Paylaş
Ama önce başa dönelim:
Danıştay’ın 8.Dairesi, 2015 yılında Danıştay İdareler Kurulu’nun iptal ettiği yönetmenliğin yenisinin de yürütmesini durdurarak ormanlardaki maden ocaklarının hafriyat toprağıyla iyileştirme yetkisini belediyelere devreden uygulamanın hukuka aykırı olduğunu 2. kez onayladı.
Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla ilgili yönetmenliği Danıştay’a taşıyan ‘Orman Mühendisleri Odası’nı tebrik ediyoruz. Meslekleri adına tarihe geçecek başarıya imza attılar.
Danıştay kararlarının durdurduğu rantın büyüklüğünün basına yansıdığından (300 milyon dolar) kat be kat fazla olduğu uzman raporlarıyla sabittir.
Cazibesinin çok yüksek olduğu İstanbul’daki hafriyat rantında oynanan ‘Bizans oyunlarını’ bıkmadan ve usanmadan bu köşede sık sık dile getirmiştik.
Amacımız, ne birilerine hakaret etmek, ne birilerini zan altında bırakmak ne de yönetime muhalif olmak değildi. Sadece milletimizin ana sütü gibi hakkı olan milyarlarca dolar değerindeki kamu kaynağının ihalesiz sistemlerle peşkeş çekilmesine engel olabilmekti.
Yazdıklarımızın hepsi somut bilgi, belge ve uzman görüşüne dayalı gerçeklerdi ve hiçbirine de bu güne kadar doyurucu cevap verilememişti.
Rantın cazibesi o kadar kör, o kadar sağır etmişti ki; ne ısrarla söylenenleri duyabilen kulak ne de İstanbul coğrafyasını alt/üst eden hafriyatı görebilen göz bırakmamıştı hiç kimsede. Hukuk, Ahlak ve inanç değerleriyle birlikte duyarlı vicdanları da tamamen yok etmişti.
Sahi! Hafriyat rantından dolayı İstanbul’da perde arkasında neler yaşanmıştı?
DUDAK ISIRTTIRAN MÜCADELESİ
AKP iktidarının ilk aylarında İstanbul Orman Bölge Müdürlüğüne atanan Faruk Çebi ormanlardaki eski maden ocaklarının hafriyat toprağıyla iyileştirilmesi projesine büyük önem vermişti. Olağanüstü gayretleriyle İstanbul’u 2010 Avrupa Kültür Başkenti’ne hazırlayan projeler arasında yer almasını sağlamıştı.
İstanbul’daki ormanlarda madencilik çalışmalarıyla bozulmuş alanların tekrar ormanlaştırılması Anayasal bir zorunluluktu. Söz konusu zorunluluğun yerine getirilmesinde yetki ve sorumluluk tamamen orman teşkilatına aitti ve hiçbir şekilde devredilemez ya da engellenemez olduğu yargı kararlarıyla da tescil edilmişti.
İstanbul ormanlarındaki maden ocaklarının iyileştirilmesiyle madencilikle tahrip edilmiş 10 bin hektar alanının ağaçlandırılması, hafriyat ihalelerinden en az ‘5 milyar dolar’ gelir sağlanması ve iyileştirilmiş sahalara dikilecek 5 milyon fıstık çamının tohumundan da yılda ortalama 400-500 milyon dolar kazanılması hedeflenmişti. İstanbul’u geleceğe hazırlayan ve herkeste büyük heyecan uyandıran müthiş bir projeydi.
Söz konusu proje kapsamında gerçekleştirilen hafriyat ihalelerinden ilk 4 yılda 50-60 milyon dolar gelir sağlanmıştı. Geçmişte her yıl zarar eden İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü sürekli kar etmiş, 2005 yılında da bölge müdürlükleri arasında birinci olmuştu. İstanbul ormancılığında gerçekleştirilen sıra dışı çalışmalar büyük bir sitayişle basında da yer almaya başlamıştı.
YARIN: Hafriyat inşaat sektörünün eroinidir.
