Paylaş
Sizin de yazınızda bahsettiğiniz planlamada 20 yıl sonrası için tahmin edilen İstanbul nüfusunun yer bulunamayan 4-5 milyonu için hedef Trakya... Trakya Bölgesi'nde yapılan Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı'na göre ise gelecek 20 yılda Trakya’nın kaldırabileceği nüfus 1 milyon dolayında. Ve İstanbul’a 'Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz' deyişinde olduğu gibi bir olanak sunuluyor. Trakya Kalkınma Birliği (TRAKAP) Yönetimi tüm uyarılara karşın Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ 1/25.000 Çevre Düzeni Planlarının yapımını İMP’ye yaptırmaya karar veriyor. Hem de yapılmış olan ihale iptal edilerek. Yani kurda kuzu teslim ediliyor.
Bunun sonucu açıkça belli. Tekirdağ/Çorlu batıdaki Kocaeli olacak. Güçlü bir deniz, kara ve demiryolu bağlantısı ile İstanbul’a bağlanacak. Ve tüm sahil yoğun bir yapılaşmaya sahne olacak. Yeni Dilovaları oluşacak. İstanbul’un sorun yaratacak artı nüfusu ve işlevleri Trakya’ya aktarılacak. Bu kararın sorumluluğu başta Birlik Başkanı, Edirne Valisi Nusret Miroğlu olmak üzere üç ilin valisi ile Tekirdağ Belediye Başkanı'nda... Ancak Lüleburgaz Belediye Başkanı’nın da bu konunun bayraktarlığını yapması üzücü. Böylece bir yandan İstanbul'un 'rahatlaması' sağlanırken, bir yandan da Trakya’nın AKP’lileştirilmesinde önemli bir aşama aşılacak.
Namık Kemal DÖLENEKEN-Şehir Plancısı, Edirne Belediyesi Meclis Üyesi
Konya-Karaman ovası can çekişiyor
Pancar mı sulayalım bisküvi mi üretelim
YALNIZ Trakya mı?
Konya-Karaman ovası can çekişiyor. Türkiye'de bisküvi üretiminin %60'ı Karaman'da yapılmakta.... Bu fabrikalar yeraltı sularını çekip kullanmaktadır.
DSİ yeraltı sularını çekip pancar sulamak için satmaktadır. Bundan 20 sene evvel bir metrede çıkan yeraltı suları, şimdi 40-50 metrede veya daha derinden çekilmekte veya bu kuyular kurumaktadır. Karaman'da yakında içme suyu bulunmayacak. Temiz yeraltı suları talan edilmektedir.
Belediyelere, Çevre ve Orman Bakanlığı'na yazdığımız yazılara cevap dahi alamıyoruz.
10 lira kazanan şirketler çevreye 10 bin lira hasar veriyor.
Mustafa CANKURT
GÜNÜN SÖZÜ
"Başbakan'ın AKBİL davasından aklanması gerekiyor. Yani Akbil'in 'ak'ı, AK Parti'nin 'ak'ıyla karışırsa, sizlere yazık olur. O gün 2.5 trilyon, bugün 14 trilyon. Bu fezleke Meclis Başkanlığı'nda duruyor.
(CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek)
Su tasarrufu yapmayı unutma!
Kemanın sesi
SU konusunda Habertürk'te geçen pazar akşamı 'yırtınmanızı' ve 'uyarılarınızı' ilgi ile izledim. 2005 yılı çıkan bir yönetmenlik ile doğal kaynak suları dışında yeraltı sularının da ambalajlanıp satışına olanak tanındı.
Sizi izlerken Niğde-Bor'da anlatılan bir olay aklıma geldi
Bor'da Osmanlı döneminde meşhur Hacı Yaldır varmış. Akıllı ama aklını olumsuzluklarda kullanırmış. Bir gece zifiri karanlıkta bir dükkanı soyacak. Testere ile kilidi kesmeye çalışıyor. O sırada oradan geçen bir karaltıyı görmüş; "Rastgele... Hayrola hacı ne yapıyorsun" diye sormuş.
Hacı Yaldır soğukkanlılıkla, "Keman çalarım" karşılığını vermiş.
"Hani sesi gelmiyor" diye üsteleyince eklemiş:
- Sen var bi hele git sabaha sesi duyarsın.
Biz de kemanın sesini bu gidişle her alanda sabaha duyacağız.
Ö.Fethi GÜRER
Mesaj Panosu
- AMSTERDAM'a yolu düşeceklere Magna Plaza’nın hemen karşısındaki kilisede 15.4.2007’ye kadar açık kalacak olan 'İstanbul The City and the Sultan' sergisini gezmelerini tavsiye ederim. Türk-İslam Tarihi Müzesi, Topkapı Sarayı, Sakıp Sabancı ve Sadberk Hanım müzelerinden getirilen eserlerle hazırlanan sergiyi büyük bir keyifle gezdim. Yoğun ilgiden de gurur duydum. Şehrin her yerinde de sergi ilanları vardı. Organizasyonda emeği geçen herkese teşekkürler.
