Paylaş
Ekonomiye 50 milyon dolar yabancı yatırım girmiş. Nazarbayev, ülkesinin tanıtılması amacıyla yaptığı büyük projelerin açılışında davet ettiği dünya liderlerini yeni başkent Astana'da ağırlıyor. Rusya ile ilişkilerini akıllıca yürütüyor; asırlardır korktuğu Çin'e "elini üzerimden çekersen sana petrol veririm" diyor. Bu tavizle tekstil yatırımları da başlamış Kazakistan'da. Çin-Hindistan rekabetinde, ikisine karşı dengeyi koruyor. Petrol yatırımları için üzerine gelen ABD ve AB üyesi ülkeleri gayet güzel 'idare' ediyor. Jeopolitik unsurları dikkate alıp ülkesi için en uygun siyaset-ekonomi ve kültür yapısını oturtmakta hayli mesafe almış.
Komşu Türk cumhuriyetleri ile bir sorunu yok. Kırgızistan ile aralarındaki gümrük giriş-çıkışını serbestleştirmiş; Kazakistan'ın en büyük kenti Almatı'dan Bişkek'e kadar çift yolun açılmasıyla mesafe 1.5 saate inmiş.
Kazakistan'ın toprakları Türkiye'nin dört misli büyük, ancak nüfusu henüz 15 milyon; bunun yüzde 30'ları da Rus ve öteki milletlerden...
Hazar ve Tengiz'deki petrol rezervi 30-50 milyar ton, doğalgaz rezervi de 1.7 trilyon metreküp olarak tahmin edilen Kazakistan parlak bir gelecek vaat ediyor.
Körfez ülkeleri gibi bir petrol devi olacak.
ASTANA COŞUYOR
Başkent Astana'ya vardığınızda bu gelişmişlik gözle görülür şekilde dikkat çekiyor. Kenti bir Japon mimara dizayn ettirmiş Nazarbayev... Lüks konut yapımı teşvik ediliyor. Ancak Atatürk'ün kurduğu Ankara gibi Astana'nın 20-30 yıl sonra cadde ve yol bakımından yetersiz kalacağını gözlemek mümkün.
Kazakistan'da 9 milyon Kazak, 4.5 milyon Rus ve diğer Slav halkı yanında Hıristiyan Almanlar, Budist ve putperest Koreliler, ateistler ve diğer küçük etnik ve dini inanıştan gruplar bulunuyor. Ülke nüfusunun yüzde 55'inin tercih ettiği İslam dinine Kazak asıllıların yüzde 70'i mensup. Büyük çoğunluk Ortodoks Hıristiyan.
'GREEN CARD' MODELİ
Nazarbayev, 130 din unsurunun bulunduğu ülkede 'Dinlerarası Diyalog'a büyük önem veriyor. Fettah Tamince'ye (Rixos) bu anlayışı simgelemek üzere yaptırdığı anıtsal 'Barış Sarayı'nın resmi açılışı 15 Kasımda yapılacak. Nazarbayev'in, güçlü bir ülke olabilmek amacıyla 2015'e kadar ülke nüfusunu göçlerle 30 milyona çıkarmak ve yatırımları çekebilmek için 5 milyar dolarlık bir tanıtım bütçesi hazırladığı belirtiliyor. Yani Amerika'nın 'Green card' modeli ile gelişmişlik yarışına katılacak.
Orta Asya'da 'model' bir ülkenin kalkınmasına bazı Türk firmaları da 'taşeron' olarak inşaat sektöründe ağırlık gösteriyor.
NAZARBAYEV'E ÖDÜL
Peki Türkiye, Kazakistan'dan gerekli payı alabiliyor mu?
Elazığ Valisi Muammer Muşmal, Belediye Başkanı M. Süleyman Salmanoğlu, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Hamdi Muz, Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Suat Öztürk başta olmak üzere 20 kişilik bir heyetin, Nazarbayev'e verdiği 'Türk Dünyası Hizmet Ödülü' vesilesiyle iki günlük gözlemlerimizde bunu anlatmaya çalışacağız.
