Paylaş
Mart 2003’te göreve geldiği DSİ’yi de şöyle anlatıyor:
“Yıllardır bitirilemeyen taşkın koruma tesislerine yeterli ödeneği ayırarak, kısa sürede tamamladık. Bütçemizin yeterli olmadığı yerlerde ise kamuda bir ilki gerçekleştirerek toplu makine çalışmaları ile idari imkânlar marifetiyle birçok derenin ıslahı ve taşkın koruma tesisini tamamladık. 2003-2007’de DSİ döneminde 580 tesisi tamamlayarak vatandaşın istifadesine sunduk. Bu tesislerden 293 adedi taşkın koruma tesisi olup, bununla 118.592 hektar arazi ile 15 il, 70 ilçe, 175 köy ve 255 adet yerleşim yeri taşkından korunmuştur.
Köşenize yazı gönderenler, 2006 ve 2007 yılı DSİ faaliyet raporlarına bakmış olsaydı hangi illerde hangi dereler ve taşkın koruma tesislerinin yapıldığını bariz bir şekilde görecekti. Aynı şekilde İSKİ’nin geçmişteki faaliyet raporlarını incelemiş olsaydı, İstanbul’da yapılan çalışmaları göreceklerdi.”
Temmuz 2004’den itibaren büyükşehirlerin dere islahı konusunda DSİ’nin herhangi bir yükümlülüğü olmadığını, “Yetkinin Büyükşehir’lerde olduğunu ve “Mesuliyetin başka yerlere atılmasının söz konusu olmadığını” yineleyen Eroğlu şöyle devam ediyor: “Bereket Benim, Afet Allah’ın” (19.9.2009) başlıklı yazı için “Hizmet anlayışımız mevki ve makamlara değildir. Bir söz vardır; ‘Halep orda ise, arşın burada.’ Yaptıklarımız ortada. Ayrıntılı döküm internet sitesindedir.
* İSKİ, DSİ ve Çevre ve Orman Bakanlığı döneminde; içme suyu tesisleri, kanalizasyon, atıksu arıtma, deniz deşarjı, baraj-göletler, hidroelektrik santrallar, sulama tesisleri, taşkın koruma tesisleri, ağaçlandırma, kent ormanları, tabiat varlıkları başta olmak üzere 1250’den fazla tesisi kazandırdık.
* Siyasi mülahazaların gölgesinde bazı felaketleri gerekçe göstererek geçmişte yapılan çalışmaları gizleyerek ‘vur abalıya’ mantığı ile derelerin sorumluluğunun tarafıma yüklenmesi vicdan ölçülerini aşan bir husus olsa gerek. Her konuda olduğu gibi dere ıslahları ve taşkın konusunda da yine en kapsamlı çalışmayı AK Parti hükümeti yürütmektedir. Son olarak şunu belirtmek isterim ki; kurumların kanunlarla belirlenmiş ayrı ayrı görevleri olabilir. Fakat bizler hükümet olarak gece-gündüz çalışıyor ve mesuliyet şuuruyla hareket ediyoruz. Ve bu afetleri en az zararla atlatmanın gayreti ve çalışmaları içindeyiz.”
Sorunları bilmek, proje üreterek çok çalışmak her zaman doğru mudur? Doğa yapılan yanlış varsa, bir gün gelir vurur, geçer; sorumlu kişileri de mahcup eder. Vatandaş da 16 yıldır görev yaptığı makamlarda “İ.Su.K.İ.”, “D.Su. İşleri” ve “Çevre ve O.B.” unvanları yazıyorsa, makam ve kişilerden hesap sorulmasını ister. Eğer hatanız veya yanlışınız yoksa sorumluları ortaya çıkarma görevi hükümete -bu arada size- düşer. Bu siyasetçi midir, mühendis midir, bürokrat mıdır, belediye midir? Bunları kamu adına ortaya çıkarmak da gazetecinin görevidir.
Yalçın Doğan’ın vurguladığı gibi “Sel felaketinde hayatlarını kaybedenlere, evleri ve arabaları sele kapılan insanlara karşı yönetim sorumlu”dur. Yaşam hakkını “ihlal”in hesabı da vatandaş tarafından devletten sorulur; bunun cezası da tazminattır; bu hak alınmazsa AİHM yolu da açıktır.
