Paylaş
HEKİM ya da diğer sağlık çalışanlarının hastalarını tedavi etmeleri sırasında, ölüm ya da sakatlık gibi istenmeyen sonuçların gelişmesi her zaman sağlık çalışanlarının bu konuda kusur işlediği anlamına gelmemektedir. Bilindiği gibi sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında her işlem belli komplikasyon ve mortalite, morbidite oranları ile gerçekleştirilebilmektedir ve hastalar hukuk sistemimizin gereği olarak girişim öncesi bu konuda bilgilendirilmekte ve yazılı onamları alınmaktadır. Bu nedenle yazının ilk paragrafındaki ‘kusur işlemesi halinde’ bölümü ‘kusur işlediğinin düşünülmesi’ şeklinde yazılmalıdır. Çünkü sağlık çalışanının kusur işleyip işlemediği ancak tıbbi bilirkişinin değerlendirmesi sonrasında ortaya konacaktır. Hastada ölüm ya da komplikasyon gelişmesi her zaman kusur işlendiği anlamını gelmemektedir. Böyle bir değerlendirme en azından değerlendirmeyi yapan hasta yakını konunun uzmanı değilse uzmanlığı hiçe saymak olacaktır. Bunun yanında köşesinde yazıya yer veren sizin açınızdan masumiyet karinesi ile çelişecektir.
Okur Ramazan Baydemir’in yazısının ikinci paragrafında ‘üç profesör tarafından hazırlanan rapor genellikle olumsuz olmakta’ denmektedir. Eğer sağlık çalışanının hatası ya da ihmali yoksa raporun olumsuz olması doğaldır. Yok hata ya da ihmal olmasına rağmen rapor olumsuz olarak hazırlanıyorsa, okur tıbbi bilirkişilerin yanlı davrandığını mı ima etmektedir? Bu konuda elinde somut veri olmadan böyle bir görüşü sosyal medyada belirtmek en azından elinde kanıt olmadan dayanaksız suçlama yapmak demektir. Bunun yanında yine yazıya sütununda yer veren sizin açınızdan hem bilirkişi heyeti hem de sağlık çalışanları açısından masumiyet karinesi ile çelişki doğurmaktadır. Benim okur Baydemir’in yazısına itirazım yukarıda belirttiğim noktaların çok daha ötesinde ve somut bir noktaya dayanmakta. Bu nokta yazının 3. paragrafındaki ‘katil dokunulmazlık zırhı kazanmaktadır’ ifadesinin ‘katil’ kelimesi ile ilgili. Eğer bu yazıyı dikkate alırsak her hastası ölen sağlık çalışanını ‘katil’ olarak yaftalamamız gerekmekte. Bu durumda her sağlık girişimi belli oranda mortalite yani ölüm ve morbidite yani sakatlık riski taşıdığı için her sağlık girişiminin ‘öldürmeye ya da yaralamaya teşebbüs’ olarak adlandırılması gerekecektir. Bu durumda tüm sağlık çalışanlarının ne adla adlandırılacağını söylemeye dilim varmamakta ve bunu kabul etmemekteyim.
Okurunuzun yazısında haklı yönler olabilir fakat haklı yönler olması tüm sağlık çalışanlarına bu tür yaklaşılmasını gerektirmemektedir.
Yazıya köşenizde yer vermenizin sağlık çalışanlarının haklı itirazlarına da köşenizde yer vermeniz yükümlülüğünü doğurduğu kanısındayım.
(Hoca ile telefonda da konuştuk.)
Dr. Suat BÜKET
Profesör, Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı-İZMİR
Yargı, bir öç aracı olarak kullanılamaz
- ANKARA Barosu Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun şu sözlerine itiraz eden var mı?
- Kişilerin geleceğe güven duyma, eleştirme, söz söyleme, örgütlenme, siyasi iktidara rağmen iş yapma, kısacası özgür yaşama hakları giderek ellerinden alınmaktadır.
- Binlerce fedakâr, namuslu, ahlaklı hâkim ve savcı, sistemin siyasi iktidara bağımlı hale getirilmesi sonucunda töhmet altında bırakılmıştır.
- Yürütme organı, kişiye özel kanun tasarılarıyla, yargısal güce karşı pozisyon almaya çalışır hale gelmiştir.
- Özel görevli savcı ve mahkemeler, yasama, yürütme ve yargının üzerinde yeni ve denetimsiz bir güç olmuştur.
- Türkiye Cumhuriyeti tarihinde olağan dönemlerde hiç görülmemiş sayıda avukat, gazeteci, akademisyen, milletvekili, öğrenci, sendikacı, asker ve polis gerekçesiz olarak uzun yıllardır tutukludur. Bütün bir toplum ağır bir baskı altında yaşadığını hissetmektedir.
- Futboldan bazı derneklere ve vakıflara kadar geniş bir yelpazede yer alan ve siyasi iktidarı herhangi bir sebeple ilgilendiren davalarda dahi yargının tarafsızlığına güven kalmamıştır.
- Adalet mülkün temeli olmaktan çıkmıştır.
Yargı, bir öç aracı olarak kullanılmamalıdır.
Başbakan Emre Taner’in tanıklığına izin vermemiş
Aydınlık gazetesinden Mehmet Bozkurt’un haberine göre, Başbakan Erdoğan’ın Askeri Savcılığın yürüttüğü Karargah Evleri soruşturmasında, dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’in ifade vermesine 29. maddeyi gerekçe göstererek izin vermediği ortaya çıktı. Gazete, bu konuda Başbakan’ın Askeri Savcılığa gönderdiği belgeyi yayımladı.
Aydınlık Başbakan’ın Askeri Savcılığa gönderdiği belgeyi yayımladı. Başbakan Erdoğan’ın Askeri Savcılığa gönderdiği belgede, “2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 29’uncu maddesine istinaden MİT Müsteşarı Emre Taner’in tanıklık yapmasına gerek görülmediğini bilgilerinize rica ederim” diyor.
Mesaj Panosu
RUMELİ, Balkan ve Trakya konularında bilimsel çalışmalar yapmak, yapılan çalışmaları desteklemek; bu konularda plan, program ve stratejiler hazırlamak üzere Av. Özcan Pehlivanoğlu’nun başkanlığında Rumeli Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM) kuruldu. www.rubasam.com
Biliyor musunuz
- CHP Balıkesir Milletvekili Av. Namık Havutça’nın 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları ile ilgili olarak yeni düzenleme getiren Milli Eğitim Bakanlığı genelgesi ile ilgili yürütmenin durdurulması için Danıştay’da dava açtığını...
- HALKEVLERİ’nin ‘Halkın Hakları Basın Ödülü’nün bu yıl, ‘Hopa Olayları’ nedeniyle özellikle de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberleri nedeniyle Rize’den gazeteci Ömer Şan’a verilmesinin kararlaştırıldığını...
- RUMLARIN, Osmanlı’da 5 asırdan fazla bir zamandır kutladığı, 1941 yılında yasaklanan ancak 2009’dan itibaren yeniden kutlanmaya başlanan 3.
Baklahorani Pera Karnavalı’nın (Ortadoğu’da düzenlenen tek tarihi/geleneksel karnaval) 26 Şubat’ta Galatasaray Lisesi önünden başlayacak ve Refik Saydam Caddesi’nde bulunan Romeo ve Jüliet adlı konser salonundaki eğlence ile sona ereceğini (baklahoraniinpera@gmail.com).
Paylaş