Paylaş
Özetle dedi ki:
“Ben avukatım, halk arasındaki deyimi ile hukuken olmasa da ahlaken oylarımızı çalmıştır Sayın Fırat... İstifası öncesinde ve AKP’ye geçişinde bizimle hiç konuşmamıştır; iktidarın nimetlerinden faydalanmak istemiştir”.
- Rahatsızlığı hiç gözükmüyor muydu?
- Açık vermiyordu. Daha ocak ayında Birgül Ayman Güler’in konuşmasından sonra AKP’lilerle buluştuğunu biliyoruz. Belki de içinden, ‘Beklediğim fırsat bu’ demiştir. AKP Milletvekili Mehmet Metiner de, partimizin kapısı açık deyince bundan cesaret aldığı ve AKP’nin kapısına dayandığı açıktır.
İktidar kendi zenginlerini yarattı, Salih Bey de bu zenginliğin hayaline kapıldı.
- Savcılığa şikâyet etmişsiniz.
- Evet önceki gün, merkez ilçe başkanımız Hanifi Çavuş ve diğer üye arkadaşlarımızla birlikte, aleyhinde sloganlar atarak, hakaretler ederek adliyeye gittik.
Hakkında savcılığa oy ve emek hırsızlığından ötürü suç duyurusunda bulunduk. Dün ‘kara’ dediği partiye bugün ‘ak’ diyerek geçiş yaptı ama insan onuru için yaşadığını unuttu.
- Ne için geçtiği konusunda çeşitli söylentiler var.
- Bilmeyiz, Ankara’daki büyüklerimiz işin K. Irak’ta halledildiğini söylüyorlar, AKP’ye anayasa için ‘oy’ lazım. Esasında Birgül Hanım’ın konuşmasıyla ilgisi yok istifasının... Aslında ailesi sol kesimden geliyor diyebiliriz. Ne diyelim ‘devşirme’ milletvekili olmak zordur.
Adıyaman’da AKP’nin üye sayısı 4’e çıkarken, CHP’den de dahil bazı transferlerin olabileceği hiç uzak bir ihtimal değil.
Peki, CHP PM Üyesi Prof. Dr. Hurşit Güneş’in, siyasi parti listesinden seçilmiş olan bir milletvekilinin istifa etmesi halinde TBMM üyeliğinin de düşmesini ve bu boşluğun söz konusu siyasi partinin son seçimde belirlediği aday listesindeki sıraya göre doldurulmasını (ölüm halinde de) öneren bir kanun teklifi verdi... AKP ‘evet’ diyebilir mi?
GÜNÜN SÖZÜ
“Türk milletini ortadan kaldırma olanağı hiç kimsenin gücünde değildir.
Ben türk doğdum, Türk olarak yaşadım ve Türk olarak öleceğim.
Hiçbir güç, benim bu sıfatımı ortadan kaldıracak, silecek ve Türk milletini yok edecek bir güç değildir ve bu güç dünyada yoktur...”
(Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu)
‘Sigorta eksperi’ sıkıntısı nedendir
OKUR Metin Fıstık önce “Sigorta eksperlerinin sayısının yetersiz olduğunu kim bilir?” diye sorduktan sonra yaşanan sıkıntıyı anlatıyor:
“Türkiye’de 1401 adet sigorta eksperi mevcuttur ve bu eksperler trafik kazası, yangın, hırsızlık, sel baskını, deprem gibi tüm sigorta konularına bakmaktadırlar. Belki sizin veya tanıdığınızın başına da bu tür bir olay geldiğinde günlerce sigorta eksperi beklediğiniz olmuştur. Sigorta eksperi olmak için belirli bir sınav açılmakta ve arkasından kurs düzenlenmekte ve akabinde de tekrar sınav yapılarak başarılı olana sigorta eksperi unvanı verilmektedir. Ancak bu sınavın açılmasını sağlayan Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü ve SEGEM en son sınavı 2009 yılında açmışlardır ve ondan bu yana sınav açılmamıştır.
Bu konuda eğitim almış binlerce üniversite mezunu bu sınavın açılmasını beklemektedir. Bu sınav açıldığı takdirde hiç olmazsa sınavı kazanan kişiler boşta gezmekten kurtulacak ve ayrıca işi sigorta eksperine düşen vatandaş da günlerce beklemek zorunda kalmayacaktır.”
İlgilisi, bilgilisi ne der acaba?
