Paylaş
"Kılavuzu karga olanın burnu b..tan kurtulmazmış."
İmar rantı ile ekonomisi ayakta tutulmak istenen İstanbul gene bir çıkmaza sürükleniyor; çarpık plansızlığın içine...
İstanbul'un 'rant' girdabından kurtarılması için bu plana karşı olanlar yargı yoluna gitmek zorunda kaldılar. TMMOB yönetimi, belediyenin şirketi BİMTAŞ bünyesinde oluşturulan İstanbul Metropolitan Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi'nin (İMP), planının bir yıllık hazırlanma sürecinde meslek odalarından görüş ve katkı alınmadan hazırlandığını, gerçek dışı propaganda yapıldığını, teknik olarak yeterli olmadığını, planlama ciddiyetiyle bağdaşmadığını, kente insan öncelikli değil, rant ve pazarlama öncelikli bakıldığını bildirdi öne sürdü dava dilekçesinde...
Büyükşehir Yasası'nın değiştirilmesinden sonra İstanbul'un belediye sınırları, il sınırları (İzmit'in de) sayıldı. 1/100.000'lük bir planının yapılmasına girişildi. Tepebaşı'ndaki merkezde 500 dolayında uzman çalıştı.
Planının iptali için yargıya yapılan başvuruda çarpıcı değerlendirmeler yeraldı. Bunlar özetle şu başlıklar altında toplanabilir:
- 'İstanbul'un pazarlanması ve küresel şirketlere rant alanı' anlayışı ile
daha fazla imar rantı elde edilmesi hedefleniyor. Mimar ve mühendisler planı 'rant ekonomisinin planı' olarak kabul ediyorlar. Yüksek yapılara bir sınırlama getirilmiyor.
- İstanbul'un en önemli bölgesi sayılan 'kuzey' kesiminin korunması öngörülmüyor. Geçmişte hatalı belediye uygulamalarıyla alınan yerleşim kararları affa uğruyor. 12 Eylül döneminden sonra getirilen yağmalama anlayışı bir anlamda 'aklanıyor'. Aynı zamanda, bugüne kadar ki planlarda sürdürülen ve mahkemelerde iptal edilmiş ne kadar karar varsa da...
- Aslında 'kentin anayasası' sayılabilecek böyle bir plan İstanbul'un 20 yıllık rehberi olarak korumacı bir anlayışı getirmeliydi. Bunan aksine genelde ve su havzalarında, nüfus yoğunluğununün önünü daha da açılıyor.
- Temel hedef 'kentli değil, yatırımcı' olarak gösteriliyor. Bu planla kent bir yatırım alanına dönüştürülüyor.
- Tarihi ve doğal değerler yok sayılıyor. Kentsel projelerin hiçbiri analiz ve senteze dayanmıyor. 'Paylaşım ve pazarlama' anlayışı öne çıkıyor.
- Tarım alanları gözden çıkarılarak yapılaşmaya açılıyor.
ODALARDAN AÇIKLAMA
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin şirketlerinden BİMTAŞ bünyesinde oluŞturulmuŞ olan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, İBB Belediye Meclisi’nin 14.7.2006 tarihli toplantısında oybirliği ile kabul edilmesinin ardından, 22.8.2006'de İBB Başkanı tarafından da onaylanarak 28.8.2006 tarihinde askıya çıkarılmıştır.
İBB Başkanı ve İMP yetkilileri tarafından, meslek odalarının da bu planın katılımcılarından olduğu biçiminde sürdürülen yanıltıcı propaganda
çalışmalarına, katılım, bilgilendirme ve şeffaflık konusundaki reklam amaçlı gerçek dışı açıklamalarına karşın, planın hazırlanma süreci boyunca tmmob’ye bağlı meslek odalarının görüş ve katkılarının alınması söz konusu olmamıştır. katılımcılık ve şeffaflık maskesiyle pazarlanmaya çalışılan 1/100 000 ölçekli istanbul il çevre düzeni planı, teknik olarak yeterli olmayan, planlama ciddiyetiyle hiç bağdaşmayan, ciddi sakıncalar içeren, kente insan öncelikli değil, rant ve pazarlama öncelikli bakan bir yaklaşımın ürünüdür. uygulandığı takdirde, istanbul’un sorunlarını çözmek bir yana, gelişimini bugünkünden de daha tehlikeli boyutlara sürükleyecek, kentin tarihi ve doğal değerlerinde geri dönülmez tahribatlar yaratacaktır.
Ayrıca, bu plan, plan yapma yetkisi olmayan İMP tarafından hazırlanmıştır ve bu nedenle 'yasal açıdan yok hükmündedir.'
plana, yasal süresi içinde, İBB nezdinde itiraz edilmiş; ancak, itiraz dilekçelerimizin 60 gün içinde cevaplanmayarak zımnen reddedilmesi üzerine, planın iptali için yargıya başvurulmuştur.
Dava dilekçelerimize esas rapor özeti ekte bilgilerinize sunulmaktadır.
TMMOB Çevre, Elektrik, Harita-Kadastro, İnşaat, Mimarlar, Peyzaj Mimarları, Şehir Plancıları ve Ziraat Mühendisleri Odalarının İstanbul Şubeleri.
DAVA DİLEKÇESİ
Dava dilekçesinin özeti:
I- Planın hazırlanmakta ve onaylanma sürececi yasadışıdır.
1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, BİMTAŞ AŞ bünyesinde oluşturulmuş olan ve bu planı yapma konusunda hiçbir yasal yetkisi olmayan İMP (İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi) tarafından hazırlanmıştır. Bu nedenle, ne bu planın onama işlemleri ne de bu plan yasal değildir.
