Atatürk yolunda samimiyet sınavı

BAŞBAKAN Erdoğan, BOP Başkanı olarak son görevini yapıyor.

Haberin Devamı

‘Şimdilik’ tepki olmamasının nedeni yarın bir şey olmayacağının garantisi değil. Başkanlık sürecine giderken, üç ay önce ağır laflar ettiği PKK’ya karşı şimdi ‘şirin’lik gösterisine kalkışması, dilenir ki, umulan beklentileri karşılar.
Askerler, gazeteciler, öğretim üyeleri ve aydınlar içeride durumu şaşkınlıkla izliyorlar, herkes gibi...
‘Kardeşlik’ herkesin beklentisi...
Öcalan tecrübeli bir örgüt lideri ve ‘siyasetçi’... İşte ‘yol haritası’ budur, dedi. Ama geride çok soru var; her şey açık ve şeffaf değil.
Öcalan bunu söylerken, zamanında bunları niye dile getirmedi, sorusu akla geliyor.
Silahlar bırakılacak da, nasıl?
PKK mücadeleyi bırakıyor mu? Hayır!...
Gelecek siyaset nasıl biçimlenecek; önce yerel yönetimlerle mi bir başlangıç yapılacak? ‘Misak-ı Milli sınırlarındaki Türk halkı bölünmüştür’ derken, yeni bir anayasa vurgusu da yapıyor bir yandan. 1924 Anayasası’nın Türkiye’ye yeteceğini söylüyor.
Burada Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu projelerine vurgu yapıyor; bunu önemsemek gerekiyor.
Her şey ‘samimiyete’ bağlı... Erdoğan ve Öcalan işte bu sınavı verecekler.

Haberin Devamı

Bade Harab-Ül Basra

BASRA harap olduktan sonra....
ABD’nin Irak’ı işgalinin 10. yıldönümü.
Basra harap oldu, Bağdat harap oldu, Trablus, Bingazi, Halep, Harap oldu. Uyanmadınız. Uyumaya devam mı edeceksiniz hâlâ?
Salih DURSUN

Su haktır, satılmaz

ÜLKEMİZİN yüzölçümünün yalnızca % 12’sinin ormanlarla kaplı olduğunu, kişi başına düşen su miktarının 1500 m3/yıl olup su zengini olmadığımızı, toprak erozyonu ile her gün 200 bin kamyon toprağımızın yok olduğunu biliyor muydunuz?
Bilmiyoruz tabii...
TURMEPA, ‘BM Su Dayanışma Yılı’nda tüm bireyleri denizlerdeki suyu korumaya çağırıyor!
Diyor ki: Yerküremizin yüzeyinin % 70’ini denizler, % 30’unu karalar oluşturur. Yeryüzündeki suyun % 97’si tuzludur (denizler–okyanuslar). % 2’si Kuzey ve Güney Kutbu’nda buzul içinde donmuş olan kar ve buzdan ibarettir (yani kullanım dışı). Canlılar için kullanılabilir tatlı su oranı
% 0.7’dir (tatlı su göllerinde, derelerde, çaylarda). Bu
% 0.7’lik tatlı sudan insanlar, bitkiler, yaban hayat, tarım ve sanayi rekabet etme durumundadır. Yakında oksijen kaynağımız olarak sadece denizlerimiz kalacak.
Gelin, hep birlikte denizlerimizi koruyalım!

SU MAL DEĞİL

Haberin Devamı

OKUR Ramadan Cesur’un görüşleri de şöyle:
Dünya, 2013 ‘Su Günü’ne kentleşmenin, endüstrileşmenin ve iklim değişikliğinin su kaynakları üzerine olumsuz etkileri ve su üzerindeki mülkiyet hakkı kaosu içerisinde giriyor. Bir yandan doğal felaketler devam ederken, kentsel alanlarda erişilebilir su kaynakları da gittikçe azalıyor.
Su alınıp satılacak bir meta değildir. Su haktır, satılamaz...
Artık Dünya Gıda Günleri’nde dünyadaki bir milyar aç insandan, Dünya Su Günleri’nde güvenli suya ulaşamayan insanlardan söz etmek istemiyoruz.

