Paylaş
Devlet'in elinde koca bir suç örgüt var; İBDA-C... Türkiye Cumhuriyeti'ni, yargıyı tanımaz.
Adalet Bakanlığı, kendilerini mahkemeye getirtemez; liderleri Salih Mirzabeyoğlu'nu başka cezaevine götürme iradesini gösteremez.
Cezaevi yönetimi kendilerini hücrelerinde sıkı sıkıya barındırmaz, eğitim yapmalarına, gazetelere 'İslami Mahkeme'de yargılanmak istiyoruz' diye faks göndermelerine ve öldüreceklerinin listesini a-mail çekmelerine engel olmaz.
Sonuçta da kendi bayrağın altında askerin rehin alınır.
Böylesi bir rezalet şimdiye kadar bu topraklarda yaşanmamıştır.
Hiçbir yobaz, Türk askerini, ellerinde pala ve bıçaklarla rehin almamıştır. Elleri bağlanıp yatırılmamıştır.
Ne yazık ki, bu ülkeyi sevenler, bu manzara karşısında kahrolmuş, midelerine sancılar girmiştir.
Peki, Cumhuriyet Savcıları ne yapar?
Basiretsizlik Adalet Bakanlığı'nın mıdır yoksa unvanlarının başlarında 'Cumhuriyet' yazan savcıların mıdır?
Ne demek bir şeriatçı örgütün liderini 10 aydır duruşmaya getirememek...
Merter ve Bandırma cezaevlerinde, Türkiye Cumhuriyeti düşmanı 100 tutukluya nasıl hákim olunamaz?
Mirzabeyoğlu, cezaevi müdürünün odasından ‘‘mahkemeye gelmiyorum’’ diye nasıl faks çekebilir? Bu palalar, şişler, bıçaklar cezaevine kimler tarafından sokuluyor?
Düşünün, bir azgın grubunun eylemine karşı jandarma müdahale etmek istiyor; ama kendisine hayır silahsız gireceksin deniyor.
Çünkü, Adalet Bakanlığı'nın bu yolda genelgesi var.
Bu genelge ilgili yasalara ne kadar uygun acaba!
Güvenlik kuvvetlerinin de pala ve kılıç taşıması mı gerekiyor?
Bu tür sanıkların avukatlarının üzerlerinin aranmasını kim engelletir?
YARGIDA YOLSUZLUK
Yasalar, bu tür genelgelerle böyle işlemez hale getiriliyor.
İBDA-C'cilerin cezaevi teröründen sonra savcının ‘‘İtişip kakıştılar’’ sözleri neyi gözlerden kaçırıyor, Adalet Bakanlığı'nın ‘‘Adli, idari ve disiplin soruşturması açtık’’ biçimindeki açıklaması neyi düzeltecek acaba?
Güya bu şeriatçılar, Metris'ten alınıp Kartal Cezaevi'ndeki hücrelere konulacaktı.
Sayın Prof. Hikmet Sami Türk, İstanbul Barosu Başkanı Dr. Yücel Sayman'ın geçen hafta açıkladığı ‘‘Adli Yargıda Yolsuzluk Araştırması’’ (Hazırlayan: Prof. Hayrettin Ökçesiz) kitabında şu cümlelerini okudunuz mu?
‘‘(İstanbul Barosu çevresinde)... avukatlarda oluşmuş kanaat Türk yargı sistemi açısından oldukça düşündürücüdür. Avukatların büyük çoğunluğu (%94.9'u) adli yargıda yolsuzluk bulunduğuna inanıyor.’’
Bu araştırmayı mutlaka okumalısınız.
Bizim Türkiye Cumhuriyeti'ni, devletini savunan adalete, savcılara ihtiyacımız var.
Gözlerimizi açalım.
GÜNÜN UYARISI
‘‘METRİS'teki olayları anlatan NTV muhabiri, askerlerimizi rehin alarak yaralayan İBDA'C'li teröristler için ‘direnişçiler' tabirini kullandı. Dehşete düştüm. Aydınlarımızı katleden terör örgütünün militanları resmen 'direnişçi' olmuştu. Protestomu bildirdim, sonra 'terörist' demeye başladılar. Nedense bazılarının gözünde Çeçenistan'daki CIA destekli Vahabi kılıklı mafya bozuntuları da 'direnişçi', Kosova'da Amerikan bayraklı UÇK da 'direnişçi'. Neredeyse PKK da 'direnişçi' olacak; ülkesinin bütünlüğünü koruyan Türk ordusu da 'işgalci' sayılacak.’’