İşin başından beri İMP ve İstanbul’un planlanması konusunda tam bir yanıltma taktiği uygulanmıştır. Bu yanıltma, BİMTAŞ AŞ'nin bünyesinde oluşturulmuş olan İMP’nin kurumsal yapısı, görevi ve İstanbul planlaması ile ilişkisi üzerine odaklanmıştır. Planlama süreci boyunca İMP, oluşumu, yapısı, görev ve yetkileri açısından gerçeğe uygun olmayan bir biçimde tanıtılmıştır ve tanıtılmaya da devam etmektedir. Burada en kritik nokta, İMP’nin, Belediye’nin bünyesinde, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yapma yetkisi taşıyan bir yapı olarak tanıtılmasıdır. Oysa işlerin hiç de öyle olmadığı, İMP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin değil, BİMTAŞ AŞ’nin bünyesinde oluşturulan bir yapı olduğu, İBB'nin BİMTAŞ’a ihale ettiği işin de, İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’nı yapmayı kapsamadığına, sadece 'İBB Nazım İmar Planı Analitik Etütler İşi' ile sınırlı olduğuna ilişkin tüm bilgi ve belgeler Belediyenin kendi kaynaklarından da açıkça belgelenebilmektedir.
Yasal olarak plan elde etmenin iki yolu vardır. İdare 'yapar ya da yaptırır'
der imar mevzuatı. Oysa burada ne İMP Belediye’nin kurumsal yapısı içinde bir oluşumdur, ne de işin ihalesi söz konusudur. Anlaşılan o ki, bu plan Belediyeye, 'analiz çalışmalarının yanında bir ilave hediye' olarak sunulmuştur. Bu planın onay için meclise havalesi ve onayı işlemleri açıkça yasayı çiğnemektir. Bu plan yasal olarak ölü doğmuştur ve yok hükmündedir.
İBB'nin plan yapımı konusunda BİMTAŞ’a yetki veren bir ihalesi söz konusu olmadığı gibi, zaten böyle bir ihalenin yapılabilmesi de yasal olarak söz konusu değildir. Çünkü, İBB'ye ait olan söz konusu şirketin anılan 'müellif' tanımına uygun olarak plan hizmetini yüklenebilmesi için, 'hissedarları içinde hisseleri ortakların meslek grubuna göre dağılımında eşit veya daha fazla paya sahip gerçek kişi' koşuluna uygun en az bir hissedara sahip olması gerekmektedir. BİMTAŞ’ın bu koşullara uygun, yasal olarak plan müellifi olabilecek bir ortaklığı söz konusu değildir. Bu çerçevede, zaten 'yok'
hükmünde olan bu plandaki imzalar da, 'Plan Yapımını Yükümlenecek Müelliflerin Yeterliliği Hakkında Yönetmelik' hükümlerine de aykırı ve dolayısıyla da geçersizdir.
PLANIN SAKINCALARI
1-) Plana ilişkin açıklamalarda ve Plan Raporu’nda 'İstanbul’un küresel düzeydeki metropoller arası yarışta hak ettiği yeri alması ve uluslararası pazarda daha rekabetçi olabilmesi' temel hedef olarak tanımlanmaktadır. Görüleceği üzere, İstanbul planlamasının temel hedefi kentli değil, yatırımcıdır.
YATIRIMCILIK DEĞİL İNSANCA YAŞAMAK
İstanbul planlamasının temel hedefi, öncelikte, 'insanca yaşanabilecek bir kent yaratabilmek' olmalıdır. Şu anda ortaya çıkan plan ise, kenti her ne pahasına olursa olsun pazarlamak, yerli ve yabancı sermayenin hizmetine ve kullanımına sunmak hedefinin damgasını taşımaktadır. Bu planla kent bir yatırım alanına dönüştürülmüştür.
PLANDAN ALGILANAN
2-) Haydarpaşa-Zeytinburnu kıyı ve liman alanlarında, Küçükçekmece ve Kartal’da, bir üst plana dayanmaksızın gündeme getirilmiş olan bir çok sakıncalı Kentsel Dönüşüm Projeleri ve yatırım kararları, adeta bir veri kabul edilerek, plana aynen işlenmiştir. Bu ve benzeri durumlar, planın bu tür projeleri yasallaştırmanın bir aracı gibi algılandığı ve ona göre hazırlandığı konusundaki düşüncelerimizi güçlendirmektedir.
Bu tür projelerle ilgili plan kararlarına dayanak oluşturmak amacıyla, Plan Raporu’nda, bazı doğru olmayan tespit ve değerlendirmelere yer verilmiş olduğu da görülmektedir. Örneğin, Zeytinburnu Kentsel Dönüşüm Projesi’ne dayanak oluşturmak amacıyla, Zeytinburnu’nun İstanbul’un mevcut Merkezi İş Alanı (MİA) içerisinde kaldığı gibi gerçekdışı bir tespite yer verilmekten kaçınılmadığı görülmektedir.
İNSAN ODAKLI DEĞİL
Bu kentsel dönüşüm projeleri kent ve insan odaklı olmayıp 'İstanbul’un pazarlanması ve küresel şirketlere rant alanı sunulması' anlayışı temelinde gündeme getirilmiş projelerdir. Bu projeler ve bunların tetikleyeceği diğer plansız projeler İstanbul’un tarihsel, doğal değerlerine zarar verecek ve gereksinimi olan sağlıklı gelişiminin önünde engel teşkil edecektir.
Herhangi bir araştırmaya, bir üst plana dayanmayan, sadece İstanbul’un pazarlanmasına yönelik bir yaklaşımın eseri olan ve kentin tarihi ve doğal değerlerini yok sayan bu kentsel projelerin hiçbir analiz ve sentez çalışmasına ve değerlendirmesine dayanmaksızın kabul edilerek plana dahil edilmesi, olması gerekli planlama ciddiyetiyle asla uyuşmamaktadır. Bu planlama yaklaşımı, sonuçta ortaya çıkan planı bir 'paylaşım ve pazarlama' belgesine dönüştürmüştür.