Rant ilanları
İSTANBUL hangi felaketle uğraşıyor, ortaya çıkan tablodan hâlâ ders alınmış değil. Silivri’de ve Çatalca’da açılan ‘rant pazarı’ daha da artıyor galiba. Emlakçı ilanlarından birini okuyalım:
”Ne altın, ne faiz, ne borsa... En iyi yatırım arsa... Kemerburgaz-Göktürk’ün kuzeyinde... Ağaçlı, Odayeri, Tayakadın, Boyalık ve Arnavutköy’de... 3. köprü güzergahında... Rant getirisi yüksek. Her bütçeye uygun... Yatırımlık arsa, arazi ve tarlalar.” Ne Büyükşehir’in 1/100 binlik planları dinleniyor; ne İSKİ, ne DSİ ve de Çevre Bakanlığı...
Parçalayın 1. sınıf tarım alanlarını, su havzalarını...
METEOROLOJİ’DEN AÇIKLAMA
“METEO-ROLOJİ’nin Balonu Kalmadı” (12.9.2009) yazısına Meteoroloji İşleri Hukuk Müşavirliği’den yanıt geldi. Açıklamada Meteoroloji İşleri’nin, “donanımlı ve eğitimli” personelin 24 saat canla başla çalıştığı ve tahmin hizmetlerindeki tutarlılık oranının oldukça yüksek olduğu öne sürülüyor.İstanbul ve çevresindeki meteorolojik tahminlerinin tutarlılık oranlarının %100’e ulaştığı savunulan açıklamada, radiosonde cihazlarının (meteoroloji balonları ile birlikte uçurulan ölçüm cihazı) stokları konusundaki iddia konusunda ise şöyle deniliyor: “Bahsedilen cihazların stok miktarı yeterli seviyede iken ihale yapılmıştır. Yapılan ihalenin test safhasında cihazların teknik eksiklikleri, müteahhit firma tarafından giderilmesi çalışmaları yapılmaktadır ve ayrıca yedek cihaz alımı yoluna gidilmiştir. Bu arada eldeki stok cihazlar ile meteoroloji balonları teknik açıdan yeterli sayıda uçurulmaktadır. Özetle, radiosonde cihazları eksikliği sebebiyle meteorolojik tahminlerin aksaması söz konusu değildir.”
Atatürk’ün Güneydoğu’su
GENELKURMAY Başkanı Başbuğ’un Mardin’e yaptığı gezi ve incelemeleri sonrasında arşivimizi yokladık ve şu kısa ve öz bilgileri aktarma gereği duyduk: Devlet yetkililerinin Doğu bölgesine yaptıkları gezi ve incelemeleri araştırdığımızda Atatürk’ün Güneydoğu gezilerinin içeriği ve icraatı oldukça zengin bulunmaktadır. Doğu ve Güneydoğuluların fahri hemşerisi olan Atatürk, dönemin ulaşım imkânsızlıklarına rağmen Doğu’yu sıkça ziyaret etmiştir. Bölgede başlattığı kalkınma hamlesini yerinde takip etmiştir. İstanbul’da ve Ankara’da bulunan imkânların Doğu’da da olmasına önem göstermiştir. Aynı zamanda bir asker olmasına rağmen bölgeyi hem ekonomik hem de sosyal olarak kalkındırmak için çaba göstermiştir. Doğu’da bir üniversite kurulması talimatını vermiştir. Bugünkü Erzurum Atatürk Üniversitesi kurulmuştur. Bölgede 6.124 işyeri Atatürk döneminde faaliyete geçmiştir. 1934 tarihinde GAP’ın temelinin atılma emrini vermiştir.
Bölgenin sanatçılarına-aydınlarına kucak açan Atatürk onlara değer vermiş ve onları desteklemiştir. Diyarbakırlı ses sanatçısı Celal Güzelses’e “Şark Bülbülü” unvanını vermiştir. Bölgedeki aşiretlerle de yakın dostluklar kurmuş, Dersim mebusu Diyap Ağa ile yakın arkadaş olmuştur.
Halkla bütünleşen Atatürk yurt gezilerini Güneydoğu’ya sıkça yapmıştır. Devletin şefkatli elini vatandaşa her zaman uzatmıştır. Yani bölgemiz Atatürk döneminde gözden uzak gönülden uzak bırakılmamıştır.
Günümüz açılımlarına baktığımızda bölge aydınlarına ve akademisyenlerine söz hakkı bile verilmediğini görmek bizleri oldukça hayal kırıklığına uğratmıştır. Bölge aydınlarının da yöreleri ile ilgili görüş ve önerilerinin göz ardı edilmesi açılımları yokuşa sürüklemektedir.
Dr. Ramazan Topdemir- Öğretim Üyesi-ŞANLIURFA
Paylaş