Aslı Bozbey AKALIN
Erdoğan-Sözen polemiği: Baraj-regülatörlerin temelini kim attı
ÇATALCA'nın iki dönem önceki Belediye Başkanı Fırat Aykut arıyor.
"Başbakanın baraj dediği şeyler regülatördür. Bunlarda çok az su bulunur, çünkü suyu hemen aktarır. Istranca barajlarını ilk projelendiren Nurettin Sözen'dir, daha sonra mevcut projeyi Tayyip Erdoğan devam ettirdi. Nitekim, ilçe sınırlarımız içinde olan bunlardan ilkinin açılışı Erbakan'ın Başbakanlığı döneminde oldu. Hatta törende Erdoğan benim de konuşmamı istedi, konuştum kutladım. Gelin görün bunlar baraj mı, değil mi? Bu, sekiz-on ağaç dikip sonra da orman kurduk, demek gibi bir şey oluyor... Bu bakımdan regülatörle göleti ayırmak lazım."
İSKİ ve Yuvacık barajı ile ilgili iddialar CHP'nin yumuşak karnı... Başbakan
Yuvacık barajını gündeme getirirken, "Istranca dağlarındaki barajları ben yaptım" dedi. Buna Sözen müdahale etti, "Onlar baraj değil, regülatör" dedi.
Erdoğan buna "Dürüst hareket et. Temelini de ben attım, ihalesini de ben yaptım" dedi. Sözen buna karşılık "Erdal İnönü ile birlikte temelini ben attım" diye israr etti.
Böyle bir tartışma ancak karakolda bitirilebilir.
Gerçekleri biz ortaya koymaya çalışalım:
Bu projeler ta 1980 öncesinde CHP'li Belediye Başkanı Aytekin Kotil döneminde hazırlandı... Çünkü İstanbul'a en yakın yer olarak Kırklareli sınırları içinde ormanlık Istranca'dan veya Bolu'daki Melen'den su getirilebilir.
Bunlar DSİ'nin yıllar önce yaptığı ve raporladığı tespitleri.
IMF'NİN TALİMATLARI UNUTULMASIN
(Bu arada hatırlatalım... CHP'nin hazırladığı bir çok projeyi RP doğru bir şekilde yürüttü... Su projeleriyle ilgili yatırımlar, RP/Erdoğan döneminde de sürdürülürken, Ecevit iktidarı döneminde Kemal Derviş'in imzaladığı IMF 'talimatları' da bugün Erdoğan hükümeti tarafından aynen uygulandığının altını çizmek gerekmiyor mu?)
Nitekim, CHP'nin bu konudaki çalışmalarının ilk adımı, Sözen'in dediği gibi Erdal İnönü'nün de bulunduğu törenle atılıyor. Bu tür bilgiler o günkü gazete sayfalarında yeralıyor. İSKİ eski Genel Müdürü Ergun Göknel'e de sorduk bu soruyu.
"Biz başlattık önce... Sazlıdere, Istranca derelerindeki suyu regülatörlerle Terkos'a getirecektik. İstimlakleri yaptık, regülatörü yaptık, boruları döşedik. Benim hatırladığım yarıdan fazlası bitmişti... Daha sonra Tayyip Bey göreve geldi" anımsatmasını yapıyor.
İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur'a "Baraj nedir, gölet, regülatör nedir?" diye sorduk. Çodur, bir yerin 'baraj' sayılabilmesi için iki koşul bulunduğunu anlattı:
"1- Dünya Barajlar Birliği'nin (Büyük Barajlar Komisyonu-ICOLD) tarifine göre, bir tesisin baraj olabilmesi için dolgu yüksekliğinin 15 metre ve daha yüksek olması lazımdır. Bu bir barajdır, içindeki su miktarı ne olursa olsun...
2- Eğer bir barajın içindeki toplam su 3 milyon metreküp ve üzerindeyse barajdır.
Bunun dışındakiler 'gölet' sınıfına girer.
Regülatör suyun yönünü değiştiren kapak ve beton su yapılarıdır.
Istranca'ya regülatör demek olmaz. Çünkü bütün su yapılarının yüksekliği 15 metrenin üzerindedir.
Düşünün sadece Pabuçdere Barajı’nın su toplama rezervuar 60 milyon metreküptür; yani Yuvacık barajından (50 milyon M3) daha büyüktür. Tabii ki barajdır."
'HANGİ BARAJLAR'
İSKİ Genel Müdürü Çodur'a bunların isimlerini istiyoruz.
Sayıyor:
"Büyükdere (Çilingozdere): Yıllık verimi 28.3 m3.