Kazakistan’ı, bağımsız olduktan sonra 6 saat içinde tanıyan ilk ülke olduk da ne oldu? Hamasetten öte ne yapabildik? Dostluklar artık 'ekonomik' menfaat ilişkilerine göre yürüyor.
HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI
Kazakistan gezisinden önce Elazığ'a dönmek istiyoruz.
Elazığ'da geçen 20-22 Eylül tarihleri arasında büyük bir etkinlik yapılmış.
Valiliğin himayelerinde Elazığ Belediyesi, Fırat Üniversitesi, Sivrice Kaymakamlığı ve Belediyesi, ETSO, Türk Edebiyat Vakfı ve Avrasya Yazarlar Birliği ile Elazığ Musiki Konservatuarının katkılarıyla yapılan 'Uluslararası 14. Hazar Şiir Akşamları Etkinlikleri' bu yıl Kazak şair Mağcan Cumabey (1983-1938) anısına düzenlenmiş.
Cumabey, Kazakistan'da 'Orta Asya gençliği için yüzyılımızın asırlık güneşi' olarak tanımlanan bir şair. Kazak aydınları ile Kazakistan'ın bağımsızlığı için mücadele etmiş hep; ancak Sovyet rejiminin baskısı altında çok eziyetler görmüş. Milli duyguları harekete geçirmek için 'Balaban' dergisini çıkarmış. 1929'daki Türk kökenli şair ve yazarları kıyım harekatı sırasında idama mahkum edilmiş; daha sonra cezası 10 yıl sürgüne çevrilmiş. Sürgün hayatının 6. yılında ünlü Rus yazar Maksim Gorki’nin girişimleri sonucunda 1936 da serbest bırakılmış... Ancak bir başka Kazak yazar Muhtar Awezov'un tutuklanmasını sağlayacak bilgileri vermediği için Mağcan kendisini feda etmiş ve 'utanç vesikası' sayılabilecek bir iki sorgu sonunda 20.2.1938'de idam edilmiş.
ATATÜRK'E ŞİİR
Cumabey’in, Atatürk’ü 'Uzaktaki Kardeşim' adlı şiiri Kazakların, Türk dostluğu için çok önemli sayılıyor. Kazak şair, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan Atatürk için yazdığı 12 kıtalık şiirinin son bölümü 'Kardeşim! Sen o yanda, ben bu yanda /Kaygıdan kan yutarız, bizim ada /Layık mı kul olup durmak? Gel gidelim /Altay’a, Ata’dan miras altın tahta.” diyor.
Atatürk'ün haberi bile olmamış bu şiirden o dönemde.
Elazığ'daki bu etkinlikler çercevesinde geleneksel üçüncü 'Türk Dünyası Hizmet Ödülü'nün, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'e verilmesi kararlaştırılmış... (Bu ödül daha önce Rauf Denktaş ve İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga'ya verilmişti.)
Bu arada Kazakistan'ın başkenti Astana'nın bulunduğu Akmola Eyaleti'nin Valisi M. Esenbayev Tökübekoğlu'nun Elazığ Valisi Muammer Muşmal'a daha önce yaptığı bir davet bu ödülün Kazakistan'da yapılmasına vesile edilmiş.
Vali Muşmal, Belediye Başkanı M.Süleyman Salmanoğlu, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Hamdi Muz, Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Suat Öztürk başta olmak üzere 20 kişilik bir heyetle hafta başında Kazakistan'a gitti.
