Paylaş
Mesajı daha çok İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya yönelikti. Niye basit çözümler düşünülemediğini anlattı. Çevik kuvvetten başladı anlatmaya:
“Beyoğlu’na çevik kuvvet geldiğinde irkiliyoruz, ‘Eyvah gene iş yapamayacağız’ diye düşünüyoruz. Nitekim öyle oluyor. Gerçekten işlerimiz hiç iyi değil, battık. Emin olun olaylar çevik kuvvet yüzünden çıkıyor; maşallah hepsi canavar gibi... O gençlerin çoğu daha Beyoğlu’nu görmemiştir. Geçen gün iftardan işyerimize dönerken iki genç bağırıyordu; bir baktık, ara sokaklar çevik kuvvet dolu, bir anda su ve gaz atımı başladı. Sokaklar kapatıldı.
Turistin, iki kişinin bağırması yüzünden panikleyip korkmasına ne gerek var. Hakaret eden polisi uyarmak istedim, vazgeçtim. Bir şey söylesem beni de götürecek çünkü.
Samimi söylüyorum, Beyoğlu polisine bıraksalar bu iş hiç bu duruma gelmezdi. Asker dahi gelseydi, Başbakan’ı endişelendirecek bir şey olmazdı.
Burası köy değil, Mısır’ın bilmem ne meydanı değil!
Polisle o gençlerin önce bir dil uyuşmazlığı var. Nasıl yetiştirildikleri belli. Başındaki amir ve memurlar da, karşısındakileri ‘allahsız’ gibi görüyor. Beyoğlu’na çıkanlar ‘düşman’ değil.
Lokanta, bar ve kafe işleten arkadaşlarımız adına söylüyorum; vali ve polisin nezdinde Gezi eylemcileri kadar değerimiz yok... Vali Mutlu Bey, geçen temmuzdan beri herkesle görüştü, bir tek Beyoğlu esnafı ile görüşmedi nedense. Çağırsın bizleri, ‘Ne oluyor oğlum’ diye sorsun bakalım; ‘İşçi çıkardınız mı, sigortalarınızı ödeyebiliyor musunuz, evinize ekmek götürebiliyor musunuz, eskisi gibi insanlar niye gelmiyor Beyoğlu’na, gerçekten bitti mi, yabancı turist de mi çekildi?’ Tayyip Bey’in Taksim’e gidebileceğini pek sanmam (iftara gitmek kolay). Cumhurbaşkanımız bu yaz İstanbul’da daha çok kaldı. Duraklarda taksicilerle görüştü. Bizim derneğimiz var. Hiç olmazsa Asmalımescit, Çiçek Pasajı, Nevizade Sokak, Cezayir Sokak’tan birer esnafı toplasın, konuşsun. Emin olun çok şey düzelecektir. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”
Esnafın, mal ve mülkleri geri verilen azınlık mensupları kadar değeri yok mudur, nedir?
Günün Sözü
“POLİSLERE sahur yemeği ‘Derisi gitmiş, kemiği kalmış’ AKM binası içinde verildi. Hani AKM’de çökme tehlikesi vardı; hani içine girilemezdi. Hükümet üyelerinin ve bürokratlarının ramazan ayına, dinsel bayramlara birazcık saygısı kaldıysa bari bu günlerde yalan söyleme, halkı kandırma oranında az da olsa kısıtlamaya gitmelerini diliyor ve istiyorum.”
(Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen)
Hukuk fakültesini bitirmek yetmiyor
Adaleti kim korur
42 yıllık hukukçu Dinçer Önal, yargı sistemine ve siyasetçilere ince dersler veriyor; anlayan varsa sorun yok. Adaletin temelini çökertmemek adalet mensuplarının görevidir. Acaba öyle mi? Önal’ın yazısını okuyoruz:
“Zamanında kralın tehdidiyle karşılaşan bir Alman vatandaşı, “Berlin’de yargıçlar var” diye cevap vermiş. Demek ki o zamanın Berlin’indeki yargıçlar, hukuktan anlayan, hukuku sindirmiş, dürüst ve cesur kişilermiş. onları atayanlar da aynı özellikte olmalılar ki o hâkimleri işbaşına getirmiş.