Pabuçdere: Yıllık verimi 62.0 milyon m3
Kazandere: Yıllık verimi 100 milyon m3
Düzdere: Yıllık verimi 4.5 milyon m3
Kuzuludere: Yıllık verimi 11.3 milyon m3
Sultanbahçedere: Yıllık verimi 19.4 milyon m3
Elmalıdere: Yıllık verimi 11.6 milyon m3
Bunlardan Büyükdere'nin (yüksekliği 11.5 m.), Düzdere (yüksekliği 11 m.) ile Elmalıdere'nin (yüksekliği 5.5 m.) olduğundan gölet sınıfına giriyorlar.
Kazandere ile Pabuçdere'nin su toplama hacimleri bir tünelle birbirlerine bağlıdır."
BAŞBAKANA GÖRE HANGİSİ
Başbakan konuşmasında, Büyükdere ve Düzdere'yi 'baraj' olarak nitelendirmesine rağmen, Çodur'un anlattığı ikinci 'koşul'daki yüksekliğine göre 'gölet', ilk koşuldakine göre ise 'baraj' oldukları ortaya çıkıyor.
Çodur da bunların 'gölet' sayılamayacağını savunurken, "Sözen döneminde hizmete sokulan baraj yoktur" diye de ekliyor. "Ancak" diyerek devam ediyor:
"Bunlar üçü, ihalesiz ve yüzde 5 zamlı olarak STFA'ya verilmişti. Örneğin, yapımı 100 liraya sözleşmeye bağlanmış, ödeme yaparken 105 lira verilmiş..."
Biz geldikten sonra Düzdere, Kuzuludere ve Çilingoz'u bitirdik. Kalan dört barajı, ihale yoluyla yüzde 19 tenzilatla yaptırdık. İki aşamada da devreye soktuk."
ÇODUR CANLI YAYINDA
Bu arada bizim Habertürk'te pazar akşamı 'Basın Kulübü' programına Trakya yeraltı sularının gittikçe tükenmekte olduğunu ve Istranca derelerinin İstanbul'a akıtılmasıyla ormanların kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalacağını ve yeraltı sularının kaynaklarının kuruduğu yolundaki görüşümüz üzerine programa İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur da katılmıştı.
BAŞBAKAN, YUVACIK PROGRAMINI İZLEMİŞ
Dün kendisiyle konuşurken Çodur, şunları anlattı:
"Programı izleyen Sayın Başbakan ertesi gün beni aradı. 'Istranca'yı niye savunmadın?' diye sordu. Evet, o sırada soruları tam anlayamadığım için ve sözü de uzatmamak için fazla konuşamadım. Programın bandını daha sonra izledim; Başbakan haklı... Ancak soruyu tam algılamış olsaydım, size bugün söylediğim gibi anlatırdım. Çünkü bu projeyi biz yaptık, doğru işler yaptık."
Çodur bir başka saptama yapıyor:
"Eski İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel'in hakkını yememek lazım. Istranca projesi doğru bir projedir."
BULGARİSTAN'LA ORTAK BARAJ
Melih Meriç'in yönettiği bu programda dile getirdiğimiz Bulgaristan'ın Meriç, Arda ve Tunca nehirleri sularının boşa aktığını veya Türkiye topraklarında felakete yol açtığını anlatarak, bu suların İstanbul'a kazandırılması konusunda yaptığımız öneri üzerine de Başbakan, Çodur'a şunları söylemiş:
"Bu konu gündemimizde... Ancak devletlerarası bir konu... Yüzde 70'i bizim tarafta yüzde 30'u Bulgaristan topraklarında kalacak ortak bir baraj yapma çalışmamız var. Bu konuda bir de anlaşma yapacağız."
Tabii bu konu DSİ'nin işi.... Bu çalışmanın mutlaka hızlandırılması gerekiyor.
Dileriz geçen yılki İpsala-Uzunköprü ovalarında meydana gelen felaket bundan sonra yaşanmaz.
SİVAS-SİİRT ADAYLIĞI
Bugün Sivas Milletvekili olan 1989-1994 döneminin Belediye Başkanı Nurettin Sözen, Başbakanla olan tartışmasında acaba kendisini yeterince anlatabildi mi?
Bize göre hayır.
Zaten en yakın dostları bile "Hiddetten anlatamıyor. Ancak ona kimse hırsız uğursuz diyemez" diyorlar.
(Bir okurumuz hatırlattı dün... Başbakan, İstanbul Belediye Başkanlığı yapan selefi Sözen'in niye İstanbul'dan değil de Sivas'tan aday gösterildiğini sordu... O zaman kendisine de, niye Siirt'ten aday oldun diye sorarlar.)
Başbakan çok iyi bir hatip; siyaseti de biliyor.
CHP, 'Ali Dibo'lar dedikçe Erdoğan hemen İSKİ ve Yuvacık konularını gündeme getiriyor.
ANAP'lı Şişli Belediye Başkanı Gülay Atığ'ın yolsuzlukları gündeme geldiğinde "İSKİ'yi iskileyenler, Şişli'yi şişleyenler" diye konuşuyordu.