(Heyetteki diğer davetliler; Mukadder Karaaslan (Özel Kalem Müdürü), Prof. Mustafa Öztürk (F.Ü. İlahiyat Fakültesi Dekanı), Prof. M. Beşir Aşan (F.Ü. Tarih Bölümü Başkanı), Prof. Ahmet Buran, (F. Ü. Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi), Bedrettin Keleştimür (Günışığı Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni), Abdullah Buksur (Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Başkanı)Osman Seçkin (Dünya Gazetesi Elazığ Temsilcisi), Recep Bağcı (F.Ü. İletişim Fakültesi öğretim üyesi), Oğuzhan Arslan (Elazığ Mermerciler Derneği Başkanı), Servet Kabaklı (Tercüman Gazetesi Yazarı), Salih Boztaş (Zaman Gazetesi İstanbul Haber Koordinatörü), Kadir Demirel (Yeni Şafak Gazetesi yazarı), İrfan Sapmaz (TGRT Dış Haberler Müdürü), Selçuk Behtioğlu (TGRT Kameramanı), Kadir Karakuş(Anadolu Ajansı Ankara muhabiri) ve Muhammet Şener Bulut (Kültür Danışmanı)
Bir haftalık gezinin iki gününe biz de katıldık.Elazığ heyeti, Astana'ya indikten sonra karayolu ile başkentten 250 km. uzaklıkta, Akmola Eyaleti'nin merkezi 150 bin nüfuslu kenti Gökçetav'a (Gökçedağ) geçti.
(Burada geçirdiğimiz iki günün izlenimlerini ayrıca aktaracağız.)
VE ÖDÜL TÖRENİ
ELAZIĞ heyeti, bölgede iki gün yörede iki gün çeşitli etkinliklere katıldıktan sonra önceki akşam Astana'ya tören için dönmüş.Kazakistan Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda gerçekleştirilen törende, Nazarbayev'e verilen "Türk Dünyası Hizmet Ödülü', Kazakistan Devlet Genel Sekreteri Oralbeg Abdu Kerimoviç almış.
Elazığ Valisi Muşmal tarafından sunulan ödülü alan Kerimoviç, Nazarbayev'in yurtdışında bulunmasından sonra ödülü kendisinin aldığını belirterek, Kazakistan'ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkenin Türkiye olduğunu ve bunun da ilişkilerin gelişmesinde olumlu bir iz bıraktığını söylemiş. Türkiye ile kültürel ve siyasal alanda işbirlikleri olduğunu belirterek "Yeni Kazakistan'da Kazak ve Türk bayraklarını beraber görebilirsiniz. Kentlerimizin güzelleşmesinde Türk firmaları büyük katkı sağladı. Bu yüzden Türkiye'ye müteşekkirim" demiş.
Vali Muşmal da buna şöyle karşılık vermiş:
"Cumhurbaşkanı Nazarbayev, Kazakistan'ı, Asya'nın yıldızı haline getirmiştir. İnanıyorum ki, bu ödül de iki ülke arasındaki ilişkilere katkı sağlayacaktır."Kerimoviç, Türk heyetinde bulunanlara Kazakistan Merkez Bankası'nın devletin 15. yılı için hazırladığı gümüş sikkelerden hediye etmiş.Kazakistan'da müzeleri gezen heyet daha sonra ülkenin en büyük kenti Almatı üzerinden Türkistan'a geçti ve buradaki Ahmet Yesevi'nin türbesi ve aynı adı taşıyan Kazak-Türk Üniversitesi'ni ziyaret etti. Heyetin bugün Türkiye'ye dönmesi bekleniyor.
AKP Rize örgütünde neler oluyor
- RİZE'de ayaklarından iki kurşunla vurulan AKP İl Başkanı Hasan Karal kimdir?
- Başbakan'ın memleketi Güneysu'dandır; 1973'te Ballıdere (Pilihoz) Köyü'nde doğmuştur. İmam Hatip mezunudur. 1989 yılında şimdiki Rekabet Kurulu Başkanı, eski ANAP milletvekili Mustafa Parlak ve dönemin Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın 'referansı' ile Mısır'a gitmiş, orada ilahiyat ve hukuk okumuştur.
İmam Hatip Derneği, Rize Din Görevlileri, Milli Gençlik ve Ensar Vakfı Rize başkanlıklarında bulunmuştur. Rize Merkez Şeyh Camii'nin imamı iken 7.11.2001'de AKP İl Başkanlığı'na getirilmiştir.
- Peki neden vuruldu?
- İl Başkanı Hasan Karal, kurucu başkan ama iki kez de kongre kazanmıştır. Son seçimde karşısına çıkacak adayı bizzat Başbakan engellemiştir. Kendisini Karadeniz'de güçlü bir isim sayarken, Kalkandere örgütüyle ters düşmüştür.
