Paylaş
Bu camiye, ‘Cumhuriyet Camisi’ adı verileceği bildirilmişti, ama sonradan alınan bir kararla Eski Diyanet İşleri başkanlarından Ahmet Hamdi Akseki’nin adı verildi.
CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes bu konuda Başbakan Erdoğan’a sorular yöneltiyor:
“Camiye neden Ahmet Hamdi Akseki adı verilmiştir? Akseki’nin, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan ‘Batınilerin ve Karmatilerin İçyüzü’ adlı yazılı bir eseri var mıdır? Akseki’nin bu eserinin, “Gizli tarikatlar nasıl başladı?’ adlı önsözünde Alevi yurttaşlarımız, ‘Mülhid’ (dinden çıkan, dinsiz, kâfir, imansız, ahrete inanmayan) olmakla suçlamış mıdır? Yazısında, Cumhuriyet’in bir bölümünü ‘Kürdistan’ olarak tanımlamış mıdır?
Toplumun geniş bir kesimini rahatsız edecek görüşleri ile tanınan Ahmet Hamdi Akseki’nin ismi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanında bulunan bir camiye sehven mi verilmiştir? Sehven verildi ise bu caminin adı ‘Cumhuriyet Camisi’ olarak değiştirilecek midir?”
3’üncü köprüye adı verilen Yavuz Sultan Selim’in kulağındaki küpesi ne anlama geliyor? Küpenin sağ veya sol kulağa takılmasının bir anlamı var mıdır? Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir açıklama yapabilir mi? G.G.
Kıyafet Yasası’nı ihlal mi
3’üncü köprünün temel atma törenine, dini kıyafetiyle katılan İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran, din adamları Kıyafet Yasası’nı ihlal etmiştir. 1924 yılında Diyanet İşleri Kuruluş Kanunu’yla, sadece Diyanet İşleri Başkanı her yerde dini kıyafeti giyebilecek, diğer din adamları ise sadece camilerde, namaz sırasında dini kıyafetleri giyebileceklerdi. Bu yasa veya gelenek, önceki güne kadar tüm Cumhuriyet hükümetlerince korunmuştu. Olay, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın huzurunda gerçekleşmiştir. Gazete ve TV’lerden verilmek istenen mesaj bellidir. Protokolda 1. sıra din adamlarının olacaktır. Devlet adamlarımızın hayranı olduğu Suudi Arabistan’da, böyle bir uygulama yoktur. Sadece isimsiz birisi, Kuran-ı Kerim okur. Yakında o da olur gibi geliyor. Bu tip yarı dini törenler, sonradan Ortodoks olmuş Rusya’da görülmektedir. Patrik ve Putin yan yana...
Aslan ÖZMEN
Gezi direnişi
TAKSİM Gezi Parkı alanında büyük bir sivil toplum direnişi gerçekleşiyor.
Rantçılara ve yağmacılara karşı beton işgali altındaki İstanbul’u savunuyorlar.
Kentliler, kentin yapılanmasında bire bir katılımcı olmak istiyorlar. Bu kolektif bir kent hakkı. Direnişçiler diyor ki:
“Elimizden alınmak istenen kentin en önemli kamusal parklarından Gezi Parkı için direnişi ve muhalefeti başlatmışken, bu muhalefeti 3’üncü köprü, 3. havalimanı, Kanal, 2 Şehir gibi kent-kırım projelerine, HES’ler, barajlar, termik santrallar gibi doga-kırım projelerine, Haydarpaşa, Galataport, Boynuzlu köprü (Kadir Topbaş’ın) ve siluet düşmanı gökdelenler gibi tarih ve kültür-kırım projelerine karşı da örebilmeliyiz.
Yetmez, mahalle mücadelelerimizi de Gezi direnişine eklemleyip bütünleştirmeli, yaygınlaştırmalı, mahallelerin ‘Yerinde Kalma Hakkı’nı bir Kent Hakkı olarak gündeme getirmeliyiz. Gelin demokrasiyi Gezi Parkı’ndan örelim.”