(Ercan DOLAPÇI-İSTANBUL)
7 OLSUN!
‘‘Sadık Şendil'in '7 Kocalı Hürmüz' adlı oyununu bilir misiniz. 'Tanrım' diye başlar; koca ister; ‘‘Bir, iki, üç tane, üç de yetmez, dört tane... Dört, beş altı. Altı da yetmez 7 tane... Ver Allahım ver. Şimdi biz de 3. köprüyü halledelim! Toplu ulaşım yok, Marmara'ya tüp geçit yok, ÇED raporu yok. Biz buna izin vermeyeceğiz.
(Arnavutköy Semt Girişimi)
Genelgeler
yetmiyor
DEPREME karşı acil ve ciddi önlemler sadece genelge ve tebliğlerle olmuyor.
İTÜ-Milliyet işbirliğiyle düzenlenen Uluslararası Kocaeli Depremi Konferansı’na katılan yerli ve yabancı bilim adamları önceki gün bölgeyi gezerken Doç. Okan Tüysüz'un üç uyarısı vardı:
‘‘Yerleşim alanının önce aktif fay üzerinde, sonra kötü zemin üzerinde olup olmadığına, en sonunda da binanın iyi yapılmasına bakacağız.’’
Önceki gün bilim adamlarına İzmit'in Aşağı Yuvacık'ından Düzce'ye kadar olan kırılan fay hattı gezdirildi. Sanki dev bir köstebek geçmiş sıçraya- kıvrıla toprağı germiş; bazen bir metreden yedi metreye kadar yarıklar oluşmuş. Buna, ‘‘Atım’’ diyor bilim adamları.
Bölgede evi yıkılan Şaban Sarı, ‘‘Artık burada 150 yıl deprem olmaz’’ diye teselli buluyor. Doç. Tüysüz ikaz ediyor:
‘‘Güvenme... Ne yapacaksan yap ama bir daha söylediğim üç kuralı dikkate al... Burada ancak tavuk çiftliği kurulabilir.’’
Sapanca Gölü asırlar önce bir fay kırılmasının oluşturduğu göl... 1967 depreminden sonra aynı akıbete uğramış; göl içindeki heyelan göl kıyısındaki oteli içine çekmiş.
Adapazarı Toyotasa Hastanesi'nin karşısında fay hatta üzerindeki benzinlik alanının simetrik olarak 4.5 metre kaydığına şaşırdığımızda Amerikalı bir jeolog, ‘‘Burası mısır tarlası olarak kalmalıydı’’ dedi. Biz de kendisine, ‘‘Bunu bize değil Cumhurbaşkanımıza söyleyin’’ diye takıldık.
Bu gezi gözler önüne gelen canlı bir laboratuvar çalışması oldu.
Bilim adamlarından, Bolu viyadükleri ile tünelinin de bütün uyarılara karşın fay hattı üzerine nasıl kurulduğunu üzülerek dinledik.
Buralarda meydana gelen milyonlarca dolarlık zararın sorumluları kim acaba?
Ders almasını
bilmek meziyettir
TÜRKİYE Hazır Beton Birliği (THBB) Başkanı Cemil Ersan Çelik, deprem üzerine yaptıkları çalışmaları göndermiş.
‘‘Konfüçyüs, 'ders almasını bilmek bir meziyettir' der. Mesleki bir kuruluş olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiriyoruz’’ diyen Çelik, şöyle konuşuyor:
‘‘Herkes değişimden söz ediyor. Ancak değişimden neyin anlaşıldığı da önemli; söz konusu olan tek tek bazı kurum ya da kişilerin değişmesi değil, tüm sistemin daha doğrusu eskimiş bir zihniyetin topyekûn değişmesi olsa gerek.
(Hazır Beton Dergisi'nin 'Deprem Özel' sayısındaki ilginç yazıları, depremlere karşı önlemleri içeren 'Deprem Her An Gelebilir!' ve 'Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik'i temin etmek isteyenlere... Tel: 0216 322 96 70, Internet: www.thbb.org)
Paylaş