(Bu arada Ardeşen AKP Başkanı Hakan Gültekin de, ayağından silahlı saldırıya uğramış, saldırgan cezaevinde yatıyor.
- Saldırgan kimdir?
- Barış Mutlu'dur; yakalanıp tutuklanarak Trabzon Cezaevi'ne gönderildi. Abisi Aşır Mutlu, 2004 yılında AKP Kalkandere İlçe Başkanı iken, Rize SSK Hastanesi'nde tedavi gören annesine bakılmadığı iddiasıyla hemşireleri dövmüş, olay bölgede geniş yankı uyandırmıştı. Olay üzerine Aşır Mutlu, il tarafından görevden alınmıştır. Daha sonra yerine seçimle bu kez kardeşi Özgür Mutlu seçilmiştir. Ancak o da, il örgütüyle anlaşmazlığa düşünce, Ankara'nın da onayıyla Hasan Karal tarafından bir ay kadar önce görevden alınmıştır. Bir aileden iki kişinin birden görevden alınması Mutlu ailesini 'siyaseten' rahatsız etmiş ve bunun hıncı başkana yöneltilen saldırıyla alınmıştır. Başkan Karal'ı üzen bir başka olay da Rizespor'un eski genel kaptanı Lokman Kotanzadegiloğlu'nun sık sık kendisi hakkında, askerliğini yapmadı iddiasını gündeme getirmesidir.
- Peki Mutlu ailesi ne yapar?
- Komşu ilçe İkizdere'de Tekel bayiliği yapıyor diye bilinir. Görevden alınan iki AKP'li ve il başkanını sahurda evinin önünde vuran diğer kardeşin amcaları da Mehmet Şefik Mutlu'dur; İstanbul Ağır Ceza Reisi'dir. Aynı zamanda Adli Yargı Komisyonu Başkanı'dır. Şefik Mutlu'nun kızı avukat Hamdiye Mutlu Erdem'dir. Başbakan Erdoğan'ın avukatı, AKP Milletvekili Hayati Yazıcı da, Rizeli olduğundan her iki tarafı yakından tanır. Ayrıca Mutlu ailesi, ünlü Rizeli müteahhit Mehmet-Ekrem Cengiz'in uzaktan akrabalarıdır; aynı şekilde Sedat Peker'in de... (Geçen 14 Haziran'da hâkim Mutlu'nun, Sultanahmet'te kimlerle yemek yediğini yazmıştık.)
- Rizeli başka hukukçu yok mudur bürokraside?
- Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga Çayelili,, Müsteşar Yardımcısı Maksut Mete İyidereli, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Kenan İpek Güneysuludur. Bu olayın olduğu gün ne yazık ki, Kadıköy'den atanan yeni vali Kenan Esen henüz Rize'ye gelmemişti, yeni emniyet müdürü Şammaz Demirtaş ise izne çıkmıştı.
GÜNÜN SÖZÜ
"AKP'den laiklik veya irtica iddiaları ile değil ama Müslümanlığımızı tehlikeye atacak uygulamaları nedeniyle hesap sorulmalıdır. Aksi bir tavır ancak AKP'ye yardım ve yataklık anlamına gelir."
(Ömer Vehbi Hatipoğlu)
Sultanahmet'teki 'ramazan panayırı'ndan izlenimler
YATSI ezanın okunmasına 5-10 dakika var. Sultanahmet Camii’nin ön kapısı oldukça kalabalık. Kalabalığı teravih namazını kılmak için gelenler değil, kapının önünde kurulan tezgahlardan pamuk şeker, macun, mısır, kestane alanlar oluşturuyor. Sadece yiyecek mi? Hayır. Çanta, balon, cüzdan, selpak mendil, su hatta spor ayakkabı...