Spor mu, mangal kokusu mu
KARTAL’da oturuyorum. Sahil yolu ve çevresindeki yürüyüş/spor alanları bizim ve bu sahil şeridinde oturan tüm insanların rahatlayabileceği, spor yapabileceği, gezebileceği, nefes alabileceği tek yer.
Fakat havaların ısınması ile eskiden genelde hafta sonları olan fakat artık her gün takriben 17.00’den 23.00’e kadar devam eden mangal muhabbetleri nedeniyle artık spor yapmayı ve rahatlamayı bırakın, yürürken neredeye nefes alamaz, dumandan birbirimizi bile göremez hale geldik. Konuyu daha önce İBB Beyaz Masa’ya bildirmiş olmamıza rağmen kendilerinden almış olduğumuz cevap “Beton zeminde yakılması koşulu ile herhangi bir yasak olmadığı yönündedir”.
Aydos/Ümraniye/Taşdelen/Çavuşbaşı vs. gibi daha önceden piknik amacıyla belirlenmiş ve gerekli altyapısı hazırlanmış birçok piknik alanı mevcut iken, yapılış amacı piknik ve mangal olmayan sahil yolu, vatandaşlarımız tarafından nerdeyse işgal edilmiş durumdadır.
Bu konuyu dile getirdiğimizde ise anlayış yerine aksine tepki ile karsılaşıyoruz.
Sayenizde belki sesimizi duyan olur.
Kerim KORCAN
Biliyor musunuz
KOSOVA’da Türk Aydınlar Ocakları’nın şûrasının dün başladığını, Balkan dünyasındaki Türk ve Müslümanlara yönelik insan hakları ihlalleri, ekonomik sorunlar, gelecekle ilgili endişeler yanında Balkanların ne şekilde şekillendirileceği gibi konuların görüşüldüğü toplantıya Türkiye’den 200’e yakın akademisyenin katıldığını, bu arada heyet üyelerini Kosova Türk Demokratik Partisi Genel Başkanı ve Kamu Düzeni Bakanı Mahir Yağcılar’in kabul ettiğini... ? RUMELİ Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin pazar günü Haliç Kongre Merkezi’nde yapılacak genel kurulunda genel başkanlığına Metin Halas’ın aday olacağını, bir tarikat grubunun da Av. Burak Kemal Tanrısever’i çıkarmak istediğini... ? BORNOVA Belediyesi ve İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin
düzenledikleri bugün 16.00’da yapılacak ‘Felsefe-Siyaset-İletişim için Etik Konferansı’nda Haluk Şahin, Tunçtan Baltacıoğlu ve Serdar Taşçı’nın konuşacağını (Yer: Bornova Uğur Mumcu Kültür Merkezi)
Bulgaristan’da yeni hükümette Türk partisi HÖH’den üç bakan yeraldı
BULGARISTAN’da 12 Mayıs’ta yapılan erken seçimle yenilenen parlamentoda yapılan oylamada, Oreşarski’nin sunduğu teknokrat hükümet, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) desteğiyle güvenoyu aldı.
Güven oylamasında Oreşarski hükümeti lehte 120 oy alırken, önceki dönemde tek başına iktidarda olan ve parlamentodaki en büyük gruba sahip Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin Vatandaşlar (GERB) partisinin 97 milletvekili aleyhte oy kullandı. ATAKA’nın 36 milletvekili ise oylamaya katılmadı.
Bulgaristan anayasasına göre 121 milletvekiliyle toplantı yeter sayısı sağlanırken, güvenoyu için oturuma katılanların salt çoğunluğu aranıyor.
Sosyalist lider Oreşarski’nin başbakan seçilmesiyle Bulgaristan’da Şubat’tan beri süren siyasi kriz de aşılmış oldu.