PLANDA BELİRSİZLİKLER VE ÇELİŞKİLER
3-) Plan kararları ve lejant bir çok belirsiz, çelişkili ve korunması gerekli alanların alt ölçekte yapılaşmaya açılabilmesinin kapısını aralayan bir yaklaşımın ürünü olarak görülmektedir. Bu yaklaşım planlamaya aykırıdır ve plan kararlarının geçerliliğini tartışmaya açmaktadır. Bir planın bir yandan plan kararları getirirken bir yandan da o kararları geçersiz kılacak kararlar üretmesi plansızlığı planla empoze etmekten başka bir şey değildir. Bu yaklaşımdan kesinlikle vazgeçilmesi gerekmektedir. Örneğin; 'Mutlak Korunması Gereken Tarım Alanları' ve 'Bölgenin Riskli Jeolojik Yapısı Nedeniyle Kullanımı Alt Ölçekte Netleştirilecek Alanlar' lejantı aynı alanlar için birlikte kullanılmıştır. Burada açıkça bir kullanım belirsizliği ve muğlaklık söz konusudur. Bu durumda, bu planda 'mutlak korunması gerekli tarım alanları'nın jeolojik sakıncalı alanlarda kalanları, alt ölçekli planlarda yeni ve tarım dışı kullanımlara dönüştürülebileceklerdir.
4-) Planda yer verilen ulaşım kararlarına bakıldığında, plan eki olan yazılı dokümanlarda tanımlanan ilkeler ile planda yer alan ulaşım kararlarının çeliştiği görülmektedir.
Plan Raporu’nda kuzeye doğru gelişmeyi engellemek; yolcu ve yük taşımacılığında raylı sistem kullanmak planın öncelikli hedefleri arasında sayılırken, planda, Batı yakasında TEM’in kuzeyinden geçen yeni bir otoyolun yer alması ilginçtir. Bu otoyolun ne amaçla planlandığı konusunda plan raporunda da herhangi bir açıklama yer almamaktadır. Bu otoyolun, şu anda planda yer almayan 3. Köprü’nün bağlantı yoluna dönüştürülmek üzere getirildiği açıktır.
ANADOLU YAKASI
'Yönetici özeti' başlıklı özet raporun 'Mekansal Konumlandırmalar' bölümünde ise, 'Anadolu Yakası için Çevre Düzeni Planı çerçevesinde geliştirilen diğer bir fiziki gelişme konusu ise, TEM ve E-5 arası bağlantı yollarının çeşitlenmesi ile doğu batı yönünde Maltepe-Kurtköy arasında sürekliliği olan bir ara yol önerisidir. Önerilen raylı sistemin etkinliğini de arttırabilecek ve sistemler arası entegrasyona hizmet edecek bu karayolunun, E-5 ile TEM arası yerleşmelerin dönüşüm sürecinde de ana işlevlerin ve yatırımların konumlandığı aks olarak ele alınması hedeflenmektedir'denmektedir.
Görüleceği üzere, kentin batı yakasında olduğu gibi, doğu yakasında da yeni karayolu projeleri gündeme getirilmektedir. Ulaşım yatırımlarının artık raylı sistem ve metro üzerinde yoğunlaşması genel kabul görmüşken, hala büyük karayolu projelerini gündeme getirmek son derece hatalı ve çok geç olmadan geri alınması gereken plan kararlarıdır.
Plan Açıklama Raporu’nun 'Ulaşım' bölümünde ise, öneri raylı sistem ve karayolu güzergahları kastedilerek, '...hazırlanmakta olan ulaşım ana planı verileri ışığında hatlarda değişiklikler olabilecektir' denmektedir. Arazi kullanım kararları ile ulaşım kararlarının ayrı süreçlerde ele alındığı bir planlama olamaz. 1/100 000 ölçekli üst planın, hazırlanmakta olan 'ana ulaşım planı' tamamlanmadan hazırlanması ve ulaşımla ilgili temel kararlarının, 'ileride değişebilir' rahatlığıyla alınması kabul edilemez bir planlama yaklaşımıdır.
5- ) Planda 2B alanları, 'Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Koruma Alanları' başlığı altında yer alan ayrı bir lejantla gösterilmiştir. 2B ile ilgili Plan Lejantı: 'Yasal Statüsü netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları' adını taşımaktadır.
Bir planda, bir alana bu şekilde bir kullanım kararı getirilemez. Planda 2B alanları ile ilgili ayrı bir plan lejantı görmek, hele bu alanların kullanım kararlarının 2B alanlarının yasal statülerinin belirlenmesiyle ilişkili olarak alt ölçekli planlara bırakılması, planlama açısından alışılmamış, ilginç, ilginç olduğu kadar da planlama anlayışının dışında bir yaklaşımdır. Plan, bu alanların kullanım kararlarının belirlenmesini, orman alanlarından çıkarılıp satışları yapılarak imara açılmaları sürecinin neticesine bağlanmıştır. Bu plan kararının, orman alanlarının pazarlanması ve işgallerinin yasallaştırılması uygulamalarında bir araç olduğu açık olan 2B uygulamasının planla desteklenmesi anlamına geleceği açıktır.
Ayrıca, 2B alanı lejantının mevcut orman alanları ve su havzaları içinde de (Ömerli, Elmalı, Terkos, Alibeyköy, Büyükçekmece) yer aldıkları; hatta Ömerli ve Elmalı havzalarında mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarına kadar uzandıkları görülmektedir. Kesin korunması gereken bu alanların hiçbir şekilde yapılaşmaya açılmaması gerektiği halde, bu alanlarda dahi 'Yasal Statüsü netleşince 1/25 000 ve/veya 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planlarında Kullanım Kararları Belirlenecek 2B Alanları' biçimindeki plan hükmünün geçerli olması, bu alanları imara açarak orman ve içme suyu havzalarını tahrip edici sonuçlar doğuracak son derece sakıncalı bir planlama yaklaşımıdır.
6-) Su Toplama Havza Alanları ile ilgili olarak da planın kullanım kararları üretmediği görülmektedir. Planda, İstanbul’un temel sorunlarından biri olan havza alanlarındaki kirletici yapılaşmalar ve yerleşimler için de çözüm oluşturacak ilkesel kararlar bulunmamaktadır. Havza yerleşimlerindeki büyük miktardaki nüfus çevre düzeni planında yok sayılmış, bu konu ile ilgili hiçbir çözüm önerisi, hiçbir planlama kararı getirilmemiş; bu yerleşimlerin yer aldığı alanlar için sadece 'rehabilite edilecek' demekle yetinilmiştir.