Ezan sesini duymasak kendimizi bir lunaparkın giriş kapısında zannedeceğiz. Çember sakallı, şalvarlı, sakallı birkaç kişinin camiden çıkan erkeklere ve ‘başı kapalı’ kadınlara ‘dua kitabı’ dağıttıklarını görüyoruz. Çarşaflı kadınlar ellerindeki son model cep telefonlarıyla caminin fotoğraflarını çekiyorlar.
Avlunun ramazan panayırına açılan kapısındaki güvenlik görevlisi dilencilerle uğraşmaktan yorgun düşmüş, “Bu çileyi ramazan bitene kadar çekeceğiz” diyor.
ÇİĞKÖFTE, TANTUNİ VE KUMPİR
UNESCO Dünya Mirası Komitesi’nce oluşturulan Dünya Mirası Listesi’nde İstanbul’un yer almasını sağlayan tek mekan olan Sultanahmet Meydanı’nda kurulan panayıra doğru yürüyoruz. İstanbul’a gelen her turistin mutlaka gezdiği, fotoğrafladığı ve ülkesine dönünce eşine dostuna anlattığı bu meydan Eminönü Belediyesi'nin iştiraki Emin A.Ş eliyle prefabrik barakaların istilasına uğramış.
Panayır boyunca adım adım yürümeye çalışırken kestane, sucuk döner, patlamış mısır kokularını ensemizde hissediyoruz.
Çiğköfte, Osmanlı macunu, gözleme, dondurma, elma şekeri, şerbet, közde Türk kahvesi, pamuk şeker, kağıt helva, boza, tantuni, kumpir, lokma ve güllaç...
Ne tezgahlar boş kalıyor ne de panayırı gezenlerin elleri ve ağızları...
Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er’in talimatıyla ‘duman çıkaran sucuk’tan vazgeçilmiş; sucuk, ‘döner’ olmuş. 'Bu sene ramazanın özüne uygun yiyecekler satılacak' diyen Er, kebap, köfte ve kokoreç satışını yasaklamış. Bunların yerine ramazan deyince ilk akla gelen (!) 'çiğköfte', 'tantuni' ve 'kumpir'e yer verilmiş.
YAYLA, ÇİMEN HASRETİ
Bir eline yiyecek öteki eline içecek alan yayılıyor çimenlerin üzerine...
Kara Tren’den indikten sonra hırsla biletini yırtıp, Haydarpaşa Garı’nın merdivenlerinde bavulunu çözen köylümüz yayla, çimen hasretini gidermek için Roma ve Bizans’ın Hipodromu’nu; 3. Murad'ın şehzadesi 3. Mehmed'in 52 gün süren dillere destan sünnet düğünün yapıldığı, dünyanın dört bir yanındaki hükümdarların şereflendirdiği, davetliler için üç katlı bir bina, büyükçe bir mutfak ve şerbethanenin inşa edildiği, 2 bin 500 hizmetkarın ayak basmadık yer bırakmadığı, ziyafet için 300 sofranın kurulduğu Atmeydanı'nı; yani Sultanahmet Meydanı’nı seçmiş...
Yeşil alanlara ekilmiş çiçeklerin arasına hayasızca atılmış çekirdek kabuklarını toplayan temizlik görevlisinin ağzından dökülen sunturlu küfrü duyuyoruz.
Arasından erimiş dondurma akan kağıt helva, sigara izmaritiyle delinmiş ayran kutusu, döneri yenmiş ekmeği atılmış sandviçin içinden saçılmış marullar; Roma imparatorları ve generallerinin zaferlerini kutladığı Hipodrom’da, ‘küfürbaz’ temizlik görevlisince süpürülmeyi bekliyor...
OSMANLI'YA SAYGISIZLIK
Türk İslam Eserleri Müzesi, Tapu Dairesi, İbrahim Paşa Sarayı ve Burmalı Sütun’un önüne bu yıl baraka konulmamış. Ancak, 2. sınıf polisiye filmlerinde dedektif yamağı rolüne soyunan 3. sınıf oyunculardan ilham almış görevliler bu mekanların önünde nöbet tutup, vatandaşın çöp atmasını engelliyorlar.