Biliyor musunuz
Yazarkasa TBMM’de
- CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in, dün köşemizde yer alan ‘Yeni yazarkasa kimlere yazacak!’ başlıklı haberimiz üzerine Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e “Yazarkasa sahiplerinin ödeyeceği tutar nedir? Ne tür yazarkasalar alınabilecektir? Bu işi yapmaya yetkili tek firma kimdir? Firma yetkilendirme ile ilgili ihale süreci gibi bir prosedür izlenmiş veya izlenecek midir? Esnafın mağdur olmaması için eski makinenin değeri oranında Maliye Bakanlığı tarafından bir ödeme yapılması düşünülüyor mu? Esnaf bugüne kadar harcamaları kontrol altına almak amaçlı kaç kere yazarkasa almak zorunda bırakılmıştır?” sorularını yönelttiğini...
- TÜSES tarafından İstanbul Grand Cevahir Otel’de, cumartesi günü ‘Sanata kamu desteği. Parayı veren düdüğü çalar mı? Sanat özgür mü, özerk mi?’ panelinin yapılacağını ve açılışını Altan Ertürk’ün, moderatörlüğünü Vecdi Sayar’ın yaptığı panelde, konuşmacıların Prof. Cihat Aşkın, Yücel Erten, Prof. Hüsamettin Koçan, Filiz Ali, Orhan Alkaya ve Beral Madra olacağını...
Silivri’de 6. yıla giren bir gazeteci; Hikmet Çiçek
25 Mart 2008 gününden beri ‘Ergenekon davası’ tutuklusuyum. 25 yıllık gazeteciyim. Siz bu mektubu okurken cezaevinde 5. yılımı tamamlamış, 6. yıla ‘basmış’ olacağım. Bu davanın ne olduğunu, nasıl açıldığını, kimlerin yargılandığını sizler de biliyorsunuz, uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Nasıl ki ‘Balyoz davası’ denilince sayıları binleri aşan sahte dijital belgeler, ‘Odatv davası’ denilince uzaktan gönderilen virüsler akla geliyorsa, Ergenekon denilince ilk akla gelen gizli tanıklardır. Ergenekon davası, gizli tanık beyanları üzerine kurulmuştur.
Eski dilde ‘muteber’ sözcüğü saygın, değer verilen, itibarı olan, hatırı sayılır, inanılır, güvenilir anlamına gelir. Ergenekon’un gizli tanıkları, savcıların ve mahkemenin en muteber tanıklarıdır!
“Veli Küçük köpeklerimi zehirledi, atımı kesti.” (Gizli tanık 15),
“Öcalan’a suikast görevi bana verildi. Kabul etmedim, benim yerime Yeşil gitti.” (Gizli tanık Kıskaç),
“Kola içirdiler, bademciklerimi aldılar.” (Gizli tanık Akdeniz),
Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesini Sami Hoştan ile Veli Küçük teklif etti.” (Gizli tanık C),
“Levent Ersöz’le Cemil Bayık Hezil çayında buluştu.” (Gizli tanık İlkadım),
“Ordu müdahale etsin diye telgraf çektirdiler.” (Gizli tanık Kurşun),
“Saddam Hüseyin’in ajanını ilaçla uyuttum, çantasını aldım.” (Gizli tanık Aydos),
“Bombaları atmak için Muzaffer Tekin 500 bin dolar teklif etti.” (Gizli tanık 9),
“Cezaevinde başsavcının odasında birlikte rakı içerdik.” (Gizli tanık Hisar),
“Zar oynarım, yanık oynarım, pavyon alemine takılırım.” (Gizli tanık Poyraz) diyenler, Ergenekon davasının muteber tanıklarıdır!
İçlerinde mesleği olan, eli ekmek tutan bir kişi bile yok. Aralarında koyun hırsızı da var, oto hırsızı da, kız kardeşinin kızını satan da var. Cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı, gasp, tecavüz, adam yaralama, adam kaçırma, dolandırıcılık, fuhuş hükümlüleri... Sabıkaları yüklü. Ergenekon davasında 12 PKK itirafçısı “gizli tanık” olmak için başvurdu ve bir kısmı dinlendi. Gizli tanıklar arasında Dev-Sol, DHKP-C ve Hizbullah itirafçıları da bulunuyor...
Onların hiçbir kanıt, olgu, bilgi ve görgüye dayanmayan ifadelerine dayanarak Ergenekon sanıkları yıllardır hapiste tutuluyorlar. Ve gene onların ifadeleri esas hakkında mütalaa ve hükme esas teşkil edecek!
AKP iktidarı tarafından yasalaştırılan gizli tanıklık uygulaması, Türkiye’de uygulandığı biçimde dünyanın hiçbir ülkesinde mevcut değildir.
Gizli tanıkların duruşma tutanaklarına yansıyan marifetlerini, yakında çıkacak olan ‘Ergenekon’un Gizli Tanıkları’ (Kaynak Yayınları) adlı kitabımda bulacaksınız.
Özel hukuki durumum ise, hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak niteliktedir!
Şöyle ki;
Tutuklandığım suçtan yargılanmamaktayım! (Devletin gizli belgelerini temin etmek, TCK. 326/1’den tutuklandım. İddianamede bu suçtan ceza talebi yok.)