Bu arada, planda Küçükçekmece Gölü su kaynağı olarak kabul edilerek havza sınırları plana işlendiği halde, koruma kuşaklarında getirilen plan kararlarının diğer havzalara getirilen kararlardan farklı olduğu görülmektedir. Diğer havza alanlarında havzaların kullanımı ile ilgili bir belirsizlik söz konusu iken, Küçükçekmece su havzası için getirilen plan kararlarının hiç birinin diğer su havzalarındaki kararlarla ilgisi yoktur. Bu havzada, diğer havza alanları için kullanılan lejantlar değil, herhangi bir alan için kullanılabilecek lejantlar yer almaktadır. Bu çerçevede, planda, Küçükçekmece su havzasının yapı yasağı olması gereken mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında dahi 'konut' fonksiyonunun yer aldığı, mevcut konut alanları için diğer içme suyu havzalarında rehabilitasyon önerildiği halde böyle bir yaklaşımın Küçükçekmece havzası için gösterilmediği, havza içinde 'Gelişme konut alanları', 'Sıhhileştirilecek Sanayi Alanları', 'Kültür Endüstrileri Gelişme Yoğunlaşma Alanı', 'Kentsel Hizmet Alanı' gibi fonksiyonların getirildiği görülmektedir. Bu yaklaşımın, içme suyu havzası olmanın yanı sıra, yaklaşık 400 endemik (bu bölgeye özgü) türe de sahip olan havzanın gözden çıkarılması anlamına geldiği açıktır.
TARIM ALANLARI YAPILAŞMAYA AÇILIYOR
7-) 'Toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek' görevleri, Anayasa’nın 44 ve 45. maddeleri ile Devlete yüklenmiştir. Bu amaç doğrultusunda da 2005 yılında 'Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu' çıkarılmıştır. Bu kanuna göre öncelikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanacak Arazi Kullanım Planları ile belirlenmiş tarım arazilerinin amacı dışında kullanılamayacağı belirtilmektedir. Ayrıca, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile de, Büyükşehir Belediyelerine 'Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak;...'görevi verilmiştir.
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile, yukarıda özetle belirtilen mevzuatların hiçbirine uymadan, üretilen plan kararları ile korunması gereken tarım alanları yapılaşmaya açılmıştır. Aşağıda yer alan sakıncalı plan kararlarına ilişkin değerlendirmelerimiz arasında tarım alanlarının yapılaşmaya açılması ile ilgili bu tür kararlar da yer almaktadır.
8-) Planda, kentin kuzeye doğru gelişmesini önlemek adına, kentin batıya lineer biçimde geliştirilmesinden bahsedilerek, korunması gerekli doğal kaynaklar ve yakın çevresinde yeni konut alanları açılmıştır. Bu alanları iki bölüm halinde ele alabiliriz:
KONUTA AÇILMASI YANLIŞ
a-) Avrupa Yakası’nda, Büyükçekmece Gölü’nden itibaren Batıya Marmara Denizi boyunca uzanan yerleşim alanlarından kuzeye doğru 'Doğal Yapı Eşik Sentezi1' paftasında 'Mutlak Korunacak Alanlar' ve 'Öncelikli Korunacak Alanlar' olarak gösterilmiş olan alanlar konut gelişme alanları olarak yapılaşmaya açılmıştır.
KÜÇÜKÇEKMECE GÖLÜ VE SAZLIDERE KİRLENECEK
b-) Küçükçekmece İçmesuyu Havzası içinde, TEM Otoyolu’nun kuzeyinde, Sazlıdere su havzası sınırına bitişik alanlar da gelişme konut alanları olarak planlanmıştır. Küçükçekmece gölünün kuzeyinde, Sazlıdere barajının güneyinde düşünülen gelişme konut alanları, Küçükçekmece İçmesuyu Havzası içinde ve Sazlıdere Havzası sınırında yer aldığından her iki içmesuyu havzasında da kirlenmeye neden olacaktır. Hem içme suyu havzası olması, hem de taşıdığı bio-çeşitlilik nedeniyle kesinlikle korunması gereken bu alanların gelişme konut alanları olarak yapılaşmaya açılması son derece sakıncalıdır.
9-) Plan ilkelerinde 'doğal eşiklerin aşılmaması, doğal kaynakların korunması' hedefleri belirtilmesine rağmen, İl sınırında, Gümüşyaka’da, 'Doğal Yapı Eşik Sentezi-1' paftasına göre 'Mutlak Korunacak Alan' olan bölge, planda 'Lojistik Alan+Çalışma Alanları' olarak gösterilmiştir. Bu alan, tamamıyla tarımsal üretimde kullanılması gereken mutlak kuru tarım arazileri üzerinde yer almaktadır.
LOJİSTİK ALANLAR
10-) Planda Lojistik Alan kullanımına çok önem verilmiş olup, bu çerçevede, bir çok alan üzerine Lojistik Bölge kararı getirilmiştir. Ancak, Lojistik tanımı bir çok fonksiyonu kapsamakta olup, planda Lojistik Alanlar tanımı ile yetinilerek bu alanlarda hangi lojistik fonksiyonların yer alabileceğinin belirtilmemiş olması uygulamada sakıncalar getirecektir.
Plan Raporu’nda, 'İstanbul İli’nde Lojistik Odaklar:
Organize sanayi bölgeleri, Küçük sanayi siteleri, Nakliye Ambarları, Haller, Antrepo ve depolar, Patlayıcı ve Parlayıcı Madde Depoları.”;
'İstanbul İli'nde Lojistik Terminaller; Limanlar, Havaalanları, Demiryolu Yükleme İstasyonları, Gümrük Alanları;
'İstanbul İli'nde Yük Akışları; 'Petrol Dağıtımı Lojistiği, Kargo Dağıtımı, Perakende Sektörü, Katı Atık Lojistiği.” olarak belirtilmiştir.