Cankurtaran’a inen yolda ve Arasta’nın çevresinde trafik felç, her yer ‘değnekçi’ kaynıyor; haliyle sağ sol 'illegal' otopark olmuş.
Hazmedemediği sucuk dönerin üstüne soda içip geğiren; çift kat marula sardığı rengi siyaha çalan, bulguru şişmiş çiğköftenin içine kaçan limon çekirdeğini kuvvetli bir tükürükle önündeki adamın ceketine fırlatan 'sözde' insanları seyrederken; 'dinci basın'a mensup bir yazarın, meydandaki ampullerin cümbüşüne kapılıp, "panayırın eski ramazan eğlencelerini on defa solladığını, Direklerarası'ndan yüz kat daha göz alıcı olduğunu ve bu sayede oruç tutanların sayısının arttığını" iddia ettiği yazısını hatırlıyoruz.
Taşkın SU
Eminönü'ne kim sahip çıkacak
EFENDİM, Eminönü'ndeki başta Süleymaniye gibi 'dönüşüm' projesi üzerindeki oyunlar olmak üzere bir sürü imar ve otopark rezaleti ile ilgili haberleri ibretle okuyoruz.
Sultanahmet'deki Ramazan şenlikleri dileriz bu yıl son dileğinde bulunduktan sonra söyleyeceğim şudur:
İmar aykırılıklarına karşı sadece muhalefet partisi CHP mücadele etmeye çalışıyor. İlçe başkanı ve ilçe sekreterinin savcılığa yaptığı suç duyuruları yeterli olabiliyor mu?
Eminönü'nde sivil toplum örgütleri nerede?
Otelci, halıcı, kuyumcu, hediyelik eşya satıcıların dernekleri tarihi yarımadanın ranta kurban edilmesine karşı neden etkin bir mücadele yapmazlar?
Korkuyorlar mı yoksa?
Eminönü'deki yerel politikayı iyi bilen CHP Milletvekili Sırrı Özbek ile Eminönü siyasetinde isimleri etkin olarak bilinen Av. Hasan Bilgeç, Hikmet Çarboğa, M.Ali İyimaya, Satılmış Ayhan, İhsan Maçin ve Zeynel Yılmaz, partilerini neden yalnız bırakıyorlar? Ortak hareket ederek Eminönü'nde yıllardır yaşananları büyük bir basın toplantısı yaparak kamuoyuna duyurmuyorlar?
Sadece seçim dönemlerinde mi Eminönü'yü hatırlıyorlar?
Lütfen Eminönü'ne sahip çıkınız.
AKP'li belediyeyi sık sık ziyaret eden politikacıların çetelesini tutunuz.
Eminönü Belediyesi'nin, Adliyeye ne gibi fiziki katkıları olup olmadığını sorgulayınız.
Bu arada CHP'de yerel yönetimlerle ilgili 'Ali Dibo' soruşturmalarıyla görevlendirilen Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Oğuz Oyan'ı Eminönü'ye davet ederek kendisini bilgilendiriniz.
S.O.-Esnaf
'Test' hikayesinin perde arkası
THY'de iki üç gündür gündeme gelen ünlü test öyküsünün perde arkasını benden dinlemek ister misiniz?
'Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri' olarak adlandırılan bu çok kapsamlı test, ilk önce başları şefleriyle dertte olan 14 VİP personeli için yapılmış. Bayan Şef bu 14 personelinden kurtulmak için önce onları başka bölümlere göndermek istemiş. Ancak bu 14 personel haklarını aramak için bir üst müdüre başvurmuş. Bir üst müdür, onları haklı bulmuş. Yalnız ne hikmetse onun da bir üstündeki daha büyük bir müdür bu personelin bölüm değiştirmesinde mahsur görmemiş. Buna bir kılıf bulmak gerektiği düşünülmüş ve ünlü test kitapçığı bu 14 kişiye dağıtılmış.
