Paylaş
İkisi farklı etkinlikti. Başbakan’ın programı fuar açılışı çerçevesinde “Uyum, YSK ve Libya” üzerine odaklanırken, Kılıçdaroğlu’nun programı ise ‘Göçün 50. Yılı’nı kapsıyordu.
Kılıçdaroğlu, Almanya’da hayli kaygılıydı; özellikle de basın özgürlüne yönelik baskılardan ötürü... Almanya’daki CHP’liler, Kılıçdaroğlu’nu yalnız bırakmadılar.
Erdoğan’ın “Asimilasyona hayır, entegrasyona evet” şeklindeki konuşmasına medyada ağır eleştirilerin devam etmesi hayli ilginç. Alman ve buradaki Türk meslektaşlardan hayli bilgi aldık, bu konuda. Türkiye’deki seçimlerde Avrupa’daki Türklerin oy kullanması konusu ise bir başka tartışma konusu... Hükümetin, İzmir seçmeni kadar bir kitleye oy kullandıramamasının anlaşılır gibi değil. Hele buradan adaylık düşünenler hayli üzgün.
“Azerbaycan, Irak ve Bulgaristan kaç dönemdir vatandaşına oy kullandırıyor.
Biz ise beceriksizlik mi kasıt mı, bu işi beceremiyoruz” biçiminde konuşmaların haklılıklarını gösteriyor.
YSK’nın, kendisinin hatası olmadığını belirten açıklamasına karşın Başbakan’ın, YSK’ya kızması ne kadar haklı kılıyor kendisini... YSK’dan başka kurumların hatası yok mu? Almanya’da siyaseti bilen ve iyi hukuk eğitimi almış çok sayıda Türk var. Bu çevrelere göre, yurtdışında oy kullanılması için Türk Anayasası’nda gerekli değişikliğin yapılmış olmasına karşın Siyasi Partiler Yasası’nda bu konuda hâlâ gerekli düzenlemelerin yapılmamasına dikkat çekiliyor. Siyasi partiler, il, ilçe örgütlenmeleri yapabilirken, yurtdışı örgütlenmeleri halen belirsizliğini koruyor.
Özellikle dikkat çekilen bir başka konu da, Avrupa’da sandıkların Türkiye’deki gibi siyasi parti gözlemcilerince nasıl denetleneceği... Yasal olarak yurtdışı örgütü bulunmayan siyasi partiler, olası seçimlerde hangi yasal yetkiye dayanarak yurtdışındaki sandıklara gözlemci atayacak?
MİLLETVEKİLİ PAZARI KAPTIRILMADI
Ortaya şöyle bir soru çıkıyor:
“Acaba, Türkiye’den Almanya’ya seçimler için yargıç gönderilmesi gerekir miydi?
Bu uluslararası konsolosluk ve elçilik sözleşmesine aykırılık teşkil eden bir durum oluşturur muydu? Yargıçların denetiminde olmayan bir seçime ilişkin itirazlar ve denetlemeler nereye yapılacaktı? Almanya, bir başka ülkenin yargılama yetkisini kendi ülkesi topraklarındaki konsolosluklarda icra edilmesine izin verir miydi? Bu egemenlik hakkının ihlali olmaz mı? Yoksa, büyükelçilik ve konsoloslukların –Almanya’daki sayısı 14- zaten ağır olan iş yükü karşısında, bir de 38 günlük bir seçim angaryasını yüklenme konusunda ne kadar istekliydiler acaba?”
Sonuç itibariyle yılların beklentisi oy kullanma hakkı yine bir başka bahara kaldı artık. Hiç olmazsa 2015’te bu işin becerilmesi gerek.
Konuşmalardan şöyle bir soru da akla gelmiyor değil:
“26 üyelik, Türkiye’deki milletvekili pazarını mı daraltıyor?”
Önümüzdeki günlerde Almanya’ya gelecek Devlet Bahçeli ve Numan Kurtulmuş birçok yakınma ile karşılaşacak.
Bu programların maliyeti nedir
KEMAL Kılıçdaroğlu’nun iki günlük Almanya çalışma ziyaretine dönersek...
1961 yılında Bad Godesberg’de imzalanan ‘işçi göçü’ anlaşmasına göre, Almanya’ya göçün 50. yılı kapsamında, ‘Avrupalı Türklerle buluşma’ başlığındaki ziyaretin, Erdoğan’ın ziyaretinden önemli bir farkı şu...