MUĞLAKLIK
Planda Lojistik Alanları olarak gösterilmiş bölgelere , hiçbir ayrım gözetmeden, bu fonksiyonların herhangi birinin gelebilmesini öngören plan kararları sakıncalı sonuçlara yol açacaktır. Lojistik Alan olarak gösterilen bir alana, sayılan bu fonksiyonlardan birinin gelmesi uygunken, bir diğerinin gelmesi son derece yanlış olabilir. Bu nedenle, bu konudaki muğlaklık ve sınırsızlık ortadan kalkmalı, Lojistik Alanlara hangi lojistik fonksiyonların gelebileceği açık olarak belirtilmelidir.
SU HAVZALARI İÇİN TEHLİKE
11-) Planda, Avrupa Yakası’nın kuzeyinde, Hadımköy’de yer alan Lojistik Alan Küçükçekmece İçme Suyu Havzasının Büyükçekmece İçme Suyu Havzası sınırında, Anadolu Yakası’nın kuzeyinde, Orhanlı’da yer alan Lojistik Alan ise Ömerli İçme Suyu Havzası sınırında yer almaktadır. Lojistik fonksiyonlardan bir kısmı kirlilik yaratabilecek fonksiyonlar olduğundan ve planda Lojistik Alan tanımı dışında fonksiyon açısından bir kısıtlama getirilmediğinden, bu plan kararları uygulandığı takdirde, bu alanlara gelecek fonksiyonların içme suyu havzalarında ciddi kirliliğe neden olma riski vardır.
DEĞİRMENKÖY'E SALDIRI
12-) Planda, İstanbul’un batı sınırında 'Doğal Yapı Eşik Sentezi-1' paftasında bir kısmı 'Mutlak Korunacak Alanlar', bir kısmı da 'Öncelikli Korunacak Alanlar' olarak gösterilmiş, orman alanları içinde kalan bölgeye iki Üniversite Alanı ile bir Sağlık Alanı getirilmiştir. Değirmenköy sulama göletinin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda yer alan her iki 'üniversite alanı' da tarımsal üretimde kullanılması gereken mutlak kuru tarım arazileri üzerinde yer almaktadır. Korunacak alanları yapılaşmaya açmanın yaratacağı tahribat açıktır. Bunun da ötesinde, getirilen bu fonksiyonlar, nitelikleri gereği başka fonksiyonları da bölgeye çekeceklerinden, çevrelerindeki doğal yapının da tahrip olmasına yol açacaklardır.
KOMŞU İLLERE ETKİLERİ
Ayrıca, il sınırına getirilen bu fonksiyonların, komşu il üzerindeki etkileri de belli değildir. Bu kararların bir de bu açıdan test edilmesi ve değerlendirilmesi gerekirken bunun yapılmamış olduğu da ortadadır.
13-) İstanbul’un Batı yakasında, 'T (Teknoloji Geliştirme Parkları)' olarak planlanan alanın bir kısmı, 'Doğal Yapı Eşik Sentezi-1' paftasında 'Öncelikli Korunacak Alanlar'da kalıyor. Alan doğuda Büyükçekmece İçmesuyu havza sınırına dayanırken, kuzeyi ve batısı da ormanlarla çevrilidir. Hem fonksiyonun getirildiği alanın, hem de yakın çevresinin kesinlikle korunması gerekli alan olduğu böylesi bir alana Teknoloji Geliştirme Parkı fonksiyonu getirmek sakıncalı bir plan kararıdır.
ŞİLE VE AĞVA
14-) İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda Şile-Ağva Beldesi’nin güneydoğusuna, Kocaeli İli sınırına, fındık bahçeleri üzerine Üniversite ve Teknoloji Geliştirme Alanları planlandığını görüyoruz. Fındık, 8 milyar dolarlık 2005 yılı tarım ürünleri ihracatımızın 2 milyar dolarlık kısmını oluşturan ekonomik değeri yüksek bir tarım ürünümüzdür. Bu alanın devamında, Kocaeli sınırları içerisinde kalan sahalar 'Tarımsal Karakteri Korunacak Alan' olarak gözükmektedir. Ayrıca, teknoloji geliştirme parkının büyük bölümünün, Doğal Yapı Araştırma Raporları içerisinde Tarımsal Kaynaklar Bölümünde yer alan Tarım Toprağının Kullanımı Analizi haritasında mera arazisi üzerinde kaldığı görülmektedir. Bu bölgede planlanan Üniversite ve Teknoloji Geliştirme Parkı kararı İstanbul’un doğal kaynaklarının korunması ilkesi ile uyuşmayan sakıncalı bir karardır.
Ayrıca, bir bölge planı olmadığından, il sınırına getirilen bu fonksiyonların, komşu il üzerindeki etkileri de belli değildir. Bu yönüyle de planın büyük eksikleri bulunmaktadır.
15-) Anadolu Yakasında 3, Avrupa Yakasında 4 adet olmak üzere İstanbul ilinde toplam 7 noktada 'Ekolojik Tarım ve Turizm Alanı (ETTA)' kurgulanmış olduğu görülmektedir. Avrupa Yakası’nda yer alan ekolojik tarım ve turizm alanlarının 3 adedi su havzaları içerisinde, Anadolu Yakası’nda bulunanlar ise tarım arazileri üzerinde yer almaktadır. Bu alanlarda zamanla turizmdeki gelişmeyle bağlantılı olarak tarım dışı amaçlı kullanımlar yaygınlaşabileceğinden su havzaları ve tarım arazileri risk altında kalacaktır. Ayrıca, bu alanlar kentin kuzeyindeki orman alanları içinde kalmaktadır ve bu alanlardaki her olumsuz gelişme bu orman alanlarını da etkileyecektir.
16-) Plan lejantında, 'Kentsel Donatı- Hizmet Alanları' başlığı altında, 'Kentsel Hizmet Alanları' tanımı yer almaktadır. Bu tanımın hangi fonksiyonları kapsayacağı ise, Plan Uygulama Hükümleri’nin 9.7. 3. maddesinde;
'9.7.3. Kentsel Hizmet Alanları:
Kentin yerleşik dokusuna ve kentsel gelişme alanlarına hizmet verecek bütün kentsel fonksiyonları barındıran alanlardır. Çekim Merkezlerinde yer alacak kentsel fonksiyonların bölge ekonomisine ve sanayisine hizmet edebilecek nitelik taşıması hedeflenmektedir' biçiminde belirtilmiştir.