Şefleri tarafından istenmeyen 14 kişi bu zor ve cinsellik içeren test karşısında reaksiyon göstermiş. Bunun üzerine yetkililer işi biraz daha genelleyip test kitapçıklarını başka bölümlerdeki 60 kişiye daha dağıtmış. Hatta bunlardan 35'ini de mülakata çağırarak daha değişik sorular da sormuş. Nihayetinde kaçınılmaz bir şekilde iş basına sızmış ve tabiri caizse eldeki bomba patlamış. Şimdi THY personeli arasında en çok konuşulan konu bu.
Bir THY çalışanı YÖK, yerleştirmede yaşanan sıkıntıları nasıl aşmalı
2006 ÖSS‘nin yapılmasının üzerinden 4 aya yakın zaman geçmesine rağmen estirdiği olumsuz rüzgar hala dinmedi. Önce sistemde yapılan değişiklikler tartışıldı. Sonra yeni puanlama sistemi eleştirildi. Ardından 73.000 civarında boş kontenjana neden olan yerleştirmeler bardağı taşırdı. Gelinen son nokta ise daha da vahim. Boş kalan kontenjanlar için 25-28 Eylül tarihlerinde yeni bir başvuru olanağı yaratıldı ama ne yazık ki sonuç hiç de iç açıcı değil. Toplam 33.660 kişilik boşluk yine kaldı. Bu sayının 15.102'si devlet üniversitelerinde oluşan açık... Hem de 7.950'si 4 yıllık okullara ait. Vakıf üniversitelerinde oluşan 10.675 ve Kıbrıs üniversitelerinde oluşan 7.883 kontenjan açığı sadece ekonomik nedenlere bağlamak ne kadar doğru olur bilemiyorum. Eğer bu doğru ise devlet üniversitelerindeki açıklara nasıl bir açıklama bulunacak?
Ayrıca, bu ülkede vakıf üniversitesi ücretlerinin bazı ilköğretim okullarından daha ucuz, birçok ortaöğretim kurumunun ücretiyle nerede ise aynı olduğu bilinen bir gerçektir. O zaman geriye tek neden kalıyor; öğrencilerin tercih yapmasını engelleyen teknik bir neden mi var?
Sorunun yanıtı; evet.... Geçmiş yıllarda kullanılan modelde daha çok öğrenciye tercih yapabilme olanağı sağlanırken, bu yıl bu sayı daraltılmıştır. Örneğin 2005 yılında EA puan türünden tercih yapabilen ve hatta yerleşebilen öğrenci sayısı 583.800 iken bu sayı bu yıl 155.000 ile sınırlandırılmıştır. Bu sayının üstündeki öğrencilerin EA-2 puanları hesaplanamamış ve bu sayının üstündeki öğrenciler EA-2 puanı ile öğrenci alan yerleri tercih listelerine yazamamışlardır.
ÖĞRENCİLERE ANLATILAMADI
Bu uygulamanın doğru yanları da olabilir. Ama bu, öğrencilere yeterince anlatılamamış, uygulama aceleye gelmiş ve yukarıda izah etmeye çalıştığımız durum oluşmuştur. Kabaca açıklarsak; üniversite okumak isteyen 1.500.000 öğrenci sınava girmiş, 400.000 kişilik kontenjan varken, bunun 33.660'ı boş kalmıştır. Bunun savurganlık olduğunu düşünüyorum.
Son durumda ne yapılabilir? Bu konunun en yetkin iki isminin basın açıklamalarına göz atalım:
YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç, 12.9.2006'de "Ayırdığımız kontenjanın ikinci yerleştirmede de dolmaması halinde, gerekirse bu yıl ilk kez öğrencilere üçüncü şans tanıyacağız" açıklamasını yapmıştır. Bu açıklamadan sonra kontenjanlar dolmamış ve ardından 27.9.2006 tarihinde ÖSYM Başkanı Prof. Ünal Yarımağan "Ek yerleştirmeden sonra boş kalacak kontenjanlara üçüncü bir yerleştirme yapmamızın bir anlamı olmaz. Çünkü adaylar bu programları zaten istemiyor" açıklamasını yapmıştır. Birbiri ile çelişen bu açıklamaları yorumlamayı bir kenara bırakıp Sayın Yarımağan'a katılmadığımızı belirtelim.