Baykal, "Başbakanın, 'en büyük Ali Dibo Yuvacık Barajı"dır demesine tepki göstererek, "Hiç tereddüt etmeyin, dokunulmazlığını (Sefa Sirmen) kaldırın, kaldırmazsanız namertsiniz" diyor.
Bu arada kürsüdeki Erdoğan'ın, oturduğu yerden kendisine müdahale eden Nurettin Sözen ile tartışırken, kullandığı "doğru konuş, dürüst hareket et" gibi siyasette pek alışılmadık ağır ifadeleri dikkat çekiyor.
Bunlar pek hoş şeyler değil; Sözen'in arka sıralardan sert karşılığı da...
Hırçınlıklar her ikisine de yakışmadı; bu konuda bir çok eleştiri geldi bize.
SÖZEN NELER YAPTI
Acaba, Başbakan, 'olumsuzlukları', 'olumlu' göstermekte 'iyi' bir siyasetçi olduğunu mu göstermeye çalışıyor?
Sözen ise, 'olumlu' işlerini ifade etmekte zorlanıyor.
Kendisinin görevden aldığı eski İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel dahi bunu dün açıkca ifade etti.
"Sayın Sözen, o zaman projelendirdiğimiz ve yaptığımız işleri yeterince anlatamıyor."
Sözen ile Erdoğan arasında böylesi bir tartışma yaşanmamıştı.
1994'de görev devir-tesliminde samimi bir ortam içinde el sıkışmışlar, o günkü rakamlarla belediyenin kasasında Erdoğan yönetimine '50 milyar lira' (Seçimden bir hafta önce yani 20 mart 1994'da 1 dolar 26.200 TL; yaklaşık 2 milyon dolar) bıraktığını söylemişti Sözen...
ALBAYRAKLAR’A VERDİ
Erdoğan ise "Metro işinde, 80 milyon dolarlık hakediş vardı. Ödediğin para 50 milyon dolar... 30 milyon doları ödemediğin için müteahhitler işi bıraktı. Biz geldik 600 milyon dolara malolan metroyu tamamladık... Ayıptır yaa ayıptır" diyor.
(Hatırlatalım... Sözen, 9 km'lik Taksim-4. Levent hattının 7 kilometresini bitirmiş, bu arada en önemli iş olan elektrifikasyon ihalesine çıkmıştı. Ancak seçim dönemi geldiğinde tekliflerin bulunduğu ihale zarflarını açmadan Erdoğan'a devretti. Bu onun etik bir anlayışı idi. Ancak Erdoğan, Siemens firmasının kazandığı bu ihaleyi iptal etti, yeniden ihaleye çıktı ve elektrifikasyon işini Fransız firması Cegelec ile kendisine yakın olan Albayrak ve Cengiz İnşaat'tan oluşan konsorsiyumuna verdi.)
Burada bir gerçeğin altını çizelim...
Erdoğan'ın kendi döneminde İstanbul'a kazandırdığı yeni bir vizyon yok.
Daha doğrusu uluslararası çapta yeni bir proje ihalesi...
Kim itiraz ederse etsin, İstanbul'da 'zihniyet devrimi'ni yaratan Prof. Sözen'dir.
SÖZEN'İN ULUSLARARASI PROJELERİ
Bunların ne olduğunu anımsadığımız kadarıyla ortaya koyalım.
- Ekonomik olarak karar verilmesi çok zor olan metro yapımına başlaması... Büyükşehir, bugün metronun yapım işini hükümete bırakmak istiyor.
- (Dalan'ın Aksaray-Otogar arasındaki 'metro' diye tanımladığı sistemden sonra) Sirkeci-Topkapı-Zeytinburnu arasındaki raylı sistem (tramvay) projesi.
- Dalan döneminden kalan Darlık barajının bitirilmesi.
- İstanbul'a, ilk kez Kemerburgaz'da çöp arıtma tesisleri kurulması.
- İstanbul'a doğalgaz getirilmesi ve konutlara dağıtılması.
- Dalan'dan kalan Haliç'in temizlenmesi ve Dünya Bankası kredisiyla Kuzey ve Güney Haliç kollektörlerinin yapımının başlaması... Ne yazık ki ilk baştan kimyasal arıtmayı da içeren bu arıtmalar daha sonradan basit bir yöntem olan fiziki arıtmaya dönüştürüldü. Bu arada baştaki projede Riva'da yapılması gereken arıtma tesisi, Kadıköy'de çok önemli bir mekan olan Mühürdar sahiline kuruldu. Küçükçekmece gölünün dip tarafında yapılması gereken arıtma tesisi de, gölün denizle birleştiği alana yapıldı. Yani Erdoğan döneminde arıtmalar sahillerde gözönüne kuruldu!
- Kadıköy yakasında sahil yolunun açılması... Bunu ilk önce Kotil başlatmıştı... Dalan ve Sözen de sürdürdü.