GÜNÜN SÖZÜ
“Birisinin uşağı olan yüksek mevkideki kişi olmaktansa, en alt sınıfta gariban olmayı tercih ederim.” (Diyojen)
AL GÜLÜM VER GÜLÜM
CUMHURBAŞKANI Erdoğan, AKP İl Başkanları toplantısında, “Ayak uyduramıyor mu, kenara koyacağız, affedersiniz yolsuzluğa bulaşan mı var, kenara koyacağız. Buralarda dikkatli olmamız gerekiyor. Yola çıkarken söylediğimiz gibi bunlar içimizden de olabilir” söylemleri üzerine CHP Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan daha önce bir yolsuzluk olayını BiMER’e ve yazılı soru önergesiyle Meclis’e taşıdığını açıkladı ve şöyle dedi:
“Kocaeli’de özellikle mobilya malzemeleri alımlarında bir vurgun gerçeklestirildi. 2015 ve 2017 yılları arasında AKP İl Başkanının sahibi ve ortağı olan şirketlerin, bir çok Kamu Kurumuna milyonlarca liralık mobilya malzemesi faturalandırdığı ve haksız kazanç elde ettiğini defalarca dile getirdim. Vurgun o kadar büyük ki, resmi makamlar AKP İl Teşkilatını ve İl Başkanını korumak için sorduğum soruları, ‘ticari sır’ diyerek kapatmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı samimi ise konu ile ilgili belgeler ortada, İl Başkanı ile ilgili gereğin derhal yapılmasını sağlaması boyunun borcudur.”
Tahsin Tarhan ayrıca Cumhurbaşkanına “Sakarya Üniversitesi’nin AKP İl Başkanının mobilya şirketi gibi çalıştığını” da açıklamasına ekledi.
PANO
- BİZ doğru olalım, eğri mutlak müstehakını bulur. Egemen BAĞIŞ
- YEREL ve cumhurbaşkanlığı seçimi arasındaki zaman dilimini açmayı hesap ediyorlar. Korkuları boşuna değil” dedi. Barış YARKADAŞ
BİLİYOR MUSUNUZ
ANTALYA Ticaret Borsası (ATB) öncülüğünde TOBB’un desteğiyle bu yıl 8’incisi ANFAŞ EXPO Center’da düzenlenecek Yöresel Ürünler Fuarı’nın (YÖREX) yarın açılacağını, 70 il ve 16 kalkınma ajansının katılacağı fuarıan 17 Eylül’e kadar ücretsiz gezilebileceğini… TARIK Akan’ın 1. ölüm yıldönümünde etkinliklerle anılacağını, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın Şişli Belediyesi ile birlikte gerçekleştireceği ‘Uluslararası Bilgi ve Belge Yönetimi Alanında Bilgiye Erişim/Kataloglama Sorunları’ Sempozyumunda Prof. Dr. Hasan Keseroğlu, Hayri İnönü ve Rutkay Aziz’in konuşacaklarını… CAN Yayınları’nın kurucusu olan Erdal Öz adına verilen edebiyat ödülünün Pera Palas’da 18 Eylül Cevat Çapan’a verileceğini…
AVRUPALI TÜRKLER BEDEL ÖDEMELİ
ALMANYA son yılların en heyecansız bir seçim atmosferi yaşıyor. 24 Eylül’deki Federal Meclis seçimini Merkel’in yeni kucaklaması bekleniyor. Ülkede yaşanan mülteci sorunu, dış ticaret endeksi fazla vermesine rağmen hızla açılan zengin-fakir makası, Avrupa Birliği’nde siyasi birlikteliğin sağlanmaması gibi bir çok sorun çözüm bekliyor.
Tabii ki bunların yanında bir de Türkiye-Almanya ilişkileri ve Türkiye-AB ilişkileri önemli yer tutuyor.