Hâkim, sadece hukuk fakültesi diploması olan kişi değildir. Ayırım yapmadan, hiçbir şeyden korkmadan, dürüst olarak hukuku uygulayan kişidir. İyi uygulayıcı olması için hukuku iyi bilmesi gerekir. Karakteri sağlam olması gerekir.
Devletin temeli olan hukukun varlığıyla devlet, millet güçlenir. Devletin temeli olan adalet yetersiz kişilerin elinde ise halk kendini güvende hissetmez. Bir süre işlerin düzelmesini bekler. Bu bekleme sonuç vermezse ne olacağı belli olmaz.
Hitler’in, Mussolini’nin, yakın zamanda Çavuşesku’nun sonu hatırlanmalıdır.
İki söz ne demektir
BAŞBAKAN’ın söylediği gibi ‘Men dakka dukka’ (Eden bulur) sözü vardır.
Kötülük edenler ve destek verenler ettiklerinin karşılığını görür.
“Kendini en akıllı sananlar kadar aptal yoktur dünyada” (Seneca) sözü vardır.
“Nefsini en üstün görenleri, Allah o ölçüde alçaltır!” (Gavs i Sani) sözü ve bu sözün örneği olan yukarıda ismini yazdığımız kişilerin başlarına gelenler vardır.
İş sadece yukarıdan gelen baskıdan ibaret değildir. Baskıya hemen boyun eğip kendisini zalimin emrinde gören zayıf karakterliler vardır. Hukuka aykırı karar verip ‘Kimse bana baskı yapamaz’ diyen hâkim, yalancı veya hukuktan anlamayan birisidir. ‘Aynası iş’tir kişinin.
Hâkimler iyi hukukçu olunca hâkimlerin de korkuları olmaz. Bugün iyi bir hâkimi cezalandırmak için iftira edilirse, diğer hâkimlerin bilgisi ve dürüstlüğü onun teminatıdır.
Hâkimin hak etmediği yerlere tayinini önleyen ‘coğrafi teminat’ vardır. Bu teminatı kaldırmak için haksız soruşturma açılırsa bu soruşturma cezayla sonuçlanmadıkça yerinden alınamaz. Soruşturmayı yürüten hâkimler, o hâkimin teminatıdır. Her meslekte bir takım zorluklar çıkarılabilir. Meslek mensuplarının bunu, onur madalyası gibi karşılaması gerekir. İnsanlar vatan ve millet için canını verirken bazı sıkıntılar çekilmesi haksız ama onur vericidir. Yani adaletin temelini çökertmemek adalet mensuplarının görevidir.
Ne kadar yüksek olursa olsun bağımsızlığı yoksa o makam değersizdir.
Okuyunuz
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, isim hakkı istiyor
Boğaziçi’nin güneyine iki tane denizaltı Tüpgeçiş yapılıyor. Inşaatı sona yaklaşan kuzeydeki Sirkeci Üsküdar arasındaki birinci Tüpgeçiş raylı sistem olarak yapılıyor ve metro ile entegre oluyor. Test sürüşünü Başbakanımız geçen hafta yaptı. Saatte tek yönde 75.000 yolcu taşıyacak. Marmaray dediğimiz 76 km uzunluğunda Gebze’yi Halkalı ya bağlayan raylı sistemin Boğaz geçişini oluşturuyor. Diğeri daha güneyde ve lastik tekerlekli araçlar için yapılıyor. Kazlıçeşme’den başlayıp Kumkapı civarından denize açılıp Harem’den karaya giriyor ve Göztepe’ de bitiyor. 15 km. Günde 80-90 bin araç geçeceği tahmin ediliyor. Bu iki denizaltı tüp devreye girince İstanbul kent içi ulaşımında bir rahatlama bekleniyor.
GÜNDEME GETİREN BENDENİZİM
Şimdi iktidar ile muhalefet bu projeleri paylaşamıyor. Bir hükümet 2000 yılında imzalamış, daha sonra ötekisi temel atmış, benim projem, senin projen!
Birincisi, Boğazı alttan geçmek Osmanlı’dan gelen bir fikir, 1985’lerde de tekrar çalışılmış... Ancak fikri 18 yıl önce günümüz teknolojisinde projeye dökerek Ülke gündemine getiren bendenizim. Sakın itiraz etmesinler, ekli basın kayıtları var: Ekli resimler İstanbul Büyükşehir Adaylıklarımda İstanbul bilbordlarını çok süsledi.
