Paylaş
IŞİD denen ‘insan eti’ yiyenler, tombaladan birinci çinko gibi çıkıp neredeyse bütün Irak’ı teslim almak üzere... Bu muhteremlerin, Suriye’de Rakka’daki rafineriye el koyup işlettikleri hatta Türkiye’ye boru döşedikleri söyleniyor. Musul’da herkes kaçtı, her nedense bizim konsolosluk mensupları bunlar tarafından rehin alındı. İstihbarat, ‘derin cemaati’ kovalarken Musul’daki yurttaşları uyaramadı veya -bir başka iddiaya göre- danışıklı bir durum var(!)... Diplomat bir dostumuz tam sırasında telefon etmez mi? Bunu sorduk kendisine... Tam düşündüğümüz yerden cevabı hemen oturttu: “Irak, merkezi hükümeti, nisanda yapılan seçimleri kazandım, yeni bir ‘kurtarıcı’ koalisyon hükümetine gerek yok, işimin başındayım diyor. Bu ‘tombala’ tezgâhında esas darbeyi Türkmen bölgesi yemiş görünüyor, lider takımına suikastlar yapılıyor, Kürtlerin de evvel eski buraya ‘yeşillendikleri’, sahte nüfus sayımları ile hileli bir referandum düzeni hazırladıkları biliniyor. Bölge liderliğine oynayan hükümet ise, Kürtlerle, Irak anayasasına rağmen petrol işi tutuyor, Ceyhan’dan sevkıyat yapıyor. Alıcıların Rus mu, İsrail mi olduğu belli değil... Enerji Bakanımız “Biz transit ticaretinden aldığımız yüksek komisyona bakarız, gerisi bizi ilgilendirmez” diyor.
IŞİD, Irak-Kürt bölgesi ilişkileri ve Türkmenler ne durumda?
- İşin içinden çıkılmaz bir hal aldı... Bu arada Irak merkezi hükümeti, anayasayı ihlal eden bu doğrudan Kürt bölgesinden yapılan ihracat için, Paris Ticaret Odası’nda tahkime başvurmuş deniyor... Türkiye’nin, IŞİD ile Suriye’ye karşı işbirliği yaptığı iddiaları, silah sevkıyatları, MİT TIR’ları vs. bir tarafta, Türkmenlerin yalnızlığı ve çaresizliği bir tarafta, Irak merkezi hükümeti ile ‘papaz’ olmak bir tarafta ve Kürtlerle ‘ballı ticaret’ diğer tarafta...
ÇUVAL FOTOĞRAFINI KİM ÇEKTİ
En son olarak da, bölgesel yönetimin ‘başları’ndan Neçirvan Barzani ve yardımcısı Kubat Talabani (Talabani’nin oğlu) Ankara’ya geldiler.
- Evet, Irak’a çare arıyorlarmış... Kubat Talabani denilen ‘kopela’ 2003 tarihinde Süleymaniye’de askerimizin başına çuval geçirilirken olup biteni filme çeken kişi değil miydi? Hürriyet’in haberi arşivlerde duruyor. Böyle bir ‘dost’un Başbakanlık’ta ağırlanması ticaretin ne kadar büyük olduğunu mu gösteriyor? Suriye’de çatırtı kopunca, sekiz saatte Şam’a gideriz diyen ‘toraman’lar, sınır boylarında tam siper vaziyette; Rojava önlerine çukur kazmakla meşguller! Suriye’de esamimiz okunmuyor. Ese(a)d, Suriye’de iktidarını üstelik de seçimlerle tahkim etti, Şam yolcuları tankları depoya çekmiş görünüyor... Irak’ta da, amiyane deyim ile ”Asker çıkmayalım!”; Kubat Talabani gelmişken, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü de ziyaret eder mi acaba!?