Türkiye´de siyasi otorite Almanya basta olmak üzere Avrupa ülkelerine yönelik siyasetlerinde Kıta Avrupa´sında yaşayan 4,7 milyon insanını gözönünde bulundurarak siyasi söylemlerini ve eylemlerini gerçekleştirmelidir. Çünkü bu tür siyasi çıkışlarda Avrupa´nın sosyo-ekonomik refaha ulaşmasında önemli katkıları olan Avrupalı Türkler, yaşadıkları ülkelerde sosyolojik, iktisadi ve siyasi olumsuzluklarla karşılaşmaktadır. Avrupalı Türkler, iç siyaset hesaplar uğruna hiçbir sekilde bedel ödememelidir. Erdal TEKİN-KÖLN
TAHİR ÇALGÜNER, MELİH GÖKÇEK’İ ODTÜ İÇİN UYARIYOR
ANKARA, ODTÜ’de dere yatağının üzerine kesinlikle tünel yapılmaması gerekir . “Bu tünel ile günde 50 bin kişinin ziyaret etmesi planlanan bir hastanenin yol sorunu çözülemez. Yanlış bir proje. ODTÜ Yolu tartışmaları sürecinde bu tünel atlandı. Hatırlatmak lazım, Birkaç yıl önce aynı arazide bulunan Atatürk Hastanesinin bodrum katını su basmıştı. Dere yatağı ciddi bir tehdit”
“Tünel ile ODTÜ’nün yerleşke bütünlüğüne, ağaç varlığına zarar vermeyeceklerini iddia ediyorlar. Tünel yapımı başladığında, havalandırması ve bağlantı noktaları için ODTÜ’de yine ağaç kesimi olacak.
ODTÜ’de bulunan ağaçlara zarar vermeden bir tünel yapabilmek için 20-30 metre aşağı inmek gerekir. Bu kadar derin bir tünel için de daha çok havalandırma noktası gerekir. Bir yangın veya deprem anında tünele ulaşabilmek için de müdahale noktaları yapılır. Yani tünel yapıldığında yerin altı kadar yeri üstü de zarar görür.” Tahir ÇALGÜNER-Ekolojist Kent Plancısı
AÇIKHAVA’DA TARKAN KONSERLERİ YAĞMA HASAN’IN BÖREĞİ MİDİR?
OKUR Coşkun Özyıldırım, Açıkhava Tiyatrosunda yapılan Tarkan konserinde yaşadıklarını anlatıyor: “Bir dostum 2 bilet gönderildi. 21.00’ de başlayacak konsere, 20.30 da vasıl oldum. Biletimin teslim edileceği söylenen desk’e vardığımda, olan biteni bir müddet seyrettim. Buradaki, bu işle görevli memurların, bir şekilde ellerinde kalan davetiyeleri - bir idari soruşturmada da açık seçik tespit edileceği üzere- ‘yağma Hasanın böreği’ misali, mahallesine, “selam ağabey” diyerek gelen tanıdıklarına dağıtıklarına, şahit oldum. Biletlerimi aldım. Ve incelediğimde, üstünde ismimin yazıldığı kağıdın altında kalan kısımda, birer, eski zımba deliklerinin daha mevcut olduğunu gördüm. Muhtemelen asıl biletler, bu yenilerle değiştirilmişti.
Bir taraftan da, “Allahım, inşallah burada bir psikopat, daha önce de misalleri yaşandığı üzere, bomba(!) falan deyip bağırıp bir panik çıkartmaz, binlerce kişi birbirini ezmez” diye dua ettim.
- Bana ÖNCEDEN BELİRTİLEN yerin, en az 20 sıra arkalarında olan yerime vardığımda, karşılaştığım durum şöyle idi;
Yerimize oturmuş, üç beş maganda arkadaş, dizlerine kız arkadaşlarını oturtmuşlardı. Kalkmalarını talep ettiğimde, “dayı, bu mahşer ortamında nereye gideceğiz, ortada yürünecek yer yok ki!” diyerek itiraz ettiler. Bu profille dalaşmak yerine, mekanda müzmin bir otantik Türk müziği ve jazz konseri müdavimi olmam hasebiyle aşinalığım olan, mekanın yöneticilerinden birine gittim. Meramımı anlattım. Bana Loca denen kısmın altında olan boş koltukları işaret ederek “Hocam, bu sandalyeler davetiyeli sandalyeleri.. Eğer konser başlar başlamaz boş duruyorlarsa, bir yetkilimiz sizleri oraya götürecek ve burada konseri izleyebileceksiniz “ dedi.