İkincisi, bu projeler İstanbullulara hizmet verecek ve ulaşımı rahatlatacak. Yapılsın da kim yapar ise yapsın, helal olsun. Burada esas olan kente, kentliye hizmettir.
Benim yine de beklediğim bir tek zarafet var: Ismimin anılması.'
1995 yılından itibaren İstanbul sevdalısı Alp Hoca ‘Japonya’da, ABD’de, Çin’de bu projelerin benzerlerini gezdi, gördü, inceledi, İstanbul’a uyarladı, yazdı, çizdi, gündeme getirdi, hükümetleri harekete geçirdi’ denmesi. Ancak bizde ‘fikir emeğine saygı’ henüz oturmamış durumda. Sn Başbakan’ımız ve Bakan’ımızın, evvelki Hükümetlerin bu projeler ile ilgili demeçlerine, projeyi tanıtan belgelere bakıyorum, benden tek söz yok.
Ancak, bendenizin duygusallığı bir yana, alkışlanacak bir durum. Çünkü yıllardır savsaklanan Istanbul için çok bu önemli ve doğru projeler, eğrisiyle doğrusuyla ihale edildi, yapılıyor. Bitme aşamasında olan 1. Tüpgeçiş te süre ve maliyet üçe katlandı, ancak yapıldı, yapılıyor.
Birinci Tüpgeçiş, raylı olan, bu yıl inşallah açılacak.
İstanbul a hayırlı olsun.
Ahmet Vefik ALP
Çok büyük bir değeri kaybettik
YEDİ yıl oluyor... Evde Ön-Türklere ilgi duyan dostları toplamıştım, aralarında sükût içinde herkesi dinleyen bir kişi vardı. Tanımıyordum, kimse onu bana tanıştırmamıştı; Sükût, ama garip bir sabırsızlık içinde idi. Derdini dinleyecek birilerini arar gibi bir hâli vardı. Herkes konuşup anlatacak bir şey kalmadığında birden, "Halûk hocam inanmazsınız" diye söze başladı.
Ata kültürü için ıssız dağ başlarında, kar tipisinde yol arayarak, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında dize kadar çamura batarak kavurucu sıcakta ellerini yakan taşlara tırmanırken gördüğü, fotoğraflarını çektiği kaya resimlerini anlattı, anlattıkça coştu... Durdu, gene anlattı.
Arada bir durup daha inandırıcı olmak ve... Halûk Hocam, inanmazsınız... diyerek gördüklerinin verdiği mutluluğu bana, bize, bizlere de yaşatmak isterdi...
Evet, acı gerçek, çok acı gerçek; Servet Somuncuoğlu’nu kaybettik.
İnanamıyorum... Gözyaşları içinde, şu satırları yazdığım sırada o çok sevdiği köyünde toprağa verilmiş olacak... Nûr içinde yatsın.
Evet, bir kalp krizi onu elimizden aldı. Yalnız biz değil, Ata kültürü değil,evrensel kültür de büyük bir değerini yitirdi.
O, Çin’den İzmir’e bir hat çektiğinizde, bunun güneyinde ve kuzeyinde bulunan dağ, taş, uçurum, vadi, yaylâ... Doğanın tüm engebelerini 4 yıl içinde 150 bin kilometre yaparak, atalarımızın kayalara çizdiği resimlerini, milyonu bulan resimlerini, yazıtlarını aradı buldu, fotoğraflarını çekti. Sonra onları taradı, ülkesine ve tüm dünyaya üç kalın cilt hâlinde sundu. Son kere, sanırım Balkanlar’da idi... Telefonunu bekliyordum, gene bana gelecek...
Halûk hocam, inanmazsınız... diye söze başlayıp yeniden coşacaktı...
Bu çalışmalarından sonra onun Avustralya’ya gitmesini isteyecektim; Paris’te iken, Avustralya Büyük Elçiliği’nden Kültür Ataşesi evime kadar gelmiş, "Bizim kökenimizde Türklerin olduğunu sanıyoruz, bu konuda beraber çalışalım" deyip bana bazı notlar bırakmıştı.