Görüleceği üzere, 'Kentsel Hizmet Alanları' tanımı, çok genel, belirsiz ve neredeyse tüm kentsel fonksiyonları içeren bir tanımdır. Bu niteliğiyle de, 'planda “Kentsel Hizmet Alanı' olarak gösterilen alanlara gelecek fonksiyonlar belirsizdir; bu alanlarda neredeyse istenen her fonksiyon yer alabilecek gibi görünmektedir. Bu tanıma dayanarak yapılacak uygulamalar son derece sakıncalı sonuçlar doğurabilecektir. Küçükçekmece su havzasının mutlak ve kısa mesafeli koruma alanlarında dahi 'Kentsel Hizmet Alanı' kullanımı getirilmiş olması gerçeği de, bu sakıncanın boyutlarını daha da artırmaktadır.
III. Hazırlanma ve onama şekli açısından yasadışı ve yok hükmünde olan, temel kararları ve öngörüleriyle ciddi sakıncalar taşıyan, şehircilik ve planlama ilkelerine ve kamu yararına açıkça aykırı olan 1/100 000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, telafisi olanaksız sonuçlara yol açmadan, bir an önce iptal edilerek yürürlükten kaldırılmalıdır. İstanbul’un kent kültürünü, tarihini ve geleceğini tehlikeye atmadan, ülke planlamasına uygun, gölleri, nehirleri, kıyıları, ormanları, tarım alanlarının korunmasını içeren doğal ortamların sürdürülebilirliğini sağlayan, bilime ve planlama ilkelerine uygun, toplumsal mutabakata dayalı gerçek bir Çevre Düzeni Planı çalışmasının, Belediye bünyesi içinde sürekliliği olan bir kamu planlama birimi tarafından, hazırlanmış olan analiz çalışmalarını da değerlendirerek, acilen başlatılması vazgeçilemez bir zorunluluktur.
Topbaş'ın rüyası
BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Şam Kültür Günleri dolayısıyla İstanbul'da bulunan Şam Valisi Bisher Al Sabban onuruna bir yemek verdi.
Sabban'ın çok sevdiği sanatçı Zara tasavvuf ağırlıklı bir konser verdi. (Sabban, Zara ile ortak bir kaset de yapmak istiyormuş) Konser sonrası Topbaş, konuklarla sohbet ederken nasıl aday olduğunu anlattı.
İşte rüyası:
"Seçim öncesi bir rüya gördüm. Rüyamda sabah namazını kılmak için Fatih Camii'ne gittim. Orada bana Başbakan Tayyip Erdoğan'ın türbede olduğunu söylediler. Türbeye gittim fakat bulamadım. Meğerse türbenin altında bir bodrum kat varmış. Oraya gittim; üç hafız Kuran okuyordu. Başbakan da orada huşu içinde dua ediyordu. Başbakan beni gördü, yanıma geldi; elimi sıktı ve hoşgeldin dedi. Bu rüyamı bir hocaya anlattım. Bana 'belediye başkanlığın hayırlı olsun' dedi."
Yoksula yardım bayramı
YAKINDA ikinci dini bayramımız kurban bayramını idrak edeceğiz, hepimize kutlu olsun. Bu konuda birçok kişi ve kurumdan çok şey dinledik, çok şey öğrendik. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığı yapmış, din adamı, Prof. Yaşar Nuri Öztürk'ün, 'İslam Nasıl Yozlaştırıldı' isimli kitabından 'kurban' ile ilgili bölümleri sunmak istiyorum:
"Hiçbir mezhep kurbanı farz görmemiştir. Bunun anlamı, kurbanın ayniyle (yani hayvanın kesilmesiyle) bir ibadet olmadığıdır. Yoksula et verme diye ayrı bir ibadet yoktur. İbadet yoksula yardımcı olmaktır. Bu yardım yoksulun ihtiyaçlarına en uygun olanıyla yapılmalıdır. Ameliyat olacak para arayan bir yoksula para vermek, ona et vermekten çok daha üstün bir hayırdır. Hem Allah'ı hem yoksulu daha çok memnun eder. Hiçbir ihtiyacı olmayan aileler 'ibadet olsun diye bir kan akıtıp', sonra da karşılıklı et 'değiş-tokuşunda' bulunarak kendilerini aldatıyorlar."
Öztürk, Hurafeler ve Bid'at'lar bölümünde şöyle diyor:
- Kurbanlık hayvan kesmeyi farz saymak: Kurbanlık hayvan kesmek, İslam’ın hiçbir mezhebinde farz değildir.
- Kurban bayramını hayvan kesme bayramı sanmak: Bu anlayış temelden yanlıştır. Pagan (paganizm: çoktanrıcılık) bir kalıntıdır. Kurban tüm ibadetlerin ortak adıdır. İnsanı Allah'a yaklaştıran şey demektir. Bu anlamda olmak üzere peygamberimiz namazı bile kurban diye anmıştır. O halde, kurban bayramının İslam'a uygun adı; 'Yoksula Yardım Bayramı' olmalıdır.
- Kurbanlık hayvan kesmeyi haccın gereklerinden biri saymak: Bu anlayış da İslam dışıdır. Mekke'de toplanan büyük kalabalığın gıdalanmasını kolaylaştırmaya yönelik bir uygulamadır. Bu esprinin yitirildiği zamanlarda sadece bir geleneği yaşatmak uğruna, onca hayvanı kesip kumlarda telef etmek dinin buyruğu olarak algılanamaz.
