Paylaş
‘İLÇEMİZ Cumhuriyet Meydanı'nda bulunan ve 20 yıl kadar İstanbul'da oturan Nizipli bir hemşerimiz tarafından hediye edilen kalpaklı Atatürk Anıtı, hiçbir sebep olmamasına rağmen DYP'li Belediye Başkanı Coşkun Özkaya tarafından ilçede bulunan bazı gerici çevrelere verdiği seçim vaadi -Atatürk heykelinin camiye yakınlığı- nedeniyle kaidesinden sökülerek, ilçenin Birecik yolu girişindeki bir kavşakta bulunan havuzun kenarına, uygun olmayan bir kaide üzerine koydurulmuştur.’’
Nizip'ten arayan bir grup duyarlı vatandaş böyle diyor.
Başkan Özkaya'nın marifetleri bu kadarla da kalmıyormuş...
Aynı gün Kaymakamlık Binası önündeki tören alanındaki Atatürk heykelini de kaidesinden söktürerek, Atatürk Bulvarı sonundaki iki yol arasında bulunan bir çiçeklikteki kaidenin üzerine koymuş...
Bu heykel, geçmişteki bir kaymakam tarafınan Fak-Fuk Fonu'ndan yaptırılmış.
Her iki heykelin sökülmesi sırasında çirkin manzaralar görülmüş... Atatürk heykeli boynuna ip geçirilerek bir kurtarıcının arkasında bir kilometre uzaklıktaki yere kadar göstere göstere nakledilmiş...
Cumhuriyetçi, demokrat ve laik kesim bu manzara karşısında kahrolmuş... MGK'ya ve Atatürkçü derneklere durumu bildirmişler, ancak bir şey yapılamamış...
İDAM EDİLMİŞ GİBİ..
Nizip'ten arayan Mecit Aslan adlı genç, ‘‘Her iki heykelin sökülme nedenlerini sorduğumuz mülk amirler bir izahatta bulunamadılar. Halen Cumhuriyet Alanı'ndaki törenlerde saygı duruşunda bulunduğumuz Atatürk heykelimizin kaidesi de şu anda boştur. Yerinden taşınan heykellerin bulundukları yerler, bir tören yapmaya uygun değildir’’ diyor.
Bir başka Nizipli vatandaş da, ‘‘Güya camide namaz kılanlar, Atatürk heykelini puta benzetiyorlarmış... Bizi asıl üzen tutum, çekicinin üzerinde sallanan bir ipten ve üzerinde kefen beziyle sarkıtılan heykelin, sanki idam ediliyor görünümünde olmasıdır. Bu bir mesajdır. Gerici ve yobazların bu manzara karşısında ne kadar mutlu oldukları yüzlerinden okunuyordu. İşte DYP'li başkanın, bunlarla işbirliği içinde olduğunun kanıtı...’’
Bu belediye başkanının marifetleri bu kadar da değilmiş...
Bundan bir süre önce Muammer Aksoy Bulvarı'nın adını, Fatih Sultan Mehmet; Bahriye Üçok Parkı'nı Yunus Emre ve Uğur Mumcu Meydanı'nı da Sebze Hali Meydanı olarak değiştirmiş,
Eski Gaziantep Caddesi'nin adını da, eski milletvekili olan babasının adını vererek, ‘‘Şıh Mehmet Özkaya Bulvarı’’ yapmış..
Nerede demokratik kuruluşlar, nerede bu kentin kaymakamı ve Gaziantep valisi... Onlar da mı gericiliğe prim vermeye başladılar.
Altıkulaç'tan açıklama
1.8.2000 tarihli yazınızdaki bazı tespit ve değerlendirmelerin doğru olmayan bilgilere dayandığını gördüğüm için şu açıklamayı göndermek gereğini duydum.
‘‘Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti eski başkan Tayyar Altıkulaç ve dar çevresinden oluşuyor’’ şeklindeki yargınız yanlıştır. Çünkü ben yaklaşık 20 yıla yakın bir süreden beri Vakfın Mütevelli Heyeti'nde görev almadığım gibi bu heyetlerde yakın çevremden de herhangi bir kimse bulunmamıştır. Diyanet Vakfı'nın güzel hizmetleri kamuoyu gündemine geldiği zaman ona sahip çıkmayı, vakıf hakkında olumsuz değerlendirme yapıldığında o konuya benim adımı karıştırmayı alışkanlık haline getirenlerin sizi yanılttığı anlaşılıyor.