Bu kısa yaşamında adı hiç şüphesiz büyük Türkler arasında anılacaktır. Onun çalışması sayesinde Orta Asya’da cirit atan ve kaya resimlerini sahiplenmek için bin dereden ancak çamurlu su getiren, tarihi, kendi yarattığını sanan Batılılar’a, kaya resimlerinin tapusunun bize ait olduğunu ispat etti.
Yalnız Kırgızistan’da ortaya çıkardığı Saymalıtaş Vâdisi’ndeki kaya resimleri ile tekerleği atalarımızın bulduğunu, at, köpek ve geyiklerin evcilleştirildiğini, ziraatın at koşulu sapanlarla yapıldığını, ruhlar âleminin varlığını, çok sayıda Ön-Türkçe damgaların bulunduğunu ve hattâ, Kâzım Mirşan hocamız üstüne eğilmek için vakit bulursa, yazının orada ortaya çıktığını bulmuştu.
Bu yorulmak bilmez büyük araştırmacı, kaya resimleri, yazıtlar ve bolbol’lar peşinde koşarken kendisi de bir BOL-BOL oldu.
Halûk TARCAN
Not: Adını, bir Servet Somuncuoğlu ödülüyle yaşatamaz mıyız?
Sabahat Akkiraz’a, Kanada’da yaşayan Alevi Prof. Ali Polat’tan ağır eleştiri
KANADA’nın Windsor Üniversitesi’den yerbilimci Ali Polat, CHP Milletvekili Sabahat Akkiraz’ın twitter mesajlarında Tunceli’deki bölücü Kürtçü isyanın bastırılmasına katılan Atatürk’ün manevi kızı, dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen için ‘katil’ ve ’zalim’ sıfatları kullanması nedeniyle kendisini ağır şekilde eleştiriyor.
"Uzun yıllardır yurtdışında yaşamama rağmen, sizin söylediğiniz Alevi deyişlerini haftada en az birkaç kez dinleyen biriyim. Pir Sultan Abdal ve Şah Hatayi’den okuduğunuz deyişler ile Türk kültürüne yaptığınız katkıdan dolayı size karşı derin bir saygı duymaktaydım. Fakat aşağıda yazılan konu nedeniyle beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattınız" diyerek şöyle devamediyor sözlerine:
"Gericilerin ve bölücülerin Atatürk’e hakaret etmelerine alıştık artık. Ama ilk defa Alevi kimlikli, hem de Atatürk’ün kurduğu partide ve mecliste milletvekili olan birinin dolaylı yollardan Atatürk’e ‘katil’ ve ‘zalim’ demesine tanık oluyoruz. Alevi inançlı biri olarak, Atatürk’e ve manevi kızı Sabiha Gökçen’e yapılan bu haksızlık beni derinden yaraladı. Görünen o ki, tarih bilgisinden ve vicdandan yoksun bazı Aleviler, AKP’den aldığı güçle ‘Cumhuriyet’imizle hesaplaşma hayalleri’ kurmaya başladılar. Ama unutulmasın ki, Türk Milleti’nin gücü de bu hayalleri kâbusa dönüştürmeye yetecektir. Sayın Akkiraz sizi, dolaylı bir şekilde ‘katil’ ve ‘zalim’ olarak gördüğünüz Atatürk’ün meclisinden ve partisinden istifaya ve Yüce Türk Milleti’den özür dilemeye davet ediyorum.
YETERİNCE BİLGİNİZ YOK
Anlaşılan, Türkiye’deki bölücü ve Kürtçü isyanlar hakkında yeterince bir bilginiz yok. Bu konu hakkında bilgi sahibi olmak isterseniz, size Alevi yazar Sayın Rıza Zelyut’un ‘Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği’ adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Öncelikle şunu bilmenizi isterim: Tunceli’de Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya çıkan isyanların Alevilikle hiç bir alakası yoktur. Eğer bu isyanlar Alevilik adına yapılmış ve isyanın bastırılması Alevi katliamı olmuş olsa idi, Tunceli’nin hemen yanıbaşında olan Alevi Türkmen köyleri de isyana katılır ve katliama maruz kalırlardı. Tunceli’deki isyancıların Alevilik için hiç bir isteği olmamıştır. İsyancıların tek istekleri, Türkiye toprakları içinde kukla bir ‘Kürdistan’ kurmaktı. Bu isyanların hepsi Türkiye’yi, Türkler’in elinden almak isteyen emperyalist güçler tarafindan plânlanan ve finanse edilen isyanlardır.
