Paylaş
Dünya Müzik Günü ilk kez 1981 yılında Fransa’da kutlanmış ve kısa sürede birçok ülke tarafından benimsenmiştir. Amatör ve profesyonel müzisyenlerin sokak performanslarını cesaretlendirme ve herkes için her yerde ücretsiz müziğe ulaşılabilme gibi konulara odaklanılmıştır. Parklar, sokaklar, meydanlar gibi kamuya açık alanlarda farklı yaşam felsefelerine sahip milyonlarca insan 21 Haziran Dünya Müzik Günü’nde müzisyenler sayesinde aynı paydada buluşur.
Müzisyenler farklı disiplinlerden birçok sanatçıya da ilham kaynağı olmuştur. Fikret Mualla Saygı da bu sanatçılardan biridir. 1903 yılında İstanbul Moda’da doğan Fikret Mualla, yaşadığı bohem hayatın ardından geriye çok sayıda resim bırakmıştır. Gençliğinde son derece düşkün olduğu futbol hayatı, 12 yaşındayken Galatasaray Lisesi’nde sağ ayağının kırılmasıyla son bulmuştur. Kısa bir süre sonra, o dönemde pandemiye yol açan İspanyol Gribi virüsünü okuldan kaparak annesine bulaştırması sonucu annesini kaybetmesi ise Fikret Mualla’da hayatı boyunca etkilerini sürdürecek olan derin yaralar açmıştır. Bu sarsıcı olayların ardından babasının yaptığı evlilikler Fikret Mualla’nın öfkeli ve tepkili ruh halini fazlasıyla tetiklemiş ve bu sürecin sonunda 17 yaşındayken eğitimine devam etmesi için İsviçre’ye gönderilmiştir.
İzleyen yıllarda Almanya’da aldığı resim eğitiminin ardından İstanbul’a geri dönmüş ve bu dönemde karikatür, kitap resimleri ve operet kostümleri çizerek üretmeye devam etmiştir. 1938 yılında babasını kaybetmesinin ardından kendisine kalan mirası satarak Paris’e yerleşmeye karar verir. Bir süre Paris’te rahat bir yaşam sürse de 1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla zorlayıcı bir sürece girmiştir. Pablo Picasso gibi daha sonra sanat tarihinde önemli yer edinecek olan birçok sanatçıyla da bu dönemde tanışır. Aynı dönemde alkol bağımlılığıyla başı derde giren Mualla bir süre hastanede alkol tedavisi de görmüştür.
Fikret Mualla’nın resimlerinin konusunu şehir hayatı oluştururdu. Paris ve İstanbul sokaklarını, sokaklarda karşılaştığı insanları, müzisyenleri paletinde oluşturduğu en canlı tonlarla renklendirirdi. Caz ve blues müzisyenleri ve onların çaldıkları enstrümanlar sanatçının resimlerinde renkler kadar canlı görünür. Mualla’nın, depresyon ve zorluklarla geçen hayatının aksine müzik eşliğinde geçirilen neşeli anlar O’nun resimlerinde hayat bulur. Belki de Fikret Mualla duygusal iniş çıkışlarının, içinde bulunduğu kaotik savaş ortamının ve yaşadığı dönemin tüm toplumsal zorluklarının üstesinden müzik dinleyerek ve müzikteki coşkuyu resimlerine aktararak gelmeye çalışıyordu.
Sanat tarihine baktığımızda birçok sanatçının, müzisyenlerin resmini yaptığını ya da müzikten etkilenerek kendi alanlarında üretimde bulunduklarını görürüz. Günlük hayatımızda fark etmiyor olsak da müziğin her insanda önemli bir yeri vardır. İlkel dönemlerde insanların çeşitli doğal nesneleri kullanarak yaptığı müzikten itibaren günümüze kadar çok şey değişmiş olsa da yıllar geçtikçe değişmeyecek olan tek şey insanların müziğe her zaman ihtiyaç duyacak olmasıdır.
Paylaş