Yargılandığım maddelerden ise hakkımda tutuklama kararı yoktur! (Silahlı örgüt üyeliği, TCK 314/2)
Tutuklu sanıklar arasında hukuken bu durumda olan sadece ben varım. Tutuklu olarak yargılanmamda kanuna açıkça aykırılık var iken tahliye talebim sürekli olarak reddedilmektedir.
Bu durum, ceza yargılamasında kabul göremeyecek açık bir yasa ihlalidir. Mahkemede ben ve avukatlarım tarafından bu durum defalarca dile getirilmesine rağmen, tahliyem sağlanamamaktadır.
Görülüyor ki, bu dava bir hukuk davası değildir. Cumhuriyet’le hesaplaşma davasıdır. Bu dava toplumu sindirmek, susturmak, korkutmak için açılmıştır. Burada hukuk sadece bir alettir. Böyle bir mahkemeye zerre kadar güvenimiz olabilir mi? Şunu biliyoruz. Bu mahkemenin görevi, önceden saptanmış bir kararı yüzümüze karşı okumak olacaktır.
Hikmet ÇİÇEK-1 No’lu Kapalı Cezaevi, F/7 SİLİVRİ
Sultanahmet otel mi, konut bölgesi midir?
İSTANBUL’daki sorunlarla ilgilendiğinizi takip ediyorum. Ben Sultanahmet’te otelcilik yapıyorum. Bölgemizde çok ciddi işletme ruhsatı ile ilgili sorunlar yaşanıyor. Yeni çıkan planlarda bölgenin %70 konut alanı olarak kaldı, fakat bu alanın büyük bir çoğunluğu otel ve geçici ruhsat ile işletmelerini faliyete soktular.
Bölgede konut olarak kullanılan bina hemen hemen yok gibidir. Planların geçmesinden sonra geçici ruhsatlar uzatılmadı, birçok yer mühürlendi veya kaçak çalışıyor. Yeni geçici ruhsat alan işletmeler var. Benim de aynı şekilde yeni yatırım yaparak bitirdiğim binaya konut alanı diyerek ruhsat verilmiyor, kaçak çalışmak istemiyorum ve yerim kapalı bir şekilde bekliyor. 12 adet çalışanımız var. Mart ayında açamaz isek tüm sezonu kaybedeceğiz ve en kötüsü kullandiğimiz kredi ve uzun vadeli verilmiş çeklerimiz var. Durumumuz çok kötü iflas etmek üzereyiz. Fatih belediyesi ile Büyükşehir Belediyesi arasında kaldık, lütfen sesimizi duyurun.
Erdal DEMİRLİ
Kadıköy’den sonra Marmaris Belediyesi de ‘babalar’ döşedi
DÜNKÜ yazıda Moda’da sokakların daraltılması konusu vardı, sanırım bu CHP’li belediyelerde Moda olmuş aynı durum Marmaris’te de yaşanıyor. Marmaris Belediyesi de aynı durumda sokakları daralttı ve kaldırımlara siyah babalar yerleştirdiler. Buradaki belediyede kendine oy veren halkı böyle ödüllendiriyor.
Eskiden yolun her iki tarafına park edilirken şimdi bazı sokaklar tamamen bazı sokaklarda kısmen araç parkedilebilir hale geldi, zaten geri kalan sokaklarda özel şirketlere otopark olarak kiraya verilmiş, anlamadığımız olay bizim vergilerimizle yapılan yollara yine biz araçlarımızı para vererek parkedebiliyoruz, eskiden delidumrul hikayesi vardı tamda o durum, hükümette bu duruma çok duyarsız,
Haydar ÖKSÜZ
Nevruz ve Sumerler
ASYA halkları tarafından paylaşılamayan, hepsi bunun kendi kültüründen kaynaklandığın öne sürdükleri Nevruz (yeni gün=yeniden doğuş) şenliklerini, Sumerliler de kendilerine mal etmek istiyorlar ve nedenini açıklıyorlar. Bakalım sizler buna ne diyeceksiniz?
Sumer’in aşk tanrıçası İnanna, Çoban tanrısı Dumuzi ile evlenir. Bir süre sonra tanrıça, kız kardeşi yeraltı tanrıçası Ereşkigal’i ziyarete gider. Yeraltına giden, kurala göre yeryüzüne çıkamaz. Tanrıça bunun kendisine uygulanacağını düşünemez ama yine her ihtimale karşı vezirine “Eğer üç gün içinde dönemeyecek olursa tanrılar meclisine gidip kendisini kurtarmaları için yalvarmasını“ söyler.