MEHMETÇİK'E YARDIM ELİ
Bir din bilgininin kurban konusundaki açıklamalarını verdikten sonra bir şehit kardeşi Samsunlu Ayhan Namlı'nın Gözcü Gazetesi'nde yayımlanan bir önerisini sunmak istiyorum:
"Türk milletinin Mehmetçiğe uzanan yardım eli olan TSK Mehmetçik Vakfı'na yapacağınız her türlü yardım; şehit çocuklarının eğitimine, engelli duruma düşmüş gazilerimize yapılan ekonomik yardımlara gidiyor."
Şehit olup nurlanmak, gazi olup onurlanmak onlar için en büyük ödül ama vatanının bütünlüğü, milletinin huzuru için canlarını vermiş, kanlarını dökmüş askerlerimizin geride kalanlarına destek olmak bizlerin boynumuzun borcudur, kurban bayramı borcumuzun eda edilmesine vesile olur dileklerimle, 'Bağış Bayramınızı' kutluyorum.
Cemil DENK- (E) Albay
LÖSEV bağış bekliyor
HER yıl 1200-1500 çocuğun 'lösemi' hastalığına yakalandığını biliyor musunuz?
Lösemi tedavisi mümkün olan bir hastalık ancak tedavi süresi 3 yılı buluyor ve maliyeti 150-300 bin YTL'yi geçiyor. Siz de 'lösemili çocukların 12 ay boyunca taze et ve et ürünleriyle beslenmelerini istiyorum' diyenlerdenseniz; Kurban Bayramı'nda kurban bağışınızı LÖSEV'e yapabilirsiniz.
Kesilen kurbanlarınızın etleri Pınar Et Tesisleri'nce kullanılacak ve bedeli et ve et ürünleri verilmek üzere lösemili çocuklar hesabı adına saklanacak.
(www.losev.org.tr, 0312-447 06 60, 0212-268 68 68)
GÜNÜN SÖZÜ
"Haksızlık yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır."
(Socrates)
'Az vergi ödemişsin'
23 senelik vergi mükellefiyim. Devletin bizleri vergi hırsızı gibi görmesi bizi çok üzüyor. 2003 ve 2005'e ait vergi tutarlarında vergi dairesiyle uzlaşmak zorunda kaldık. Beyannamemiz kabul edilmiş, 1 ve 2. taksitleri ödenmiş, vergi levhası tasdik olmuşken, 'Siz az vergi ödemişsiniz' diyerek her birimizi vergi dairesine çağırarak uzlaşma yoluna gitmeyi öneriyorlar. Bu adalet mi?
Ahmet TATLI-ANTALYA
Biliyor musunuz
- CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem'in, seçmen sandıkları için yaptığı
32 ilçe başkanına sert çıkarak "Genel Başkanımız uykusuz geceler geçirirken sizler yan gelip yatıyorsunuz. Eğer bu işi yapamayacaksanız bırakın gidin" dediğini, toplantı sonrası bazı ilçe başkanlarının "Bize ne proje sundu da, ne yapalım?" diye tepki gösterdiklerini...
- 78'liler Girişimi'nin, '12 Eylül'ü sorgulama ve yargılama kapsamında 22-24 Aralık 1978 tarihinde Maraş'ta yaşanan ve tarihe kara leke olarak geçen 'Maraş dosyasını' açıklayacağını duyurduğunu...
Mesaj Panosu
- 'UÇAK gürültüsü'ne son... Ataköylüler Derneği'nde bugün saat 14.00'te eylem planı belirleniyor. (0212-562 82 81)
Beden Eğitimi öğretmen adayları: Spor basını bizimle ilgilenmiyor
TÜRKİYE'de imamlara her türlü kadro hakkı tanımak için için siyasetçiler ellerinden geleni yaparken, bir grup beden eğitimi öğretmeni adayı haklı olarak çarpıcı değerlendirme yapıyor:
"Ülkemizde sporun yeri ve önemi tartışılmaz. Fakat bunlar hep sözde baktığımızda spor kavramını ve bilincini halkımıza aşılamak isteyen 25.000 öğretmen adayı atanmayı bekliyor. Beden eğitimi öğretmen atamasında bu 25.000 kişiden sadece 500 ü atanıyor bunların 200 ü de sözleşmeli atanıyor.
Sayısal verilere bakarsanız beden eğitimi mezunları bölümler bazında 2. sıradadır. Ülkemizin beden eğitimi öğretmeni ihtiyacı bakımından ise 3. sıradadır ve atama sayısı olarak ilk beşe bile giremiyoruz. Şu an ülkemizde il ve ilçelerin beden eğitimine kadro isteme sayısı 10.000 e yakındır. Ve 500 atama yapılıyor geri kalan 9. 500 açık olan yerlerde beden eğitimi derslerine kimler giriyor.
Avrupa’daki beden eğitimi derlerine verilen önem ile bizde verilen önemi huzurunuza sunayım. Avrupa’da beden eğitimi dersi anaokulundan beri veriliyor, biz de ise ilköğretim 4. sınıftan başlıyor. Avrupa’da beden eğitimi dersi zorunlu ders beden eğitimi dersinden kalınca sınıfta kalıyorsun Avrupa’da 3. önemli ders bizde ise 'öylesine' bir ders olarak görülüyor.
Şöyle bir yaklaşım sunalım takımlarımız başarılı olunca ülkemizin reklamı yapılıyor, deniyor. Parayla ülkemizin reklamını yapmaya kalkışsak milyon dolarları buluyor. Büyüklerimiz böyle konuşurken, neden beden eğitimi öğretmenleri boşta geziyor neden bizlere sahip çıkmıyor. Hangi kanalı açarsanız açın bir spor programına rastlarsınız. sporda doping, sporda şiddet sahalarda küfür gençlerimiz kötü alışkanlıklar içinde konu başlıkları altında konuşuluyor. Bunlar konuşulmakla kalıyor nedenleri neden araştırılamıyor?
Burada kırgınlığımız spor yazarlarına...
Biz beden eğitimi mezunları olarak 16.12.2006'ta eylem yaptık ve hiçbir basın mensubu arkadaşlarımız bize sahip çıkmadı, hiçbir gazetede ve TV'de yayınlanmadı ama Ankara'da maç olsaydı ve taşlar-sopalar havada uçuşsaydı bütün medya mensupları orada olurdu.