Eski Başbakan Boyko Borisov’un partisi GERB, 12 Mayıs’ta seçimlerinden birinci parti çıkmıştı. Ancak hiçbir parti, muhafazakar liderle koalisyon hükümeti kurmaya yanaşmamıştı.
Eski Maliye Bakanı Oreşarski’yi başbakan adaylığına gösteren BSP’nin lideri Sergey Stanişev, parlamento genel kurulunda oylamanın ardından yaptığı konuşmada, “Oreşarski fırtınalı denizde, delik deşik edilmiş, yelkenleri yırtık, dümeni arızalı bir gemiye biniyor. Umarım bu gemiyi tamir eder, sakin sulara doğru götürür” ifadelerini kullandı.
HÖH lideri Lütvi Mestan da hükümete başarılar dilerken, “Borisov’un partisi GERB’i canavara dönüştürdüğünü ve şimdi bu canavarın Borisov’u parçalamaya hazır olduğunu” savundu. Bulgaristan’ın tek umudunun istikrarlı bir hükümete kavuşmak olduğunu söyleyen Mestan, “Zor günlerde çalışacak bu hükümete 100 gün değil, 100 saniyelik tolerans bile verilmeyecektir. Ancak yeni bir erken seçim ülke ekonomisini tamamen çökertebilir” dedi.
ATAKA lideri Siderov ise konuşmasında eski Başbakan Borisov’u hedef alarak, GERB’in Türkiye’nin isteklerine uygun politika yapmaya çalıştığını iddia etti. Siderov, Borisov’un sağ kolu olarak bilinen eski İçişleri Bakanı Tzvetan Tzvetanov’u, Ak Parti kurultayına katılarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın politikasına destek vermekle suçladı.
Yeni kabinede, HÖH’ten Hasan Ademov (Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanı), İskra Mihaylova (Çevre Bakanı) ve Miryana Georgieva (Gençlik ve Spor Bakanı) yeraldı.
CHP, TSK’ya makyaj mı yapıyor!
CHP, Silahlı Kuvvetler ile ilgili bazı kanunlarda değişiklik yapmak üzere kanun teklifi hazırlamış ve imzaya açmış, 1111 sayılı Askerlik Kanunu, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ve 211 sayılı İç Hizmet Kanununda değişiklikler öneriyorlar. Gerekçeleri de basına yansıdığı kadar ile kısaca ve mealen, silahlı bürokrasiyi demokratik standartlara uygun bir konumda yeniden düzenlemek... Değişiklik önerilen maddeler önemli olsa da, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yasal düzenlemelerinde bulunan en hayati maddeye dokun(a)muyor. 211 sayılı İç Hizmet Kanunu, Umumi Vazifeler başlıklı madde 35 ile, Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifelerini; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumak olarak tayin ediyor. 211 sayılı Kanun 35’nci maddesi, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Anayasal düzeni korumak ve kollamak konusunda görevli kılıyor. Bu madde,bu güne kadar bütün anti demokratik müdahalelerin yasal gerekçesini oluşturdu. Pozitif hukuk böyle olmasına rağmen, bu zamana kadar bu madde ile ilgili bir tasarrufta bulunan olmadı.
Bu madde, İç Hizmet Kanunu’nda yerini koruyacak olursa, diğer değişikliklerin demokratik makyajlar olmaktan öteye geçmesi mümkün olmaz. TSK’nın şimdiki komuta kademesi, Anayasa ile düzenlenmiş Türkiye Cumhuriyetini kollama ve koruma görevini, iktidarı kollama ve koruma görevi olarak anlıyor olabilirler ama, yarın, bir zihniyet değişikliği halinde aynı sorunlar ile karşılaşma tehlikesi ortya çıkabilir. İktidar, TSK ile uyum içinde olma nedeni ile bu sorunları artık gündeminden çıkarmış olabilir ama CHP’nin demokratikleşme taleplerinin taklite değil esasa etkili düzenlemeler olması gerekmektedir.
S. Ö.
Paylaş