ŞUBAT ayında çıkan bir yönetmelikle özel sağlık merkezi açmak, doktor olarak özel bir merkezde çalışabilmek tamamen devletin inisiyatifine alındı.
Yani Sağlık Bakanlığı’nın izni olmadan iş değiştiremiyor, istediğiniz bir şehirde çalışamıyorsunuz. Her alanda serbest piyasa ekonomisini savunan hükümetin baskıcı rejimleri aratmayan garip bir uygulaması...
Yaklaşık 15 yıllık doktorum. Şimdiye kadar devlete olan tüm yükümlülüklerimi (mecburi hizmet dahil) yerine getirdim. Mezun olduğumda siyasi torpili olan arkadaşlarımın hepsi memleketlerinde mecburi hizmet yaparken, ben Doğu’da bir dağ köyünde yaptım. Sonra uzmanlık sınavı ve 5 yıl uzmanlık eğitimi... Askere gittim; bir ay sonra kısa dönem çıktı. Artık devletle işim olmasın dedim; herkes devleti tercih ederken, ben 8 yıldır özelde çalıştım. Şimdi bu kanun değişiklikleri kábus gibi üstümüze çöktü. İş değiştiremiyorsunuz. Muayenehane açmanız iyice zorlaştırılıyor. Bir yandan hukuki yükümlülükleriniz artırılıyor. Bu yetmezmiş gibi bir de son çıkan yönetmelikle fark sınırlaması getirilip özel hastaneler bu koşulla çalışmaya zorlanıyor. Bu da tabii ki doktor ücretlerindeki düşüşü beraberinde getirecek. Her şeyin bir kırılma noktası olduğuna inanıyorum. Önceki iktidarlarda da sağlık hep bir oy potansiyeli olarak görüldü ve doktorlar aleyhine yapılan düzenlemeler artarak bugünlere geldi. Ancak doktorluk, bilgi ve beceri gerektiren stresli ve uzun eğitimi olan bir meslek. Çalışanı tatmin etmeyen zorlamalarla bu alanda hiçbir yere gidilemeyeceğini senelerdir anlamaları gerekirdi. Böyle zorlamalar devam ederse bunun bir yerde sistemi çökerteceği ve hekimleri isyan ettireceği uzak bir öngörü olmasa gerek. Devlet kendi çalıştırdığı doktorlara belli yaptırımlar uygulayabilir (Tam gün yasası gibi, tayin gibi). Doktor da bunu kabul ediyorsa çalışır, etmiyorsa ayrılır, buna kimsenin itirazı olamaz. Ancak insanların demokratik hakları bu kadar kısıtlanamaz. Benim de her Türk vatandaşı gibi çalışacağım, yaşayacağım yeri ve yaptığım işten alacağım ücreti belirleme hakkım olmalıdır.
Son bir uyarı: Hekim sayısı az, safsatasıyla yurtdışından doktor getirmeye çalışırlarken ellerindekileri kaçırmasınlar!Dr.Çağlar ÇİFTÇİ
Balkan Kongresi
BALKAN ülkeleri arasında iletişimin artırılması, siyasi, ekonomik ve kültürel işbirliği konusunda mevcut durumların tespiti ve yeni açılımlar ortaya konması amacıyla Tekirdağ’da 24-26 Nisan tarihleri arasında bir toplantı düzenlendi. Trakya Üniversitesi Yerleşkesi’nde Tekirdağ Valisi Aydın Nezih Doğan’ın öncülüğünde hazırlanan ve üç gün sürecek "Uluslararası Balkan Kongresi"nin açılışında; bakanlar Prof. Said Yazıcıoğlu, Kürşad Tüzmen, Ertuğrul Günay bulunacaklar. Kongrede ayrıca aralarında Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan (Batı Trakya), Kosova, Arnavutluk, Bosna Hersek, Romanya, Slovenya, Hırvatistan, Karabağ ve AB ile Türk Dışişleri ve üniversitelerinden 40’a yakın uzmanın yanında Bilal Şimşir, İlber Ortaylı ile TASAM Başkanı Caner Sancaktar da bilimsel bildiriler sunacaklar. Bu boyutta bir kongrenin ilk kez Trakya bölgesinde yapılması dikkat çekiyor.
Prof. Dodurka kanser için ’alarm’ veriyor
’ÇORLU Yerel Yönetim Halk Girişimi’ Sözcüsü Prof. Tamer Dodurka, "Çorlu ve çevresinde kanser taraması yapılması gerektiğine inanıyoruz. Haklı olduğumuzun, yapılacak olan bu bilimsel tarama sonucunda ortaya çıkacağına inanmaktayız" diyerek iddialı bir açıklama yaptı. Neden?
