Paylaş
Ama gelin görün ki, devletin polisine kırgın. ‘‘Bir daha, ölsem de o kapıyı çalmam’’ diyor. İlginç öyküyü birlikte dinleyelim.
Tarih; 3 Ağustos Cumartesi, 11.30... Yer; İzmir Karşıyaka'nın İskele Meydanı... Aynur Hanım, belediye otobüsüne binerken, yanına bir kız çocuğu yaklaşır ve ‘‘Gümüşpala'ya bu otobüsle mi gidilir abla?’’ der. Öğretmen hanım, iyi niyetiyle yolu ve otobüsü tarif ederken, düştüğü tuzağı son anda fark eder.
Bu kız kendisini oyalarken diğer kız da omzundaki çantayı açmış, içindeki para ve kartları almıştır. Hemen polise koşmuş ‘‘Çantamı çaldılar, çalanlar şu belediye otobüsünde, ikisini de tanıyorum’’ der. Polis şöyle bir bakar, yolun karşısındaki polis aracını gösterir:
‘‘Git derdini ona anlat.’’
Aynur Hanım 20 metre ötede araçtaki polise ‘‘Lütfen şu aracı durdurun. İçinde beni soyan iki kız çocuğu var’’ der. Ancak polisten de net bir talimat gelir:
‘‘Şu caddenin içinde Emniyet Müdürlüğü var. Git onlara başvur.’’
Bu kez karakola koşar. Kan-ter içinde olayı anlatırken, görevli polis diğerleri gibi yeni bir adres gösterir:
‘‘Gümüşpala Karakolu'na gidin. Sabıkalıların listesi ve resimleri orada. Bu karakolda, sizi soyanların listesi bulunmaz.’’
Aynur Hanım son bir kere şansını dener:
‘‘Ama efendim, ben soyuldum, param, kimliğim gitti. Ben hırsızları biliyorum, otobüsle kaçtılar. Otobüsü durdursalar suçlu yakalanır. Ben devletin bir memuruyum, bana yardım edin...’’
Polis dinlemez ve ‘‘Devletin telefonları da çalışmıyor’’ der.
Cevaba bir anlam veremeden boynu bükük soyulduğu yere gelir.
Köşede bir simitçi ve bir çiçekçi vardır. İkisi de sözleşmiş gibi çok ilginç açıklamalarda bulunurlar:
‘‘Abla bizden duyma ama o seni soyanları burada herkes tanır. İkisi kız kardeş, üçüncüsü de anneleri veya teyzeleridir. Her gün iki-üç kişiyi soyarlar. Bu akşam geç saatlerde gel, onları burada bulursun.’’
Umudu iyice kırılan Aynur Hanım, telefonda kendisi gibi devlet memuru olan eşine ulaşır ama şu nasihati alır:
‘‘Hiç canını sıkma. Kimseden de yardım isteme. Sen aileden aldığımız terbiye ile devlet memuru olarak, devlete görevini yerine getirmeye devam et. Bir gün o terbiye ve devlet kültürü, o polisler dahil her kesime lazım olacaktır.’’
Kalbi kırık da olsa Aynur Hanım elbette öyle yapacaktır.
Kollektif suç işlendi
BUGÜNKÜ Olimpik rezaleti yıllar önceden gören ve ilgilileri uyaranların arasında mimar Oktay Ekinci de bulunuyor.
Nitekim Türkiye'nin önemli bir prestij projesi olan Olimpiyat Stadı'nın yapımına başlandığı sırada Oktay Ekinci, 29.12.1997 günü Cumhuriyet'teki yazısında, ülkemiz mimarlarının devre dışı bırakılmasının olumsuz gelişmelere neden olacağını belirtiyordu.
Oktay Ekinci, ''Çağdaş dünyada bu tür tartışmalar, devlet başkanları tarafından törenle atılan temellerden sonra 'inşaat yükselmesi' sırasında yaşanmıyor, çok daha önceden 'proje aşamasında' yapılıyor'' diyerek ülkemizde sık sık yaşanan alaturkalığın altını çiziyor.
Uluslararası Mimarlar Birliği'nin tüm ülkeler için geçerli saydığı meslek kurallarıyla ilgili çalışmalara Türkiye'den Mimarlar Odası adına mimar Ratip Kansu katılmış... Kansu, projenin yapımının kamuoyundan gizlendiğini ve stadın hukuka aykırı yapıldığı belirtiyor.
Proje ve inşaat için teklif istenen 8 firmanın ïkendileri adınaï yurtdışında proje yaptırdıklarına da dikkat çeken Ratip Kansu, yabancı mimarların Türkiye'de mesleki uygulama yapabilmeleri için gerekli 'yasal izinlerini' de almadıklarını söylüyor.
90 milyon dolar karşılığında inşaatı üstlenen 'Campenon Bermand SGE/Tekfen İnş. SEA Int.' ortaklığına proje yapan yabancı mimarların da gerekli yasa uyarınca TMMOB'dan ve Bayındırlık Bakanlığı'ndan alınmış 'Türkiye'de geçici mimarlık hizmeti' izinleri bulunmadığını, varsa bile ruhsatının hukuka aykırı olduğunu yani bir anlamda 'kaçak' nitelik taşıdığını belirtiyor Kansu...
Evet, 'Altınok' isimli müşavirlik firmasının nasıl seçildiği de sorgulayan Kansu, ''Bütün bunlar, uygulamayı baştan sona şaibeli kılan, hukuk ve mimarlık dışı yöntemler'' diyor.
Mimari görüntü değil, bu görüntünün nasıl seçildiğine yönelik 'görülmeyen süreçler' de sorgulanmıştı beş yıl önce...
Türkiye ve İstanbul'un 'yüzakı' denilen bir projeyi, ülkemiz mimarlarının katılımından ve denetiminden 'kaçırarak' gerçekleştirmeye kalkanlar, hukuk dışılığı 'beceri' sayanların bugün akılları başlarına geldi.
Ne yazık ki stadın konumu ve yolu konusunda ortaya çıkan rezalet ancak dün tartışabildi. Galatasaray-Olimpiyakos karşılaşmasına kadar kimsenin oraya gidip ne olduğunu görmek aklına gelmedi mi?
Fikret Ünlü, Sinan Erdem, Ali Müfit Gürtuna, diğer üyeler ile Emniyet ve Karayolları'nın akılları şimdi mı başlarına geldi?
Herkes farklı şeyler söyledi; sanki hiç hata ve yanlışları yokmuş gibi.
Peki bu durumun hiç suçlusu yok mu?
Yoksa yine kollektif suç mu işledik?
Tunceliler: AB'ye biz çoktan hazırız
ANKARA'dan bir not: MHP'nin atamalarını yazıyorsunuz. Enerji Bakanlığı'ndaki üst düzey atamaları neden yazmıyorsunuz? Kararname furyası sürüyor; ANAP kadroları dolduruyor. Yangından mal kaçırır gibi... TEDAŞ ve BOTAŞ'da yeni yazılan üst düzey kararnameler Başbakan, Cumhurbaşkanı'nca dikkate alınmalıdır.
GÜNÜN SÖZÜ
''Sığınakta yapılan hata savaşın sonuna kadar devam eder.''
Paylaş