Paylaş
Putin yanıtında medyaya çatmış, İslam karşıtı bir söylem kullanmış ve Çeçenistan’a Rusya’nın geri kalanını güvende tutmak için saldırdığını söylemişti. ‘İslamcı teröristlere’ karşı da Rus-Amerikan ortak operasyonları yapmayı önermişti. Ve ülkesini ekonomik sıkıntıdan kurtarmak için, milliyetçi/korumacı bir mali plan uygulayacağını açıklamıştı.”
*
Bu satırlar, dün New York Times’ta yazan gazeteci Susan Glasser’a ait. Putin’den alıntıladığı bu sözler, Trump’ın da hem iç politika ve ekonomi, hem de dış politika önceliklerini birebir yansıtıyor. Glasser da zaten bu yüzden, “Trump’la Putin’in birlikte çalışıp çalışmayacağıyla ilgili fazla endişelenmeyin. Asıl, ortak yönleri yüzünden endişelenin!” diyor.
ABD-RUSYA FLÖRTÜ
ZATEN dünya da bu endişeyle hop oturup hop kalkıyor. Geçtiğimiz hafta Almanya’da iki büyük uluslararası zirve yapıldı. Biri G-20 zirvesiydi. Diğeri de Münih Güvenlik Konferansı. Her ikisi de dünya liderlerini bir araya getirdi. Türkiye’yi de en üst düzeyde Başbakan Binalı Yıldırım, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Savunma Bakanı Fikri Işık temsil etti.
Her iki platformda da öne çıkan konu buydu: Trump ve Rus lider, elele verip Çin’e karşı ittifak kurar mı? Avrupa’yı gözden çıkarırlar mı? Ve hatta 3’üncü dünya savaşına yol açarlar mı?
*
Bu soruların bu kadar rağbet görmesi ise doğal. Çünkü dünya dengelerini belirleyen, bu ülkeler. Yani küresel güçler. Sonuçta ise şu oldu: Her iki zirvede de yeni ABD yönetimi ve Rus yetkililer, karşılıklı cilveleştiler. Her ne kadar Amerikalı yetkililer Avrupa’ya “hâlâ sizinleyiz” ve Çin’e “endişeye mahal yok” sinyali verse de, asıl öne çıkan Washington-Moskova flörtü oldu.
Ve artık kesin olarak ortaya çıktı ki: Çiçeği burnunda Başkan Trump’ın ve 17 yıldır iktidardaki Putin’in söylemleri neredeyse birebir örtüşüyor. Yani İslam karşıtı, ifade özgürlüğünü pek takmayan, güvenlik-özgürlük dengesinde güvenlik “uğruna” özgürlüğü harcamaya dünden razı ve “ekonomik kriz” gibi gerekçelerle içerideki popülizmi körükleyen söylemleri.
DÜNYAYI SARAN AKIM
GLASSER’in dikkat çektiği Trump-Putin benzerliğini, pazar günü gazetemizde Timothy Garton Ash de vurguluyordu. Dünyanın en çok tanınan tarihçilerinden olan Oxford Profesörü Ash, Çınar Oskay’ın çarpıcı mülakatında şöyle diyordu: “Bugün nereye baksak popülizm var. Bu aslında liberalizme bir tepki. Zaten her hegemonik düzen, kendi memnuniyetsizliklerini yaratır.”
Malum; 2’nci Dünya Savaşı sonrası kurulan “liberal” düzen, eşitsizlikleri muazzam arttırdı. Ezilen ve korkan kitleler de gitgide kimliklerine, yani “bizden” dediklerine sarıldılar. “Öteki”ni dışladılar.
*
Ash, dünyayı saran bu aşırı-milliyetçi ve otoriter akımın Hindistan’dan ABD’ye, Avrupa’dan Çin’e kadar uzandığını söylüyor. Buna da ‘Popülist Halk Cephesi’ adını veriyor. Ve şu soruyu ortaya atıyor: “Mesele şu: Güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi demokrasinin taşıyıcı unsurları ayakta kalacak mı?”
Ash aslında bu soruyu sorarken, cevabını da yine aynı mülakatın içinde farkında olmadan veriyor. Mesela Almanya’nın bugün “demokratik ideallerin en büyük savunucusu” gibi konumlanmasını şöyle açıklıyor: “Alman politik sistemi, geçmişlerindeki Nazizm, Yahudi Soykırımı gibi acıları bir daha yaşamamak üzerine kuruldu.”
Yine; bir başka soruya cevaben Avrupa Birliği’nin ve Transatlantik güvenlik sisteminin de aynı eğilimle ortaya çıktığını anlatıyor. Yani 2’nci Dünya Savaşı’nda yaşanan acılardan sonra, aynı yanlışların tekrarlanmaması için.
YIKIMDAN YARATIM
KISACASI Ash, aslında insanoğlunun yaşadığı acılardan, yanlışlardan ders çıkardığını söylüyor. Ve tekrarını yaşamamak için yeni temeller inşa ettiğini. Dolayısıyla aslında her yıkım, yeni bir yaratıma yol açıyor. Yaşanan her sıkışıklıktan yeni bir yol, yeni bir alan açılıyor. İnsanoğlu hep daha iyiye doğru kurgulanmış gibi, sorunlardan çözüm çıkarıyor.
İşte bugün yaşadığımız, dünyayı sarmış olan bu “popülist” sıkışıklık da mevcut sistemin açıklarını, karanlık noktalarını ifşa ediyor. İnsanlar Trump, Putin gibi popülist ve otoriter liderleri seçerek, aslında bu düzene başkaldırıyor. Bu tıkanıklığın ise sistemin yenilenmesine ve baştan yaratımına yol açacağı aşikar.
Dolayısıyla yeni “Trumputin” gerçekliğinde endişeye mahal yok.
Paylaş