osmanlıcılık hevesine mi kapıldı?” dediler.
Açıklama özetle şöyle: - Sayın Başbakan son zamanlarda konuşmalarina yabanci dillerden ibareler serpiştirmeyi adet haline getirdi. Davos’ta ‘one minute(s)’ ile İngilizce ibarelerle başladi. Derken ‘monşer’ sözcüğünü son zamanlarda pek sever oldu ‘Mon cher’ deyimi Fransızca ‘azizim, dostum’ anlamına gelen bir tekerleme. Buna bugünkü Türkçemizde ise argoda ‘hanım evladı’ anlamı yüklenmiş. Askerlik ve polislik mesleklerinin yanında en çok hayati tehlikeyle karşılaşılan devlet memurluğu, her unvandaki Dışişleri memurluğudur. * ‘Monşer’ terimini Cumhuriyet dönemi Dışişleri mensupları hiç kullanmadılar. Osmanlı dönemi memurlarının bazılarının bu ifade biçimini kullandiklarını eski hikaye ve roman türü belgelerden gözlemliyoruz. İnsan “Acaba Sayın Başbakan, hükümetinin izledigi Dış Politika ekseni gibi, dilde de bir yeni Osmanlılık hevesine mi kapıldı?” demekten kendisini alamıyor. Şunu kendisine hatırlatmak isteriz ki, Türkiye Cumhuriyeti Diplomasisi, Osmanlı hariciyesinin, İmparatorluğun son dönemlerinde en büyük zaaflarından birisini oluşturan bazı Osmanlı diplomatlarının ‘yabancı muhibbi -yabancı sempatizanı-’ olmaları üzerine bu yabancı ülkelerin emellerine hizmet etmelerinden çıkarılan dersler sonucunda sağlam temeller üzerinde yeniden kurulmuştur. Cumhuriyetimizin dış politikadaki büyük kazanımları Cumhuriyet nesli Türk diplomatları sayesinde gerçekleştirilmiştir. Türk diplomatları Atatürk’ün dış politikamız için öngördüğü ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesinin sadık uygulayıcıları olmuşlar ve Devletimizin temel ilkelerine bağlı kalmışlardır. * Türkiye Cumhuriyeti diplomatları, çok zor sınavlarla mesleğe kabul edilirler. Sınavlarda hiç bir zaman iltimas etkili olmamıştır. Bu nedenle tüm dünya diplomatları arasında Türk diplomatları özel bir takdirle anılırlar. Bu başarıları, ülkemizin etrafında bir güvenlik ve işbirligi kuşağının sağlanmasına yönelik Balkan ve Sadabad Paktlarının kurulmasından başlayıp Montreux Anlaşmasının imzalanmasında, Hatay sorununun çözümlenmesinde, 2. Dünya Savaşının dışında kalarak ülkenin yeni bir savaş felaketinden kurtarılmasında, NATO üyeliğimizin gerçekleştirilmesinde, Ortak Pazar/Avrupa Birliği üyeliğimiz için son 50 yıldır sürdürülmekte olan görüşmelerde, Kıbrıs sorununun ulusal çıkarlarımız doğrultusunda sonuçlanması için Londra ve Zürih Anlaşmalarıyla başlatılıp BM çerçevesinde devam ettirilen görüşmelerin çeşitlı aşamalarında tescil edilmiştir. DIŞ POLİTİKA NEDİR * Dış politika öyle “Benden öncekiler hiç bir şey yapmadı. Bizimle onurlu dönem başladı” gibisinden geçmişteki kazanımları yok sayarak gelişi-güzel yaklaşımlar sergilemek demek değildir. Dış politika uzun soluklu ciddi bir iştir. * Dış politikada dinamizm ve cesaret şarttır. Nitekim, II. Dünya Savaşı sırasında Türk diplomatları canları pahasına Yahudileri Nazi temerküz kamplarından kurtarmıştır. Diplomatlarımızın eşleri ve çocukları da aynı şekilde tehlikeyle iç içe yaşamışlardır. Adadaki Yahudileri kurtaran Rodos Başkonsolosumuz Selahattin Ülkümen bu uğraşı sırasında Nazi uçaklarının bombardımanı altında eşini kaybetmiştir. MACERAPEREST DEĞİLİZ * Dış politikada cesaret ve dinamizm, maceraperestlik demek değildir. Tarihi iyi bildiğini iddia edenler, “Kudüs‘te toplu namaz kılmak” gibi macareperest ve hayalperest ucuz vaadlerin geçmişte ülkemizi hangi badirelere götürdüğünü daima akıllarında tutmalıdır. PARAKENDE AÇILIM * 40’a yakın Türk diplomatı ve Devlet görevlimiz Ermeni terörüne kurban gitmiştir. Şimdiye kadar Türk diplomatlarını sadece Ermeni terörünün ve diğer terör eylemlerinin hedef aldığını zannediyorduk. Son bir yıldır her fırsatta kendi ülkesinin diplomatlarına karşı sözlü bir saldırı başlatan Sayın Başbakanımızın bu tutumunu izahta büyük güçlük çekiyoruz. Dış politika, öyle günü kurtarmaya yönelik, kendisiyle çelişki içinde ‘perakende’ açılımlarla üç-beş yabancı sözcüğü yerli yersiz kullanmakla, diplomatlara karşı küçük düşürücü ifadelerle yürütülmez. Yürütülmeye kalkılışırsa bedeli ağır olur. İşin acı tarafı, bu bedeli de sadece bu hesapsız, kitapsız, yüzeysel tutumları benimseyenler değil, tüm ulusumuz öder. Bu konuda duyduğumuz üzüntüyü merhum bir Büyükelçimizden esinlenmiş olan bir kısa tekerlemeyle bitirmek istiyoruz : İnsaf kalmadı beni-ademde, /İşlerine gelince şehit, /Gelmeyince monşer sayıldık /Şu bi-vefa alemde. (Geçen cuma günü yaşamını yitiren E. Büyükelçi Nusret Aktan’dan)