- İstanbul için çok önemli bir girişim olan Kazlıçeşme'deki deri fabrikalarının yıkılması, buraların temizlenmesi... Erdoğan'dan, Ali Müfit Gürtuna ve Kadir Topbaş'a kadar uzanan 12 yıllık süreçte Kazlıçeşme için ciddi bir proje hazırlanamadı. Bugün bir bölümü, otopark olarak kullanılan Kazlıçeşme, AKP'nin en büyük mitinglerini yaptığı yer olarak biliniyor. (Hiçbir iktidar burasını park yapmayı düşünmedi, yakında bu yerin ranta kurban gideceğini biliniz.)
- İstanbul'da ilk kez yaya bölgeleri açıldı; Beyoğlu, Bahariye ve Kumkapı'da...
- Spor Sergi Salonu Kongre salonuna dönüştürmek... Erdoğan, "Benim dönemimde Kültür Bakanlığı'na devredilmek suretiyle Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmıştır" diyor. Sözen "Hayır sen açmadın, ben açtım" diye itiraz ediyor.
- Sözen, Dalan'ın, İsmet Acar'ın kurduğu kooperatife yaptırdığı Uyum Yapı Kooperatifi'ndeki kaçak yerleri yıktı... Taksim Oteli'nin kaçak katlarını traşladı... Gökkafes'in yüksek katlarına karşı çıktı ama ANAP iktidarı sınırları Beyoğlu Belediyesi'nden Şişli (Gülay Atığ) sınırlarına kaçırdı.
Erdoğan da Gökkafes'e karşıydı; yıkma girişimlerinde başarılı olamadı, engellendi.
- Acar Sitesi'nin yapımı, Tayyip Erdoğan döneminde başladı.
- Büyükdere Caddesi'nde gökdelenlerin yapımına bu cadde bu kadar yoğunluğu taşıyamayacağı için karşı çıktı, 5 yıl hiç kimseye izin vermedi.
Ancak, İşbankası, Sabancı, Kanyon, Metrocity ve Tekfen'e ait gökdelenlerin yapımı daha sonra gerçekleştirildi. Bugün buradaki yoğunluktan ötürü trafikte nasıl sıkıntı yaşandığı ortada.
- Adalara su götürme projesi Sözen döneminde hazırlandı. Bugün AKP "Adalara suyu biz etirdik" diye övünebiliyor.
Ali Müfit Gürtuna döneminde de, Erdoğan döneminden başlayan alt-üst geçit ve kavşak yatırımları alabildiğine sürdü. Bunların çoğu trafiğe bir çözüm getirmediği görülüyor.
Sadece müteahhitler kazandı.
Kadir Topbaş göreve geldi, İstanbul'a ilk proje olarak Mevlana ve Fatih heykelleri ile gündeme geldi, ancak sonra unutulup gitti. Galataport ve Levent'deki Dubai kuleleri yargıdan geri döndü.
Evet...
Yani sonuç olarak... Yiğiti öldür ama hakkını yeme diye bir söz vardır.
İSKİ konusunda CHP 1994 seçimlerinde bedel ödedi, İstanbul Belediye Başkanlığını kaybettiği gibi daha sonraki genel seçimlerde parlamento dışında kaldı.
Kim yolsuzluk, soysuzluk yaptıysa bedelini ödemelidir.
AKP iktidarı da...
AKP medyada geniş şekilde gündeme gelen Hatay, Sinop ve Çorum'daki 'Ali Dibo'ları, istifa eden Ağrı milletvekili Cemal Kaya olayını, Hatay Milletvekili Fuat Geçen ve Afyon Milletvekili Mahmut Koçak'ın ihraçları vs. gibi 'durumlar'ı hiç unutmasın... İstanbul'da dağıtılan 'imar rantları'nı da...
Aksi mantıkla siyaset olmaz. Yoksa Türkiye dünyada yapılan ölçümlerde yolsuzluk sıralamasında 'top 10'daki yerini korumaya devam eder, gider.
Çağdaş Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Gökçen Şenyiğit
dün bir açıklama yapmış; bir sözü yaşanan gelişmeleri anlamlı şekilde özetliyor:
"Muhalefet (eleştiri) saygıdeğerdir. Ancak akla uygun, ılımlı ve haklı sebeplere dayanmıyorsa, değersiz olur."
Karaburun'da hazine arazilerine büyük yağma
BİR yıl müddetle kaymakam dahi atanmayan İzmir Karaburun'da orman vasfını kaybetmiş binlerce dönüm arazide yağma büyük bir hızla yayılıyor.
Son 2-3 ay içinde Küçükbahçe-Salman ve Yayla köylerinde süren arazi yağması hızla kuzeye yöneldi. Bölge tamamen Ege Denizi'ne bakıyor, Sakız adası ile karşı karşıya tamamen bakir bir alan. Süper manzaraya sahip bu alanların yağması hemen durdurulmazsa milyarlarca dolar edecek arizi peşkeş çekilmiş olacak.