Kasımpaşa’da ilkokul önünde yeğenimi uyuşturucuya alıştırdılar
Uyuşturucunun tek sorumlusu polistir
BONZAİ konusunda CHP’li Gürsel Tekin’in Meclis’e verdiği önergeyi okudum; inşallah Meclis bu işten kaçmaz dedim. Bu arada size ve Meclis’in ilgili komisyonlarına katkı olsun düşüncesiyle yeğenimle ilgili birkaç şey söylemek isterim” diyor bankacı bir okurumuz: “Eski mahallem Kasımpaşa’nın Kaptanpaşa Mahallesi... Sayın Başbakan’ın eski mahallesi... Ablamlar hâlâ o mahallede... Yeğenim Fatih Kaptanpaşa İlkokulu’nun önünde bu uyuşturucuya alıştırıldı. Herkesin gözü önünde. Henüz ortaokula giderken. Birkaç kez Amatem’e götürdük. Doktorlar ‘Kendi rızası olmadan yatarak tedavi olmaz’ diyorlar. Ayakta gidip geldi, nafile... Mahalleye dönünce çok basit bir şekilde 2 dakika içinde satın alıp eve geliyor (ablamın ve bizlerin parasal bütçesi tamamen buraya kanalize oluyor). Para vermeme durumunda evde kırıp dökmedik eşya bırakmadığı gibi, bıçakla ablamı tehdit ediyor, dövüyor. Kaç kez polislere, karakola bildirdik; çare olmadılar. Yeğenime bu uyuşturucuyu kimden aldığını bile sormuyorlar...
Ayrıca adres de verdik. ‘Damacana su’ satma görüntüsü adı altında satış yapılan o dükkânı bile söyledik polise... Suçüstü yapılması gerekli falan vs. gibi bir takım şeyler söylediler. Ben sordum yeğenime, nasıl, nerden alıp geliyorsun diye; yanıtı ‘Çok kolay dayı’ oldu. Her mahalle ve sokakta organize olmuş durumdalar.
Bu kadar rahat olmaları devletten güç aldıkları yorumumu giderek güçlendiriyor. Tedavi merkezleri çok az ve yetersiz. Oraya bir giden ikinciye gitmiyor. Özel hastaneler içinde Surp Pırgiç çok ihtisas sahibi... 20-25 gün orada yatırdık; olumlu sonuç da verdi. Günlük 500-600 TL yatak ücreti, ilaçlarla birlikte 20 bin TL masrafımız oldu. Bankadan kredi çektik, ödedik. Ancak bütçemiz buna elverdi... Şu anda her gün bu uyuşturucuyu içmeye devam ediyor.
Çok ama çok çaresiz bir durumdayız. Sizden ricam bu konuyu sürekli gündemde tutmanız.”
Sivas CÜ Rektörü: Oğlum özel öğrenci
CUMHURİYET Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Faruk Kocacık ‘CÜ’de kıyağın ardından ödül geldi’ (24.06.2014) yazısına bir açıklama yaptı. Rektör, oğlu Ersin Kocacık’ın 2011-2012 yılında KKTC Yakın Doğu Üniversitesi’ne (YDÜ) kayıt olduğunu, hazırlık ve 1. sınıfı iyi derece ile geçtiğini belirtirken şöyle konuştu: “Bu sürede sağlık sorunları nedeniyle annesi de iki yıl oğluyla birlikte kaldı. Oğlumun geçiş puanı 308 değil, 448.935 puandır. Oğlum CÜ’ye öğrenci olarak kayıt yaptırmadı, yatay geçiş yapmadı, kendisi halen YDÜ öğrencisidir. Hatta bu sebeple özel üniversite statüsünde olan bir üniversitenin öğrencisi olması sebebiyle Cumhuriyet Üniversitesi’nde öğrenim görmesine rağmen 2013-2014 yılı için öğrenim bedeli Yakın Doğu Üniversitesi’ne tarafımızca ödenmiştir. Yazıda belirtilenin aksine senatoda yatay geçiş için özel bir karar alınmamıştır. Oğlum, sağlık sorunları nedeniyle aldığı heyet raporu ile bir yıllığına özel öğrenci olarak Cumhuriyet Üniversitesi’ne gelmiştir ve yukarıda açıklandığı üzere halen YDÜ’nün kayıtlı öğrencisidir. Ayrıca yine haberinizde belirtildiğinin aksine tek hekim raporu ile değil söz konusu sağlık raporu üç hekimin görüşü ile alınmıştır. Sağlık raporu yasal bir hak olan ‘özel öğrencilik’ statüsü ile ilgili olup, tıbben geçerli bir heyet raporudur. Rapor şaibe olmaması için üniversite dışından alınmış, üniversiteden bu konuda hiç kimseden hiçbir talepte bulunulmamış olup, bu husus adı geçen kişilerin yazılı beyanları ile belgelenebilir niteliktedir.” Bu konudaki tarafların açıklamaları sürecektir.