TT’ye uyarımdır

TÜRK Telekom’un her gün gazetelerdeki, “Türkiye’nin her yerine ulaştık, köylerde bile telefon ve internet var” gibi söylemlerine aldanmayalım. Şöyle ki; ben Aralık 2012 tarihinde Ankara’nın göbeğinde Çayyolu, Park Caddesi, 1237 Sokağa taşındım. Türk Telekom’a giderek mevcut telefon ve internet aboneliğimin bu adrese naklini istedim. Oradaki görevliler taşındığımız adreste TT kablolarının henüz olmadığını, en kısa zamanda kablo çekileceğini söylediler. Daha sonra konuyu TT müşteri hizmetlerine ilettim. Müşteri hizmetleri konuyu araştırıp bize geri dönüş yapacağını söyledi. Bir ay sonra TT bir kablo çekti, ancak hattı açmadı. Nedenini ise kablo çekme işleminin bitmediği ve bir hafta içinde sonuçlanacağı şeklinde açıkladı. Bir ay geçmesine rağmen hâlâ evimizde ne telefon, ne de internet mevcut. Karşımızda bir yetkili yok, ilgili yok, ne zaman bu işlem sonuçlanacak, bir cevap verecek makam yok. Önder KİREMİTÇİ

Haberin Devamı

Biliyor musunuz

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin Karaköy’deki binasında pazar günü 15.00’teki ‘Konut Hakkı’ konulu panel/forumda, BM’nin ilk Konut Hakkı Raportörü Mimar Miloon Kothari ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden Bahram Ghazi’nin katılacağının duyurulduğunu...
İŞÇİ Partisi, Sendikal Güçbirliği’nin, yarın 12.00’de Lüleburgaz’da, cumhuriyet ve emek mücadelesini birleştirmek amacıyla “Kuralsız, güvencesiz çalışmaya hayır! Taşeron işçiliğine son!” mitingi düzenlediğini...
BALIKESİR Bigadiç’te Başbakan’ın önceki hafta ziyaret gününde, sabah namazından sonra Kasımpaşa Camisi’nden çalınan en az 100 yıllık sancağın akıbetini sorduğunu...
12 Mart döneminde Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’la birlikte idam edilen Yusuf Aslan’ın iki gün önce ölen annesi Mediha Aslan’ın dün kalabalık bir cemaatin katılımıyla Antalya Uncalı Mezarlığı’nda toprağa verildiğini...

OKUYUNUZ

Haberin Devamı

Yetmez mi?

“En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir.”
Cicero’dan alıntıyla sorayım.
“Barışın kötüsü olur mu?”
Elbette olmaz.

 x x

Türkiye 30 yıllık “düşük yoğunluklu” savaşın sonuna geliyor.
Diyarbakır’da olanlara bakınca, eski günleri hatırladım.
Gazeteciliğe başladığım yıllardı.
Önce “üç beş çapulcu” dendi.
Hatta “Kürt şakiler” benzetmesi yapanlar bile vardı.
1984’deki Eruh baskınıyla PKK terörüyle tanıştık.
Artık Güneydoğu biz gazeteciler için “Savaş muhabirliği” talimgahı olmuştu.
“Kart-kurt-kürt” derken Kürt sorunuyla tanıştık.
Terörün kör sarmalında yaygın rakamla söylüyorum 30 bin insanımızı yitirdik.
Her baharda “Asker Cudi’ye mermi yağdırdı, Mehmetçik Cudi’ye Türk bayrağı dikti” haberleri yaptık.
Ne dikilen bayraklar, ne de sıkılan mermiler sorunu çözdü.
Her nevruzda kafalarımızda miğfer, sırtımızda “Press” yazılı yeleklerle, Cizre’de, Diyarbakır’da Hakkari’de çatışmaları, akrepleri, BTR’leri, yakılan lastikleri, savaş alanına dönen sokakları izledik, fotoğrafladık.
Geceleri Cizde Kadıoğlu Otel’de toplanıp yakılan-yıkılan köylerin öykülerini dinledik. Köylülere “Dışkı yedirilen” insan hakları ihlallerini haberleştirdik. Diyarbakır Demir Otel’de “Gece silahlı gündüz külahlı” insanlarla tanıştık. Bir yerden bir yere giderken -elbette gündüz çünkü geceleri sokağa çıkma yasağı da oldu, PKK’nın kaçırma ihtimalide- hep Check-point’lerden geçtik.
Kuzey Irak’a sınırötesi harekatlarda PKK’nın önceden boşalttığı Pirbela, Evleha, Haftanin, Metina ve daha bir çok kampında askerlerin gösterdiği mağaraları, fırınları, hatta hatta duşları görüntüledik.
PKK’nın Başbağlar gibi katliamlarında acılı anneleri, gizli gizli ağlayan babaları, dedeleri gördük.
Ankara onca yıl “vur kurtul” aşamasını geçemedi.