Başbakan’ın Almanya’daki etkinliğine ilişkin tanıtım kampanyasının (billboard’larda) altında Faruk Çelik’in Devlet Bakanlığı ile yurtdışındaki Türklerle ilgili genel müdürlüğünün imzası vardı. Buradaki bilgilere göre, bu etkinlik için devletin kasasından 1.1 milyon Euro harcanmış. CHP’nin iki günlük etkinliğinde davetlilerin otel, uçak ve etkinliğin diğer harcamaları için 70 bin Euro harcandığı bir soru üzerine söylendi. Bu parayı ise Kılıçdaroğlu’nun danışmanı Ali Kılıç ve Almanya’daki işadamı Turabi Yıldız öncülüğünde bir grup CHP’li işadamı üstlendi. Almanya’daki bazı Türk dernekleri de bu organizasyona katkıda bulundu.
CHP ve DİSK Gönüllüleri’nin düzenlediği Bochum Spor Salonu’ndaki etkinlikte, Almanya’nın İG Metal ve DGB Alman Sendikalar Birliği’nin temsilcileri de bulunarak CHP’ye destek verdiler. Bu destekte DİSK’in bu kuruluşlarla yakın işbirliği de etkili oldu. Nitekim DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi de, Avrupa’daki Türk sendikacılarla birlikte bu organizasyona destek verdi.
Türkiye’den Ercan Karakaş, Prof. Faruk Şen ile Tekirdağ,
Pülümür, Alaçatı ve Ayaş belediye başkanları da Bochum toplantısına destek için gelmişlerdi.
Almanya’daki bazı işadamları da, ‘hedef’ olmamak için isimlerinin basında yer almasını uygun bulmadılar. “Türkiye’de neler oluyor, bizi burada da zora sokarlar” dediler...
Alman medyasından ağır eleştiriler
BOCHUM’daki kapalı salon toplantısının adı ‘Göçün 50. Yılında Emeğin Şenliği’idi. Salonun 5 bin 800 kişilik kapasitesine karşılık 12 bin ‘talep’ olduğu bildirildi. Erdoğan’ı 16 bin kişi izlemişti. Almanya’daki CHP’lilerin CHP liderine sevgi ve saygısı görülecek şeydi.
Alman basınında, AKP’nin toplantısına ilişkin, Almanları şaşırtan yoğunlukta billboard reklamlarına ilişkin eleştiriler sürüyor. Nitekim, Bild Gazetesi, Başbakan’ın konuşmasında, “Başbakan’ın ‘Benim, benim, benim’ (Meine, Meine, Meine) şeklindeki sözlerine imalı eleştirilerde bulundu. WDR televizyonunda bu konuda dün geniş bir program yer aldı. Erdoğan’ın Almanya’daki bu etkinlik konusunda nezaketen de olsa Alman Başbakanı’na bilgi vermediği öne sürüldü. NRW Eyaleti Çalışma, Uyum ve Entegrasyon Bakanı Guntram Schneider’ın ağzından duyuldu. CHP de bunun aksine SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel, Yeşiller Eşbaşkanı Claudia Roth ve Sol Parti’ye resmi bilgi ve davetiye gönderdiği bildirildi.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının öncesinde ve sonrasında Recep Cengiz şiirler okudu; Tolga Çandar ve Sabahat Akkiraz konserleri coşkuyla karşılandı.
ÇAĞRI VE GEÇMİŞ OLSUN
KILIÇDAROĞLU, Türkiye’den üç genel başkan yardımcısı Umut Oran, Osman Korutürk ve Gürsel Tekin ile geldi Düsseldorf’a... Gürsel Tekin, Kılıçdaroğlu’nun uçakta basın özgürlüğü konusunda şunları söylediğini nakletti: “Yürekli aydınlara, işadamlarına medyaya ve evet ama yetmez diyen liberallere sesleniyorum. AKP’nin gerçek yüzünü daha görmediniz mi? Sözde ileri demokrasi diyen AKP, özgürlükleri tamamen kısmış, kendisine ve yandaşına uygun gelen demokrasi anlayışını toplumun önüne sürüyor.”
Tekin, yeni adliyede mahsur kalması ve bir rezidans açılışında başına gelenler için kendisine bir geçmiş olsun telgrafı çektiğini belirterek “Bunlar insani kazalardır, mesele yapılmaması lazım, biz de insanı görevimizi telgrafla yerine getirdik” dedi.
Paylaş