Paylaş
1961 ve 1982 anayasalarının hazırlık aşamasında önemli katkıları olan İÜ Hukuk Fakültesi’nin deneyim ve tecrübelerinin yeni Anayasa hazırlanması sürecine dahil edilmemesi kulislerde sorgulanıyor.
Ama siyaset ve öğretim üyeleri nedense suskun!
Hukuk Fakültesi’nden emekli bir hukukçu telefonda bize “Halbuki, Türkiye’nin en köklü üniversitesinden, bu katkıyı sağlayacak değerli anayasa ve ceza hukuku öğretim üyesi yok mudur?” diye serzenişte bulundu.
Üniversitede yönetiminin bu konudaki kırgınlığını anlamamak için illa da sağır sultana mı sormak gerekir.
Yoksa, hocamızın sorguladığı üzere “Üniversitede bilim insanı mı kalmadı? Değerli hocaların çoğu özel üniversitelere mi gitti, neden acaba?” demek mi gerekiyor?
NİTELİKLİ HOCA MI YOK
Bir yandan da “Hükümet doğru mu yapıyor” sorusu da akla gelmiyor değil.
Ama şu soruyu sormanın da tam zamanıdır:
“İstanbul Hukuk’ta nitelikli öğretim üyesi kalmadı mı?”
Yoksa TBMM’nin, oradaki hocaları ‘işlerine’ mi gelmiyor?
“Hep benden olsun” anlayışı çok tehlikelidir.
Esas olan “dengeli bir hukukçu” listesi olmalıdır.
Çağrılan isimler incelendiğinde, hükümetin dengeli davrandığı anlaşılıyor.
Ancak İstanbul Üniversitesi’nde Anayasa uzmanı dahil edilmemiş olması kafaları da karıştırmıyor değil...
Anayasa’ya görüş belirleyecek ‘Anayasacı’ çağrılmıyorsa bunun dışında ceza hukuku, özellikle de sosyal, siyasal ve ekonomi dallarından bilim adamları olması gerekmez mi?
Hukukçu dostlarımızla konuşurken bir şey söylediler:
“Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok!”
Hele ki, önümüzde Avrupa Birliği Anayasası’nın katılımcı demokratik bir şekilde hazırlanış örneği bulunurken... Yani, Avrupa Anayasa Konvansiyonu’na benzer bir çalışma gözardı edilmeden çağdaş ve demokratik bir anayasa hazırlanması yerinde olacaktır.
Temel koşul bu değil midir?
Bu konuda ‘derin’ bir şeyler var.
Birileri birilerine kızıyor ama kim; sonuçta bunun zararını birileri görüyor.
Türköne, Atatürk için ne dedi?
BALÇİÇEK İlter’in (Pamir) Habertürk’teki programında Şükran Soner, Kezban Hatemi ve Mümtaz’er Türköne konuk... Zaman yazarı Türköne, Atatürk’e yükleniyor:
“Atatürk’ün milliyetçiliği saçma sapan ve zırva bir şeydir. Atatürk deyince rahatsız oluyorum ama bunun nedeni Mustafa Kemal değil... Atatürk ilke ve inkılapları nedir ki?”
Ona cevabı Şükran Hanım verdi de, asıl tepki seyircilerden geldi.
Çünkü İlter, programda gelen mesajları Türköne’nin yüzüne söylemek zorunda kaldı.
Ama o hiç tınmadı, ‘ezberlediği’ni söylemeye devam etti.
Bravo İlter, yaşayasın Soner!..
PKK bindiği dalı kesiyor
KENDİSİNİ “Apo’yu teslim alan 56. hükümetin bakanı ve gazeteci” olarak tanıtan Ahmet Tan, bir PKK tahlili yapıyor ve diyor ki:
“Siyasi liderlere de, iş dünyasına da, sanatçılara da iletişimciler hep aynı öğüdü veriyorlar:
‘Farklılık yaratın!’
‘Orijinallik yapın!’
Belli ki PKK da bu öğütlerden çok etkilenmiş.
Çoluk-çocuk, trafik polisi, belediye zabıtası derken...
Şimdi de özellikle kadın öldürmeye başladılar.
Parlamentomuzda temsil edilen ‘ulusal terör örgütümüz’, herhalde dünya terör tarihinde kendine özel bir yer edinmek istiyor.
Siirt’te bir otomobil içinde 4 genç kadını birden çapraz ateşle öldürüyor. Ve bunun öncesinde ve sonrasında yürekleri yakan saldırılar.
Bendenize göre...
PKK bindiği dalı kesiyor.
Kadın öldürmeye devam ederse...
Kentlerde bomba, kırsalda mayın döşeyerek öldüreceği bebekleri, çocukları, gençleri kim doğuracak?..
Ya işsizlik, eğitimsizlikten dağa çıkacak olan kendi militanlarını kim dünyaya getirecek?
İktidara heves edip; fark yaratma uğruna PKK bu kez gerçekten aptallık ediyor.”
Ne derler, övgü aşırı olduğunda dikkatli olmak lazımdır!
Irak ve terörizm
BM Genel Kurulu’nda liderler ülkelerini en yakından ilgilendiren konuları öncelikle dile getirirler. Sayın Başbakan, konuşmasında Türkiye’nin birinci sorunu olan ve komşu ülke Irak’tan kaynaklanan terörizme hiç değinmemiş. İsrail ve Suriye’ye ağır bir dille çatarken, BM kararlarını hiçe sayarak topraklarında PKK’yı barındıran Irak’a hiçbir eleştiride bulunmamış.
Bölge liderliğine soyunurken kendi ülkesinin en önemli dış politika sorununu yok saymış. Hayret verici bir durum.
Onur ÖYMEN
Su yolunu bulur!
TEKİRDAĞ’ın Barbaros, Kumbağ kesiminde (Tekfur dağları) gökten boşalırcasına yağmur yağdı. Her şiddetli yağıştan sonra Tekirdağ felaket yaşıyor.
Dere yatakları temizlenmezse, çataklara yazlıklar yapılırsa, imar planlarına dikkat edilmezse, alt yapı getirilmezse olacağı budur.
Tekirdağ, İstanbul’da Ayamama’da yaşananları yaşadı. Eğer tarım ve bahçe alanları plansız bir şekilde yağma edilirse, doğa da “Benden aldığını geri alırım, affetmem” der.
Her iki kentte yapacağını yapıyor doğa... CHP, AKP’li Kadir Topbaş’a “Ayamama’ya nasıl ruhsat verildi” diye soruyor. Tekirdağ Belediye Başkanı CHP’li Dr. Adem Dalgıç da yazının başlığı iyi okursa çok şey öğrenebilir!
Her felaketten sonra ah vah çekmek yetmiyor.
Biliyor musunuz
- KÜÇÜK yaşta sol kolunu kaybetmesine rağmen birçok maratonda, sağlıklı sporcularla yarışan ‘koşan adam’ milli sporcumuz Kemal Özdemir’in (51) 24 Eylül-2 Ekim tarihlerinde, 240 km’lik Likya Ultra Maratonu’nda (http://www.likyayoluultramaratonu.com) TEMA yararına koşacağını...
- KAĞITHANE Belediyesi’nde bugünden itibaren 10 gün boyunca, 13 il derneği tarafından ‘yöresel renkler’ (Uşak, Rumeli, Bolu-Karabük-Bartın, Kastamonulular, Ardahanlılar, Samsunlular, Gümüşhane-Bayburtlular, Karadenizliler, Amasyalılar ve Erzurumlular) etkinliğinin başlayacağını (Bilgi: 0212-295 68 00)...
Paylaş