Arazi için devlet her türlü desteği veriyor, iş makineleri ile sürdürüyor, kredi veriyor, zeytin ağacı dikmelerini istiyor tam 5 yıl sonra da tapularını bedelsiz arazileri alanlara devrediyoR. Böyle bir yağma dünyada yok. Şu an bile tahsis alan bu sahipler hemen arazilerini büyük paralar karşılığında başkalarına satma hakkına sahipler ve el değişteremler başlamış durumda.
Ege Çevre ve Kültür Platformu'nun (EGE ÇEP) 16-17 aralık tarihlerinde Karaburun'da yapmış olduğu genişletilmiş bölge toplantısında konu geniş bir biçimde ortaya kondu. Kulaklarına inanmayan platform üyelerine Karaburun Belediye Başkanı Serdar Yasa otobüs tahsis ederek yağma ve talanı gözleri ile göre platform üyeleri, toptan isyan ettiler. Vatan sevgisi ile dolu üyelerin bir kısmının hırsından ağladığı görüldü. Üyeler korkunç yağma karşısında hep bir ağızdan yağmayı birisi durdursun dediler.
Biz Karaburunun bu kadar doğal bu kadar bakir bir yer olduğunu düşünmemiştik diyen üyeler deniz manzarasına hayran oldular. Uluslararası sulardan geçen dev feribotları ve balıkçı teknelerinin nasıl avlandıklarını kuşbakışı izlediler.
Karaburun'da balık çiftliklerinin denizleri sarması ile büyük bir kirlilik yaşayan ve EGEÇEP'in ana konusu olurken, karadan da hızla yayılan Hazine arazisi yağması halkı başta köylüleri isyan noktasına getirmiş. Tüm köylü yapılanlardan büyük rahatsızlık duyuyor. Tepeden gelen bedavacı komşularını hazmedecek durumda değil. Üstelik gelenler hazır su kuyularına el koymaya başlamış, yetmiyor yüzyıllardır duran hayvan ve insan patikalarını da dozerlerle sürüp hemen beton direkler ve tel örgülerle çeviriyorlar. Bu şartlar altında hayvancılık yapmakta imkansız hale gelmeye başladı.
Ayrıca Karaburun'da yeşim sermaye Narcisus isimli oteli de kapatıp yeni ismi ile Asya Oteli'ne dönüşmüş durumda. Tarikatların balık çiftliklerinin arkasında olduğunu bilmeyen kalmadı.
Çeşme'te 112 km2 alanın tartışıldığı bir ortamda, malesef binlerce dönüm arazi başta hükümet yanlısı Ülker'e bedelsiz verilmiştir.
Ümit BORA- Yarımada Çevre Platformu Kurucu ve Sözcüsü, EGEÇEP üyesi
Yılbaşı ve bayramda göz yaralamalarına dikkat
HER yıl yılbaşı ve bayrama denk gelen bu günlerde, çeşitli patlayıcı maddeler eğlence amacıyla kullanılmaktadır. Öte yandan bu patlayıcıların dikkatsiz kullanımı sonucu ağır göz yaralanmaları, kalıcı işitme kayıpları ve ağır el yanıkları oluşmaktadır. Çoğunluğu çocuk olan bu yaralıların, daha yaşamlarının başında görme veya işitme özürlü hale gelip sakat kalmaları, kem kendileri, hem de aileleri için bir acı kaynağı olmaktadır. Her yıl olduğu gibi 2007 yılına girerken de derneğimiz, aşağıdaki çok önemli uyarıları anne ve babalara, halkımıza duyurmaktadır. Çünkü hekimlerin ilk görevi hastaların acılarını dindirmektir. Bir önemli görevi de olası acı verebilecek durumlara karşı önleyici uyarıları ve hatırlatmaları zamanında yapmaktır. Aşağıda bildirilen koruyucu önlemlerin uygulanmasında hekimlerin yanında, anne ve babalara, okullarda öğretmenlere ve yazılı ve sözlü basın ve yayın organlarına görev düşmektedir.
1- Körlüğe kadar götüren en kötü yaralanmalar, fişek, maytap, torpil, raket gibi patlayıcı maddelerle olmaktadır. Bu tür fişekleri kullanırken alacağınız önlemler:
Kapalı yerlerde kullanmayınız. Duvarlara çarpan fişekler geri gelerek gözü yaralar. Ayrıca oluşan zehirli gazlar solunum zorluğuna ve zehirlenmelere neden olur. Bu tür fişekleri yalnızca açık alanlarda kullanınız.
Patlayıcı fişekleri, torpilleri cam şişelerin içine koymayınız. Kırılan camlar saçma gibi yüzde ve gözde ağır yaralanmalara neden olur.
Kısa fitilli (Bozuk) fişek ve maytapları kullanmayanız. Daha elden atmaya fırsat vermeden patlama olacağı için ağır el ve yüz yanıkları, göz yaralanmaları oluşmaktadır.