x x

Haberin Devamı

Öcalan’ın yakalanışıyla yeni bir fırsat yakalanmıştı. Ama tek adım bile atılmadı, bugünlere gelindi.
Şimdi yepyeni ve umutlu bir dönemin başlangıç fişeği Diyarbakır’a ateşlendi.
İlk kez Nevruz’da barış ateşi yakıldı.
İlk kez kan, barut kokusu yoktu.
İlk kez şenlik vardı.
İlk kez Barış bu kadar ufukta göründü.
Yeniden sorayım.
“Barışın kötüsü olur mu?”
Elbette olmaz.
Bir oğlunu şehit veren anneannenin duasıyla bitireyim
“Şükür bu günü de gördüm. Hiç değilse torunlarım  ölmeyecek”
Barış olursa senin, benim, sizin, bizim çocuklarınız ölmeyecek.
Süleyman SARILAR- Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni

Kart, Kayseri Belediyesinin peşini bırakmıyor

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Kayseri Belediyesine ilişkin soruşturmanın karartıldığı iddiasıyla HSYK’ya yaptığı suç duyurusunun, yeni bulgular nedeniyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ve savcıları ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yönünden işleme konulmaması ya da yeniden değerlendirilmesini istediğini...
Kart, konuyla ilgili görevlerini tarafsız yapmadıkları ve kötüye kullandıkları iddiasıyla, Kayseri Cumhuriyet Başsavcısı ve ilgili savcılarıyla Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yönelik 1 Mart’ta HSYK’ya suç duyurusunda bulunmuştu.
Kart’ın HSYK Başkanlığına sunduğu dilekçede de 28 Eylül 2011 tarihi itibarıyla “rüşvet bulgularının varlığını” tespit eden savcılık makamının, 10 Ekim 2011 tarihinden sonra Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinden kendisine intikal eden, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili soruşturma evrakına da giren ve rüşvetin varlığını kuvvetlendiren bulgulara rağmen belediyede görevli 2 kişi hakkında takipsizlik kararı verdiği ileri sürüldü.
Soruşturmanın karartıldığı iddia edilerek, suçüstü belgesi niteliğinde gelişme ve bulguların ortaya çıktığı savunuldu.
Dilekçede şu ifadeler yer aldı:
“Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının söz konusu soruşturma evrakı içeriği gözönüne alındığında, 1 Mart 2013 tarihli suç duyurumuzdaki kişilerin durumunda da yeni bir değerlendirme yapmak durumu doğacaktır. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin heyeti ve bu dosyayla bağlantılı görev yapan duruşma, soruşturma savcıları ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yönünden yapmış olduğumuz suç duyurusunun, işleme konulmaması ya da yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Kaçınılmaz olarak hem sübut ve hem de hukuki tavsif yönünden yeni şartlar doğmuş durumdadır.”

Yazarın Tüm Yazıları