Artık bize sahip çıkmanızı istiyoruz. Şubat atamalarında hakkımızı olanı istiyoruz.
Sözleşmeli öğretmenlerin sorunları dağ gibi
(Çok sayıda yakınmadan bir örnek)
"BEN 23 yaşında sözleşmeli bir öğretmenim.
Biliyorum sözleşmeli öğretmenliğe isteyerek geldik ama bu kadar sıkıntı
çekeceğimizi bilseydim geçen sene sözleşmeli öğretmenliğe geleceğime evde
oturup 2 puan daha çekmek için çalışırdım. Evet kadrolu öğretmenlerle bizim
aramızdaki puan farkı en fazla 2-3 puan.
Biz sözleşmeli öğretmenliği kabul ederken bildiğimiz tek şey çakılı olarak
görev yapacağımız yani nereye atandıysak emekli olana kadar orada görev
yapacağımızdı. Sözleşmelilerle kadrolular arasındaki tek fark bu denmişti.
Ama gördük ki tek fark bu değil. Bakın kadrolularla aramızdaki farklar
neler?
'Öncelikle sözleşmeli öğretmenliğin çoğu uygulamaları il'den il'e değişiklik
gösteriyor. Kadro tayin hakkı yok. Erkek öğretmenler asker öğretmenlik yapamıyor. Erkek öğretmenler askere gidip geldikten sonra görevlerine devam
edebilmeleri için hiçbir hakları yok. MEB'nın söylemlerine göre askerlik dönüşü göreve devam edebilecekmişiz ama bu söylem resmi bir şey değil ayrıca göreve nerde devam edeceğiz biz askere gidince norm kadromuz boş mu dolu mu görünecek belli değil. Öğretmen olduklarını ispatlayabilmeleri için için bir
'öğretmen' kimlik kartları yok. Sözleşmeli öğretmenlerin stajyerliği hala başlamadı bu durumda bizi geçici olarak mı görüyorlar sorusunu akla getiriyor. Maaşlarını her ayın 15'nde peşin olarak alınır dense
de çoğu ilde maaşlar çalıştıktan sonra ve 3-4-5 gün geçikme ile yatıyor.
Hatta bazı illerde ayın 1'inde hasap kesiliyor ve yine 3-4-5-6 gün geçikme
ile yatıyor. Ek ders ücretleri kadrolu öğretmenlerden farklı
olarak kesintiye uğruyor... SSK'ya bağlı oldukları için işe başladıktan sonra 90 iş günü çalışmadan sağlık hizmetlerinden yaralanamıyor. (Sözleşmeli öğretmenlerin arasındaki tek fark bu deniyor ama zaten genelgede de net bir şekilde belli olan tayin hakkımızın olmaması da en önemli fark değil mi?)
Gördüğünüz gibi bu şartlar altında sözleşmemiz her sene devam etse bile biz
öğretmen olduğumuzu ispatlayamadığımız sürece, stajyerliğimiz başlamadığı
için geçici bir öğretmen gibi olduğumuz sürece, geleceğimizi göremediğimiz
sürece... Her yıl KPSS sınavına hazırlanıp sınava girmek zorunda kalacağız. İşte bu durumda biz sözleşmeliler, mesleğimize nasıl odaklanacağız. Şu an sayısı 25 bin civarında olan sözleşmeli öğretmenler aynı sorunları yaşamaktadır.
Yukarıda belirttiğim sorunlardan tayin, askerlik, stajyerlik ve SSK
sorunları haricinde diğer sorunlar ilden ile faklılık gösteren
uygulamalardır. Öncelikle sözleşmeli öğretmenlikteki bu ilden ile değişen
uygulamalar düzeltilmeli daha sonra sözleşmeli öğretmenlerin asıl sorunları
çözülmelidir. Biz genç öğretmenler mesleğimize hevesle sarılmışken hevesimiz kırılmasın lütfen sesimiz duyulsun! Sesimizi Duyun!
Tarım Kredi Kooperatifleri'nde neler oluyor
1581 sayılı yasa ile kurulan ve ortağı olan çiftçinin nakit kredi ihtiyacı yanında diğer tarımsal girdi ihtiyaçlarını karşılayan Tarım Kredi Kooperatifleri'ni, bölge birliklerini ve merkez birliğini mercek altına almakta yarar vardır. Yasasında siyasete yer verilmemiş olmasına rağmen gözlerden uzak, bu kuruluşlar tamamen siyasetin içinde yer almaktadırlar.
Geçtiğimiz aylarda birim kooperatiflerin genel kurulları yapıldı. Oralardan seçilen temsilcilerin oluşturduğu kooperatif ortakları vasıtasıyla bölge birlikleri genel kurulları bu ay içinde yapılmaktadır. Genel Kurullar demokratik teamüller içinde herkese açık olmasına rağmen başta medya mensupları olmak üzere hiç kimse içeri alınmamaktadır. Her şey kapalı kapılar altında yürütülmektedir. Genel kurul delegeleri sürekli baskı altında tutulmakta AKP'ye yakınlığıyla bilinen kişilere oy vermeleri istenmekte, Genel Merkezin önerdiği kişilerden oluşan tek liste ile seçimlere gidilmesi istenerek Delegeler tehdit ve baskı altına tutulmaktadır..Bunun son örneği 21.12.2006 günü İzmir Bölge Birliği Genel Kurulu'nda görülmüş ve konu medyaya da yansımıştır.
Bu kuruluşlarda dikkat çeken bir konuda, buralarda çalışan bayan memurların büyük bölümünün türbanlı olması. Tarım Bakanlığı'nın ilgili kurumu olan ve Bakanlığın denetim yetkisinin bulunduğu bu kurumlarda 'kamusal alan' sayıldığına göre, burada çalışan türbanlı bayan memurlara nasıl izin verilir anlamak mümkün değil. Bu kurumların yapısını, siyasetle ilişkilerini ve diğer hususları incelemekte yarar olduğu düşüncesindeyim.
Ali Fikret TOSUN-İZMİR
Paylaş