2- En çok ve ağır göz yaralanmalarının görüldüğü gün 1. Ocak ve bayramın ikinci günüdür günüdür. 31 Aralık akşamı tam patlamayan fişek ve torpilleri arayan çocuklar, aslında ateşle oynamaktadırlar. Kısa fitilli ve fitili kopmuş bu fişekleri patlatmak için eline alan ve ateş yakan çocuk patlayıcıyı bu sırada yüze ve göze çok yakın tutmaktadır ve yaktıktan sonra da fırlatacak zamanı olmamaktadır. Böylece çok ağır el ve yüz yanıkları, körlüğe kadar götüren göz yaralanmaları (kimyasal yanıklar, göz içi kanamaları)olmaktadır.
Bu nedenle bu tür fişekleri kullanmadan önce kullanma kılavuzunu mutlaka okuyunuz. Yazılanları harfiyen uygulayınız.
- Anne ve babalar: Havai fişikler birer oyuncak değildir. Çocuklarınızın eline bu fişekleri vermeden önce onlara iyice bilgi veriniz. Olası tehlikelere karşı uyarınız.
- Dükkan sahipleri: Bu tür patlayıcıları çocuklara satmayınız. Satın alanlara da kullanma kılavuzunu okumalarını bir kez daha hatırlatınız.
3- Diğer bir ağır göz yaralanması çeşidi de, gazlı içecek şişelerini açarken aniden büyük bir güçle fırlayan mantarın veya tıpanın göze çarpması ile oluşan göz yaralanmalarıdır. Gözde ağır kanamalar, göz bebeğinin yuvarlıklığını kaybetmesi, göz merceğinin yerinden oynaması, ağ tabakanın yırtılması gibi ağır kalıcı hasarlar oluşur.
- Önlem: Bu tür şişeleri açarken şişenin ucunu odada hiç kimsenin olmadığı bir yöne eğik olarak çeviriniz veya şişenin tıpasını açarken üstününe bir havlu koyunuz ki tıpa fırlamasın. Şişenin ucunu kesinlikle şaka olsun diye arkadaşlarınıza doğru çevirmeyiniz veya kendi gözünüze doğru tutmayanız. Şişenin ucunu yakın bir duvara çevirmeyiniz. Duvardan çarpan tıpa geriye dönerek göze gelebilir.
4- Diğer sıkça görülen ve uzun süren rahatsızlıklara neden olan bir yaralanma çeşidi de çam ağaçlarının iğne yapraklarının göze değmesi, çarpması ile oluşur. Çam ağacını taşırken, yerleştirirken veya yanından geçerken, oynarken gerilen dalın boşalması ile yüze ve göze çarpma olmaktadır. İğne gibi olan çam yaprakları da bu sırada gözün saydam tabakasını çizer. Ayrıca yaprağın içindeki reçine türü kimyasal maddeler de göze değeceği için, uzun süre iyileşmeyen sık tekrarlayan sıyrıklar(erozyonlar) oluşur.
Çam ağacının yanında oyun oynamayınız.
5- Önemli bir yaralanma işitme organında gerçekleşir. Patlayıcıların çeşidine göre 2 metre uzaklıkta 190 dB şiddetine kadar ulaşan çok kısa süreli(Saniyenin 1/4'ü kadar) ses dalgaları oluşmaktadır. Bu kadar şiddetli ses dalgaları çok kısa sürdüğü için çevredekiler tarafından tehlikesizmiş gibi algılanmakta, ayrıca yılbaşının eğlence ortamında önlem almak gereği düşünülmediği için tekrar tekrar yeni torpiller patlatılmaktadır. Fakat bu şiddetli ses dalgaları kulak zarını kolaylıkla patlatabilir, iç kulağa çarparak işitme sinirine zarar verebilir ve hiç geçmeyen kalıcı çınlamalara, daha kötüsü sağırlığa neden olabilirler.
Önlem: Patlayıcı patlarken en az 5 metre veya daha uzağında durun. Daha iyisi kulaklarınızı patlama sırasında kapatın.
Eğer bütün bu önlemlere ve dikkatinize rağmen elde bir yanık, gözde bir yaralanma olmuşsa, kulakta işitme kaybı varsa veya çınlama duyuyorsanız, sabahı beklemeden hemen bir nöbetçi hekime muayeneye gidiniz.
Türk Oftalmoloji Derneği www.tod-net.org; www.gozsagligim.com
YİBOLAR ülkenin canıdır, kanıdır
YİBO'lar en değerli varlığımızdır. Oralardaki yetersiz ve olumsuzluklurı gidermek boynumuzun borcudur.
Aydın dostlarla, üst düzey eğitimli insanlarla bir aradayken onlara "YİBO" deseniz şaşkın şaşkın yüzünüze bakarlar. Açıklaması "Yatılı İlköğretim Bölge Okulu" dersiniz, "buralarda, çok çocuklu, parçalanmış, babasız ve yoksul kırsal kesim çocuklarımız barınıyor, besleniyor, eğitiliyor ve Türkiye'mize en başarılı yöneticiler, eğitimciler üretiyor" diye tamamlarsınız!
