Paylaş
O gün bugündür biz bize unutturulduk. Kendimizden, kendi öz değerlerimizden soyutlanıp bambaşka bir şey olduk. Olduğumuz bu bir şeyle, belki her şey olduk lakin asla kendimiz olmadık, olamadık.
Kendimiz olamayınca şahsiyetimizi yitirdik, oysa cümle alem şahsiyete meftundu.
Şahsiyetimizi müdrik olduğumuz aşk ve saffet dönemlerimizde en ileride bizdik; hemen herkes bize imreniyor ve bizim gibi olmak için can atıyordu. Çünkü biz, biz olduğumuz dönemlerde en üstündük.
Zira biz, kendi öz değerlerimizi öylesine halisane yaşıyorduk ki bize gelen ölü kalpler diriliyordu.
Topkapı burcundaki Adalet Kulesi’nden dünyanın dört bir yanına adalet dağıtan bir neslin evlatları kendinden soyutlanınca, celladına âşık edilip canilerden adalet dilenir hale getirildi.
Ceddimiz. güçlü olduğu asırlar boyunca dünyadaki tüm mazlumlara hamilik yaptı; ne kadar güçlü olursa olsun tüm zalimlerin korkulu rüyası oldu.
Bakınız; yarım asırdır AB’nin kapısında bekletiliyoruz. Şeref ve haysiyetimizle oynarcasına oyaladıkça oyalıyorlar. Bilmeliyiz ki bir yarım asır daha beklesek bile bizi almazlar; almayacaklar.
Aynı Avrupalı, kendimiz olduğumuz saffet dönemlerimizde üzengimizi öpmekle şerefyap oluyordu.
Asrın mütefekkirinin ifade ettiği gibi; ‘O irtifa, o yükseklik çıkılmaz bir nokta mıydı, bilmem lakin bu inhitat, bu çöküş, inilmez bir kuyu gibidir!’
Doğu’dan gelip sürekli Batı istikametinde yol aldık; asırlar boyu Batı’yı mesken tutmamıza rağmen, Batı’nın dümen suyuna girmeden, kendimiz olarak yaşadık.
Gerilemenin şaşkınlığıyla giriştiğimiz arayışlarda kantarın topuzunu kaçırdık; körü körüne Batı’ya teslim olduk ve gerçek yüzünü bilmediğimiz Batılılık uğruna kendimizi ve bizi biz yapan değerlerimizi inkâr ettik.
Böylece ne Batılı olabildik ve ne de Doğulu kalabildik; renksiz, şahsiyetsiz, bulamaç bir tip olup çıktık. Oysaki Batı, birçok değerini bizden alarak ileri gitmiş ve seçkinleşmişti.
Batı’nın bize biçtiği kefenle suni teneffüsle yaşadık ne oldurulduk, ne öldürüldük!
Zora düştüğümüz zamanlarda Batı’nın gerçek yüzünü kaç kez görmüş olmamıza rağmen celladına âşık olma halimiz (zira vesayetle ve FETÖ tipi yapılandırmayla gözlerimizi kör etmişlerdi) bizi bir türlü titretip kendimize getirmedi.
Şairin (N. Fazıl) ifade ettiği gibi; ‘Neden sonra, etrafımızdaki korkunç yalnızlığın farkına vardık’ ve tabir caizse dibe vurarak yükselişe geçtik (FETÖ’nün gerçek yüzünün ortaya çıkışı ve 15 Temmuz 2016 şahlanışı).
Yine şairin işaretiyle; ‘Her meselenin başı olan bütün mesele...’ önümüzde duruyor. Bütün bunlardan sonra yolumuza nasıl devam edebiliriz? Kendimiz olarak başa oynayarak mı? Başkası olmaya çalışarak sürünerek mi?
Paylaş