Gerçekten tanrıça geri dönmeyince veziri söyleneni yapar ve bilgelik tanrısı Enki’nin yardımı ile yeraltından çıkabilir, fakat tanrıçanın, yerine birini bırakması gerek. Tanrıça ve yerine birini götürmek üzere gelen yeraltı cinleriyle, yerine gönderecek kimseyi bulmak için çıktıkları yeryüzünde dolaşmaya başlarlar.
Tanrıçanın kaybolmasından bütün tanrılar çok üzgündür, kimseyi kıyamaz vermeye tanrıça. Kocasının bulunduğu yere geldiklerinde, Dumuzi’nin karısının yokluğundan hiç etkilenmemiş olarak tahtında yan gelip oturduğunu gören tanrıça, büyük bir kızgınlıkla “Alın götürün bunu” der. Cinler yaka paça, vura döve tanrıyı götürürler yeraltına. Tanrı oradan çıkmak için bir hayli uğraşır ama bir türlü başaramaz. En sonunda Dumuzi’nin kız kardeşi rüya tanrıçası tanrılar meclisine giderek kardeşi yerine yarım yıl yer altında kalmayı kabul eder ve böylece Dumuzi yarım yıl için yeryüzüne çıkar ve karısı ile birleşir. Bu birleşmeden yeryüzüne büyük bolluk gelir. Tahıllar büyür, hayvanlar yumurtlar, doğurur. Bu tam baharın başladığı gün ve gecenin ayni uzunlukta olduğu günlere rastlar. Bu birleşmeyi zamanın kralı ile bir baş rahibeyi evlendirerek büyük şenliklerle kutlar Sumerliler. Bu şenlikte Sumer ozanları, müzisyenleri tanrının ağzından tanrıçaya, tanrıçanın ağzından tanrıya, onların yerine kral ve rahibenin birbirlerine çeşitli sazlar eşliğinde açık saçık şiirler, şarkılar söylemişler. Bu törenlerin Filistin’e geçerek kral Süleyman zamanında kutlandığını, onun zamanında yazılan Sumer şiirlerine benzer şiirleri, Tevrat Neşideler Neşidesi Bab 2:5-6 de bulmamızdan anlıyoruz:
Kuru üzümle bana kuvvet verin, elma ile canlandırın! /Çünkü aşk hastasıyım ben, /Sol eli başımın altında olsun, /Sağ eli beni kucaklasın!
Sumer’de:
Sevgilim kalbimin adamı, /Sağ elini kadınlık organıma koydun, /Sol elin başımı okşadı, /Ağzımı ağzına dayadın, /Dudaklarımı başına bastırdın.[1]
İşte Dumuzi’nin yer altından çıkışı, tanrıça İnanna ile birleşmesi, bunun sonucu ortalığa bereket gelmesi, bütün Asya halkları arasında ‘yeni bir gün’ Nevruz olarak kutlanmış. Bu bir taraftan yeniden doğuşu, diğer taraftan bolluğu bereketi simgeliyor.
Anadolu’da kırlarda, Tahtakuşlar köyünde mezarlıkta kutlanan Hıdırellez şenlikleri de buna dayanıyor. Hızır ile İlyas peygemberin birleşmesi olarak algılanan bu gecede iki yıldızın birleşmesi beklenir. Bu iki yıldız Dumuzi’yi simgeleyen çoban yıldızı ile Tanrıça İnanna’yı simgeleyen Venüs yıldızıdır.
Bu şenlikler Avrupa’ya geçerek Anglosaksonlar arasında ilkbahar tanrıçası Estor bayramı olarak kutlanmış. Estor= İştar= İnanna, olarak Sumer bereket kültünün sürdüğünü görüyoruz. Saksonlarda bu tanrıçanın simgesi tavşan. Bu yüzden tavşan kutsal sayıldığı için bazı çevrelerde hala eti yenmiyor. +325’de İznik’de toplanan konsülde Asya’dan gelen Türkler’in getirdiği ve Hıristiyan olan halklar tarafından sürdürülen bu geleneği kaldıramıyorlar. Onun yerine Dumuzi’nin yeraltından çıkması “İsanın yeraltından çıkması”na döndürülerek Easter, Ostern Bayramı olarak boyalı yumurtalarla kutlanmaya başlanıyor. Dumuzi adı takvimimizde “Temmuz”, Türkmenistan’da yaz ayları Tomuz adı olarak sürüyor.
Muazzez İlmiye ÇIĞ
Not: Bunu okuyan değerli! bilim adamlarımız yine bana, Televole yapıyor, diyecekler ama gerçek bu. Onlar kafalarını değiştirerek biraz doğuya baksınlar. Çünkü Batı ne biliyorsa önce doğudan öğrenmiş.
[1] bu şiirleri daha fazlası için: Muazzez İlmiye Çığ- Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki kökeni s.71-73, Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği s.64 Süleymen’ın Şarkılar Şarkısı.
Paylaş