Bilindiği üzere vakıfları derneklerden ayıran en önemli özelliklerden biri dar tabanlara oturmalarıdır. Vakıflar yüzlerce, binlerce üyeden oluşmaz. Nitekim TBMM Adalet Komisyonu'nda bekleyen bir hükümet tasarısında vakıflara üye kaydını önleyici tedbirler getirilmiştir. Bununla birlikte Diyanet Vakfı'nın genel kurulu en çok üyeye sahip vakıf genel kurullarından biridir (70 kişi).
Vakıf senedine göre Diyanet İşleri Başkanı, vakfın onursal başkanı değil, Mütevelli Heyeti toplantılarına ve oylamalarına bizzat katılan, müzakereleri yöneten başkanıdır.
Hac gelirleri vakfın tasarrufunda değil, son yapılan değişikliğe göre Diyanet İşleri Başkanlığı'nın emrindedir. Vakfın sizin deyişinizle ‘trilyonluk varlığı’ da zaten devletin kontrolündedir ve öyle de olması gerekir.
Diyanet Vakfı ile ilgilenmeniz, olumsuz bir vesile ile de olsa beni şahsen memnun etmiştir. Bu ilginizin devamını diliyor, bu sayede vakfın şirketlerinin 30'u bulması bir yana ancak bir elin parmaklarını kadar sayıda olduğunu da öğreneceğinizi umuyorum.
Dr. Tayyar ALTIKULAÇ- Diyanet İşleri eski Başkanı
‘MHP’ye ve ülkeye hizmet için görev aldılar'
MHP Nevşehir İl Başkanı, müteahhit M. Akif Ölmez, yine köşemizin konuğu... Pazar günkü il kongresinin saygı ortamında yapıldığını ve demokratik bir yarış sonucunda başkanlığındaki listenin seçildiğini belirterek, ‘‘Yönetimde görev alan arkadaşlarımız bir başkasının yakını olmaktan dolayı değil, kendi şahsiyetiyle, bilgi birikimiyle MHP'ye ve dolayısıyla ülkemize hizmet etmek için görev almışlardır’’ diyor. Ölmez, açıklamasında şunları söylüyor:
‘‘Siyasi Partiler Kanunu'na göre, partilerde görev alabilmenin belli kuralları vardır. Valiliğe verilen yönetim listesi ekinde bu kurallar belgelenir. Sabıkasızlık belgesi de bu belgelerden birisidir. Bu nedenle hiçbir belgeye dayanmayan isnatların yersiz olduğunu belirtmek istiyorum.
Ayrıca benimle ilgili ihalelere katılma konusunda da şunu belirtmek istiyorum. Benim mesleğim mimarlıktır. Müteahhitlik mesleğinin bu kadar ayak altına düştüğü, inşaatçılıkla hiç ilgisi olmayan kişilerin müteahhitlik yaptığı bir ortamda ben mimar-müteahhit olarak 22 yıldır bu mesleği yapıyorum. Ne MHP'nin iktidarı döneminde, ne de daha önceki dönemlerde dişe dokunur bir iş aldığım vaki değildir.
İhalelerin yapılmasıyla ilgili de bugüne kadar herhangi bir dahlim veya yönlendirmem söz konusu olmamıştır. MHP'nin genel görüşü çerçevesinde ihalelerin şeffaf ve devletin menfaatlerini koruyacak şekilde yapılması en büyük arzumuz olmuştur. Beni yakından tanıyan Nevşehir kamuoyu bu tür isnatları hak etmediğimi çok iyi bilir.’’
Bizden not... Nevşehir'deki 'şeffaf' ihalelerin nasıl alındığını daha önce yazmıştık... MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin müteahhit il başkanlarına pek sıcak bakmadığı biliniyor. Bu arada Zeki Çatlı, Hasan Dağhasan ve İstanbul'dan Yavuz Çaylan (Ceylan) gibi isimlerin MHP kadrolarında görev alıp almaması MHP'nin meselesi. Yalnız kamuoyu Bahçeli'den bunu da öğrenmek ister.
SENET vs. gibi değerli káğıtlara damga pulu yapıştırılmaktadır. Ülkemizde bugüne kadar 100 bin TL'den büyük damga pulu basılmadı. 10 milyar veya daha yukarı senetlere pul yapıştırmak için en az 4-5 dosya káğıdı eklemek zorunda kalıyoruz. Eziyet ve káğıt israfından kurtulmak hiç kimsenin aklına gelmez mi; 500 bin, 5 milyonluk pul basmak...
Mehmet USTABAŞ-SAMSUN
Paylaş