3. YERLEŞTİRME YAPILMALIDIR
Öğrenciler istiyorlar ama teknik engeller yüzünden tercih edemiyorlar. Engeller kaldırılırsa bu boşlukların dolacağı kesindir. Ayrıca bu şansı öğrenciye tanımakta ne gibi bir sakınca vardır? Geçen zaman içinde kazanamayan öğrenci özeleştiri yaparak daha alçak gönüllü tercihlere yönelmiş olamaz mı?
Aslında sorun teknik engellerin ortadan kaldırılması ile çok rahatlayacaktır. Evet yeni bir yerleştirme yani 3. yerleştirme yapılmalıdır. Ama var olan kurallar yumuşatılmadıkça sorunun çözümü zor görünmektedir. Çünkü üniversitelerde özellikle 4 yıllık programlar EA-2, SAY-2 veya SÖZ-2 puanı ile öğrenci alma zorunda iken bu puan türlerinin barajını geçebilen öğrenci sayısı ne yazık ki kısıtlıdır. Söz konusu engeller bu yıla mahsus olarak kaldırılabilir.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Sorunu pratik çözebilmek için:
1. Bu yıla mahsus olmak üzere, EA-2 ile alan bir bölüme öncelik yine EA-2 puanlı öğrencilerde olmak üzere EA-1 puanı ile de öğrenci yerleştirilebilir. Bu belki önceden giren EA-2 puanlı öğrencilere haksızlık gibi olacak ama kalan boşluk ciddi bir milli servet kaybı olacağından hoşgörü ile karşılanabilir. SAY-2 ve SÖZ-2 puanlı bölümler için de eş çözüm uygulanabilir. Ayrıca bu durumda EA-1 puanı hesaplanmış binlerce öğrenci için yeni bir olanak yaratılmış ve bu öğrencilerde sisteme ve ülkeye kazandırılış olacaktır. Bunda kamu yararı olduğu açıktır.
2. Yine bu yıla mahsus olmak üzere, ilk yerleştirmede kontenjanı dolan ama kayıt yaptırılmadığı için kontenjan açığı oluşan ve bu nedenle alt puan limiti uygulanan bölümlere yapılacak tercihlere bu puan barajı kaldırılabilir. Yani öğrenciler kendi puanlarından daha yüksek olan ve kontenjan açığı bulunan bu yerleri de tercih edebilmelidirler. Böylelikle taban puanların oluşumu yenilenmelidir. Bunun bir başka yararı da gelecek yıl yapılacak yerleştirmeler için olacaktır. Bu yıl oluşan en küçük puan sınırlarının yeterince sağlıklı oluşmadığı açıktır. Gelecek yıl sınava girecekler bu verileri kullanarak tercihlerine yön verecekleri için yanıltılmamış olacaklardır.
Bu iki öneri uygulanabilir değilse uygulanabilir başka çözümler üretilerek bu ders yılının boşa geçirilmemesi sağlanmalıdır. Olanakları kıtlı ülkemizde büyük zorluklarla yaratılan bu kontenjanların mutlaka doldurulması gerekir. 33 bin 660 öğrencilik yeri yok sayarak bu soruna çözüm üretememek akıl ve insafla açıklanabilir değildir.
Cihat ŞENER-Okan Üniversitesi Eğitim Danışmanı
Mesaj Panosu
- SİLİVRİ sahilinde son dönemde çok ağır bir koku var ve bu konuda hiçbir
çalışma yapılmıyor. Acaba lağım suları sahile mi veriliyor? Yeni belediye binasına gösterilen ilgi bu konuya neden gösterilmiyor.
Kamil ERSİN
Biliyor musunuz
- TUZLA'da, matbaasının 'ruhsatsız' olduğu gerekçesiyle kapatılan Çağdaş Tuzla Gazetesi’nin sahibi Halil Özen'in, Belediye Meclisi toplantısını izlemeye gittiğinde AKP'li meclis üyesi Bilgehan Bayramoğlu tarafından darp edildiği iddiasıyla Savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu...
Paylaş