Türkiye'de tümden yatılı 301 YİBO 120 bine yakın çocuğumuz, devlet korumasında ve bin bir zorluk ve yetersizlik aşılarak okuyor.
İstanbul'da çok değerli bir yatılı okulda, babasız 835 genç eğitim görüyor ve öğretmen sayıları 120, bunların 11'i rehber, 20'si yalnızca yatakhanelerde görevli öğretmen.Ayrıca bir de psikiyatristleri bulunuyor.
Buna karşın 520 kapasiteli bir YİBO'muzun resmi 25 kadrosu var. Bunların ancak üçte biri asildir, diğerleri asker, sözleşmeli ve ek ücreti alan kadrolulara tamamlanır. Belletmen yoktur, öğretmenler gündüz çalışıp gece belletmen olurlar, yardımcı hizmetli yetersizdir.
Karalamak, yıkmak kolay; yapması zordur. Hepimiz YİBO iyileştirmelerine destek vermeliyiz.
ÇYDD Başkanı Prof. Türkan SAYLAN
Başbakan Erdoğan ve listezedeler partisi!
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Kasım 2006’da bir erken seçim yapmak için bir planının olduğu kulislerde çok konuşulmuştu. Bu plandan neden vazgeçildi? Başbakan Erdoğan, şimdi erken seçimden neden kaçıyor? Bu soruların cevabı 198 ve 78 rakamında yatıyor. Neden 198 ve 78?
Hatırlarsınız 1999’da erken seçim kararı alındıktan sonra partilerinde listeye giremeyen veya listedeki yerini beğenmeyen küskün milletvekilleri, TBMM’yi toplayıp seçim kararını iptal ettirmek ve yeni bir hükümet kurmak üzere harekete geçmişlerdi. O kararın alınmasını bugünkü Başbakan Erdoğan’ın 'hoca'sı ve eski Genel Başkanı Prof. Necmettin Erbakan da destekliyor ve TBMM’de oturumu Yasin Hatipoğlu yönetiyordu. Oylamaya geçildiğinde sonuç almak ve seçimi iptal ettirmek üzereyken zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun "Erken seçim yapılmalı seçimler iptal edilmemeli..." diyen açıklaması TBMM kulislerinde bomba gibi patlamış, kavga gürültü derken az bir oyla seçimlerin yapılmasına tekrar karar verilmişti. Yaşanan bu olay Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarının aklından hiç çıkmıyor.
Yapılacak bir milletvekili erken genel seçiminde 198 AKP milletvekilinin listede yer almayacağı veya seçilebilir yerlerde olmayacağı bugünlerde kulislerde en çok konuşulanların başında gelmektedir. Geçmiş yakın siyasi tarihimize bakarak liste zedelerin her birinin bir canlı bomba gibi olacağını yani 'Listezedeler Partisinin' neler yapabileceğini kestirmek mümkün.
Türk siyasetinde 276 sihirli bir rakamdır. 276’yı bulan iktidar ve hükümeti olur. Alınmış bir seçim kararını 276 milletvekili iptal eder ve yeni hükümet kurar istediklerini de Yüce Divan’ a bile gönderir.
Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında aşağıdaki iki olasılığı değerlendirmekte fayda var.
1- Erken seçim kararıyla boşlukta kalan 198 AKP milletvekili 155 kişilik CHP ile yeni bir hükümet kurarlar, Başbakan Erdoğan ve bazı bakanların dokunulmazlığını kaldırırlar, Yüce Divana’a gönderirler. Erken seçim kararı iptal edilir.
2- Veya yeni hükümet için ihtiyaç duyulan 276’nın eksiği 78 milletvekili diğer partilerin küskünleriyle tamamlanır ve Başbakan Erdoğan ile bazı bakanların dokunulmazlıkları kaldırılır, 'Yüce Divan' için düğmeye basılır. Erken seçim kararı iptal edilir.
Başbakan Erdoğan’ın sancısı ve korkusu burada yatıyor.
Bunu nereden çıkardın diyenlere işte delilim.
AKP, 9.6.2006 tarihli ve 2/818 sayılı TBMM İç Tüzük değişiklik teklifini hazırladı. TBMM’ye sundu. Bu teklif 103 madde olup gerekçeleriyle birlikte tam 50 sayfadır.
Bu teklifin 64. maddesinde; "Seçimlerin yenilenmesi kararı ancak savaş sebebiyle geri alınabilir" denilmektedir.
Bu ne demek listeye giremeyen milletvekillerinin önünün kesilmesi demektir.
AKP bu değişikliği TBMM’den bu güne kadar geçiremedi. İşte bu nedenle AKP, küskünlerden korktuğu için erken seçim kararı alamamaktadır.
Tevfik DİKER- Manisa eski Milletvekili
Paylaş