TÜRKİYE HANGİ MÜCADELELERLE KURULDU
Bir Türk vatandaşı olarak, size şu gerçekleri hatırlatmayı bir görev biliyorum:
1- Türkiye Cumhuriyeti dünyada en zor şartlar altında kurulmuş olan bir devlettir ve sınırları şehit kanlarıyla çizilmiştir. Türk devleti yedi düvelle ve onların içerideki gerici ve bölücü işbirlikcilerine karşı savaşılarak kurulmuştur. Türk Milleti emperyalizmi savaş meydanlarında yenen dünya tarihindeki tek mazlum milletir.
2- Türkler emperyalistlere karşı cephede ölüm-kalım savaşı verirken, gericiler ve bölücüler isyan çıkararak bizi arkadan hançerlemişlerdir.
3- Şeyh Sait, Seyit Rıza ve PKK isyanları arasında hiç bir fark yoktur. Hepsi emperyalistler tarafından desteklenmiştir.
4- Tunceli halkı esas itibariyla Horasan kökenli Türkmen boylarıdır. Tunceli’nin Türkmen kökenli vatanseverleri ve Diap Ağa gibi onurlu liderleri Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemal’in yanında yeralmışlar ve laik Cumhuriyet’e sahip çıkmışlardır. Fakat, emperyalizmin oyununa gelen ve kendini Kürt olarak gören (sonradan Zazaca öğrenmiş) Seyit Rıza gibi aşiret ağaları ise Cumhuriyet devrimlerine karşı olmuşlardır; çünkü Cumhuriyet ile ağalıklarının ve egemenliklerinin biteceğini biliyorlardı. Bugünkü TBMM’nin bana göre en değerli, en saygın, en vatansever ve Kemalist üyesi Sayın Kamer Genç’in Cumhuriyet’e ve Atatürk ilkelerine sahip çıkması bir tesadüf değildir; bunlar Sayın Kamer Genç’in engin vizyonundan ve tarihi bilgisinden kaynaklanmaktadır.
5- Tunceli’nin Kürtçü isyanları Cumhuriyet’in aydınlanma devrimlerine karşı yapılmıştır. İsyanı yapanların Sünni veya Alevi olması, onların gerici ve bölücü niteliğini değiştirmez.
6- Atatürk, Tunceli’deki isyancılara birkaç kez adam göndererek isyandan vaz geçmelerini istemiştir. İsyancılar bu isteklere hep silahla karşılık vermiştir. Yani, Tunceli’deki askeri operasyonlar sizin sandığınız gibi yöre halkı Alevi olduğu için durduk yere yapılmamışdır. Dünya tarihinin en adaletli devlet adamı olan Yüce Atatürk’ün böyle bir haksızlığa izin vereceğini düşünmek büyük bir yanılgı ve O’unun anısına saygızsızlıktır.
7- İsyan edenler askeri karakolları ve kışlaları basmış, 100’den fazla Türk askerini çok acı bir şekilde şehit etmiştir.
8- Dünyada hiç bir ülke isyancılara gül uzatmamışdır. Yeni kurulmuş ve zar-zor ayakta kalamaya çalışan Türk devleti de isyanları silah ile bastırmak zorunda kalmıştır.
9- Seyit Rıza ve onu yönlendiren Nuri Baytar, Türk ordusuna yenileceklerini anlayınca kendilerini isyana kışkırtan İngilizlerden ve Fransızlardan yardım istemişlerdir (Bu konu Uğur Mumcu tarafından İngiliz belgeleriyle defalarca dile getirilmiştir).
10- Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri olmasaydı, Anadolu’da Yavuz Sultan döneminde olduğu gibi çok büyük Alevi katliamları olacaktı.
11- Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri olmasaydı, siz bir kadın olarak milletvekili olamayacaktınız.
12- Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri olmasaydı, Alevi deyişleri ve cemleri ‘cümbüş’ sayılacak ve siz bu deyişleri söyleyemeyecktiniz.
13- Son olarak, Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri olmasaydı, siz bugün Afgan, Pakistan ve Arap kadınları gibi kara çarşaflar içinde olacaktınız; seçme, seçilme, okula gitme ve evden dışarıya yalnız çıkma hakkınız olmayacaktı.
Ali POLAT
Paylaş