Dodurka, "Önemle üzerinde durduğumuz konular arasında Çorlu Belediyesi’nin suyu özelleştirmesi, Çorlu ve çevresindeki sanayinin yarattığı kirlilik, suyun aşırı tüketimi, tarımsal alanların yok edilmesi ve bölgedeki fabrika sayısının artışı nedeniyle çevre kirliliğinin ve buna paralel olarak da kanserden ölümlerin artışı bulunmaktadır. Çorlu çevresinde yüzlerce sanayi tesisi bulunmaktadır. Bunların atıklarına ilave olarak yine yoğun bir sanayi bölgesi olan Çerkezköy ve Velimeşe’den gelen atıklar Çorlu deresine karışıyor. Artık bu dereden su değil; her türlü toksik madde ve ağır metaller akıyor.
Son yıllarda kanser vakalarının ülke ortalamalarının üstüne çıktığı söylenmekte, bu konuda resmi rakamlara ulaşmak mümkün olmasa bile (Tekirdağ Valiliği, Bilgi Edindirme’den yanıt alınamadı) bu hastalıktan ölümlerin had safhaya vardığı net olarak gözlenmektedir. Maalesef ilköğretim ve lise çağındaki çocuk ve gençlerde bile kanser görülmektedir. Bu konuda resmi makamların ifadeleri de basında yer almaktadır. Ancak gerçek rakamların ortaya konulmayışı, hastalığa karşı ciddi tedbirler alınmasının önündeki en önemli engel olarak durmaktadır. Bu durum halkı tedirgin ettiği gibi Çorlu’da yaşam sürdürülebilir olmaktan çıkma sinyallerini vermektedir." Prof. Dodurka, yöreyi tehdit eden ve herkesin seyirci kalmaktan öteye gitmediği kanser vakalarına karşı yetkilileri harekete geçirmeye çağırıyor ve "Çorlu’da kanser taraması yapılmasını isterken, tıp fakülteleri ve onkoloji merkezlerinin en fazla bulunduğu ilin Tabip Odası olması sıfatıyla İstanbul Tabip Odası’ndan yardım ve destek istiyoruz" diyor. (0532-233 86 22; 0282-652 47 30)
’Öğrenci raporu’ için önerime ne dersiniz
YILLARDIR ortaöğretimde ve lise son sınıfta yaşanan bir sorun var. Üniversiteye hazırlanmak için öğrenciler heyet raporu alıyor. Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı arasında hızlı bir trafik yaşanıyor. Öğrenci velileri, çeşitli torpil ve baskı yöntemleriyle devlet hastaneleri doktorlarının peşinde rapor için koşuşturuyorlar; gözyaşı dökülüyor. Dayısı olmayan gariban ise rapor alamıyor. Bazı okullarda ise öğretmenlerin, öğrencilere "Üç öğrenci için derse giremem, siz de rapor alın" diye konuştuklarını öğrenciler söylüyor. Bazı özel hastanelerin parayla, bazı hastanelerin hastaneye bağış yaptırarak rapor verdiği, bir diğerinin bakanlık soruşturma açmasın diye ücretli yatış yapıp rapor verdiği bilinen bir gerçek. Fakat hiç kimse bu konuda çözüm üretmiyor.
Benim bir önerim var; 20 günlük devamsızlık süresini aşan her öğrenciye aldığı rapor gün sayısı kadar ceza puanı verilmesi düşünülemez mi? Örneğin, devam etmediği gün sayısı toplam eğitime oranlanarak elde edilen oran kadar bir puan ortaöğretim başarı puanından düşülür. Ortaöğretim başarı puanında 2-3 puanlık bir düşüş bile sınavda binlerce kişinin arkasında kalmaya sebep olacağından hiç kimse duyarsızlık yapmak istemeyecek; aksine bütün dersleri takip etmek gayretine girecek, rapor alamayacak ve hiç kimse hastanelerde rapor peşinde koşmayacaktır.
Bir diğer çözüm ise, mezun olacak lise son sınıfların 5 Mayıs’tan itibaren tatil edilmesi. Bunu yaptıkları takdirde bu sıkıntı çözülecektir. Eğer bu işi çözemiyorlarsa Milli Eğitim’i, tamamen dershanelere, paralı eğitime devretsinler, parası olmayan vatandaş iyice perişan olsun.