- Konser başladı, gelen giden kimse olmadı. Yollar da tamamen dolu olduğu için buraya ulaşamayacağını düşünerek, yetkilinin bahsettiği görevlilere ulaştık. Kendileri bize refakat ederek buraya götürülüp, oturtulduk. Konserin beşinci şarkısının başlarken, 30 yaşlarında türbanlı ve çok süslü bir bacım ve bir- iki bıçkın arkadaş, oturduğumuz sıranın başına grup halinde geldiler.. “Buranın İ.B.B Genel Sekreteri “Hayri Baraçlı’ya tahsisli bir yer olduğunu, kendisinin “ahbaplarının geldiğini ve derhal kalkmamız gerektiğini” bildirdiler..
Ben de doğal tabiatım ile “böyle bir etkinliğe, 15/20 dakika sonra gelip, mekanın bu yerleri, tarafınızdan ipoteklemiş gibi, insanlara emreder bir tavırla icraatta bulunamazsınız” şeklinde hakkımı arayıp, ilk hücumu kesince, konserin de devam etmesi nedeniyle, ısrarcı olamadılar, çekildiler..
Ara oldu. Tam 8/9 adet güvenlik, koruma, ve ayrıca “ben amirim, ben yetkiliyim diyen, adını vermemek için kasten ters çevrilmiş yaka kartları takan bir başka bir güruh, başımıza çöktü... Açık Hava Tiyatrosunun bağlı olduğu, Şehir Tiyatroları Müdürü’nün dışardan aradığını, tatlılık veya zorla, bir an önce burayı boşaltacaklarını söylediler.
Kendilerine, “Çok ters şekilde davranıyorsunuz. Burayı boşaltmak için gösterdiğiniz gayretin birazını, benim için de gösterin, yerimi işgal edenleri kaldırın, gidip yerime oturayım” şeklinde kesin duruşumu ortaya koydum.
Bu güruhtaki muhafız ordusundan biri, benim kolumu tutmaya kalkıp, bir diğeri de durumu benimle beraber kamera kaydına alan eşimin elinden telefonu cebren almaya da kalkınca, olay emniyet görevlisi istememize varana kadar alevlendi! Kendi telefonlarımızı, elimizden alınmasın diye, ortaya çıkaramadığımız için, çok münevver görünümlü bir yaşlı çift, “olaya biz şahidiz. Sizin için İstanbul Valiliğindeki referansımızı kullandık. Buyurun, telefonumuzda bir emniyet görevlisi var” dediler. Uzattıkları telefondaki, bir emniyet görevlisi ile beni görüştürdüler.
Bu Emniyet yetkilisi, bana, hayretle dinlediğim şu beyanda bulundu...;
“Sayın Hocam, oradaki merdiven ve yolların kepaze hali bizim de bilgimiz dahilinde. Orada, bir toplumsal olay falan olacak diye, adeta, elimiz böğrümüzde dolaşıyoruz. Bizim bu şartlarda size ulaşmamız, cendereye girmekle aynı şey. Lütfen, siz Harbiye karakolumuza gidin, şikayetinizi hemen işleme koydurayım” dedi.
En sonunda, bu girişimde gerçekleşmeyince, vaziyete müdahil olan, gerçekten efendi ve mekanda asıl sorumlu olduğu anlaşılan, Hasan Bey isimli bir şahsın ikna edici ricalarIa ve başlayacak konser sonrasında, çevredeki bazı münevver insanların keyfi kaçmasın diye düşünmemiz sonucu, teklif edilen, loca kısmındaki protokol yerinde, basamaklarda gösterilen yere geçmeye rıza gösterdim. Takriben 15/20 dakika sonra mekanı terkedip, konserden ayrıldım. Coşkun ÖZYILDIRIM
Paylaş