Erdoğan’ın tepkisizliği, muhalefeti rehavete sürüklüyor
AKP’nin taktiğini iyi izleyin
EKMELEDDİN İhsanoğlu, çatı adayı olarak açıklandı açıklanalı AKP sözcülerinin suskunluğu ilgi çekmekte. AKP’nin ekran bülbülleri, bu konuda sorulan tüm soruları geçiştirmekteler. Erdoğan, İhsanoğlu ile ilgili kendisine sorulan sorulara: “Önce adaylar bir kesinleşsin, ondan sonra konuşuruz” biçiminde yanıtlar vermekte. Buna koşut olarak yandaş basın da İhsanoğlu’na fazla hücum etmemekte.
Peki, AKP sözcüleri neden suskun kalmaktalar? Bu sorunun yanıtı RTE’nin sözünde saklı. Adaylık kesinleşince hücum başlayacak dört koldan. Şimdi eleştiri bombardımana başlarlarsa aday geri çekilebilir. Yerine başka bir aday çıkarılabilir. Üstelik CHP ve MHP’li milletvekilleri imza atsınlar ki İhsanoğlu’nun adaylığına, Atatürkçü bir adayın çıkma olasılığı ortadan kalksın. Bir milletvekili yalnızca bir adayın altına imza atabiliyor. CHP ve MHP yönetimleri de tüm milletvekillerini İhsanoğlu’nun YSK’ya verilecek adaylık önerisine imza attırmaya çalışarak AKP’nin istediğini yapmaktalar bir nevi. Her iki muhalefet partisi, milletvekillerine baskı uygulayarak Cumhuriyet yanlısı bir adayın önünü kesmekteler.
RTE ve diğer AKP sözcüleri, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına çok sevindiler. Çünkü yitirmekte oldukları cumhurbaşkanlığı seçiminin kendi lehlerine dönmesinin mutluluğu içindeler. Ne olur, ne olmaz bir ulusalcı aday çıkarsa AKP’nin bütün hesapları bozulur. Üstelik kazayla da olsa İhsanoğlu kazanırsa da AKP için değişen bir şey olmaz. İkinci bir Gül, Çankaya’ya çıkmış olur. İşte, bu nedenledir ki AKP sözcüleri ve yandaş medya suskun.
2002’den bu yana yapılan en gerilimsiz seçim kampanyası olacak 10 Ağustos. Sürekli gerilimlerden beslenen
AKP, uzlaşmacı bir görünüm takınacak seçim propaganda döneminde. Bu da CHP ve MHP tabanlarını gevşetecek. Muhalefetteki rehavet havası, AKP’nin işini kolaylaştıracak.
Kimi zaman kişi, karşıtının tavrından doğru yolda olup olmadığını anlar. Eğer günlerdir AKP sözcüleri ve yandaş medya suskunsa oturup düşünmek gerek değil mi? Düşününce de bulursun nerede hata yaptığını. Bu hatanın rakibi nasıl rahatlattığını görünce bin kez kahrolursun...
Adil HACIÖMEROĞLU
Kazan: Çözüm süreci tasarısı bir Cumhursbaşkanlığı seçim tuzağıdır
ESKİ İSTANBUL Barosu Başkanı Turgut Kazan dün şu açıklamayı yaptı:
Çözüm sürecine ilişkin tasarıyla, yeni ve önemli hiçbir imkan getirilmiyor. Çözüm için, adım atma, tedbir alma, kamuoyunu bilgilendirme, sonuçları izleme ve gerekli mevzuat çalışmalarını yapma gibi bomboş laflarla bir yere varılamaz. Bunları yapmak zaten hükümetin görevidir. Boş lafları, bir yasada tekrarlayarak, çözüme katkı sağlanamaz.
Asıl önemlisi, eve dönüşe ilişkin fıkra, (TCK’nun 220. maddesi öylece dururken) açılacak soruşturmaları/davaları ve cezalandırmaları önlemez, önleyemez. Bu konuda, mutlaka soruşturma ve kovuşturmaları önleyici bir düzenleme yapmak gerekir. Ve 4. maddeye konulan “kanun kapsamında verilen görevleri yerine getirenler için sorumluluk doğmaz” kuralı da çok tehlikelidir, (yargının rüzgara uygun yorumlar yaptığı ülkemizde) beklenen sonucu vermez. En azından Anayasa’nın geçici 15. maddesi kaldırıldıktan sonra yaşananları görmek gerekir.
Bütün bu nedenlerle, çözüm sürecine ilişkin tasarı, bir Cumhurbaşkanlığı seçim tuzağıdır. Kimse aldanmamalı, yanlış tartışmalarla bu tuzağa yardımcı olmamalıdır. 26.06.2014
Paylaş