Paylaş
Bizi bu noktaya getiren sistemimizdeki eksiklikleri ve zaafları tespit edip, onarma zamanı. Yani bir darbe teşebbüsünden, bir devrim çıkarma fırsatı.
*
Zaten yeni düzenler ve değişim, ancak eski düzen yıkıldıktan sonra ortaya çıkabilir. Avusturyalı siyaset bilimci Schumpeter, buna “yaratıcı yıkım” der. Ve her devrimin bir yaratıcı yıkım sonrasında geldiğini savunur. Zaten devrim dediğiniz de radikal, köklü bir değişimdir.
İşte şimdi, bu darbe kalkışmasına zemin hazırlayan yapısal sorunları ortadan kaldırmak ve ileride benzer kalkışmaların tamamen önüne geçmek için, sivil-asker ilişkilerini acilen reforme etme zamanı.
ASKERİ VESAYET ZATEN KALKMIŞTI
Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin demokratikleşme süreci AK Parti döneminde başladı. Bu dönemde askeri vesayet ortadan kalktı.
Herşeyden önce, eskiden alışageldiğimiz askerin her konuda ve sık sık fikir beyan etmesi gibi fiili uygulamalar son buldu. Ve ordunun sivil siyaset üzerindeki etkisi -gerektiği gibi- son derece sınırlandı.
Daha önceleri Türk ordusu kendi işlerinin tümünde fiilen özerk olmaya alışmıştı. Yasama organına karşı hesap verme sorumluluğu yoktu. AK Parti döneminde ise askeri harcamalara kısmen de olsa Sayıştay denetimi getirildi. Silahlı kuvvetlerin ve savunma sanayisinin, aldıkları ödenekler konusunda daha fazla sorumlu tutulmaları sağlandı.
Bununla birlikte MGK (Milli Güvenlik Kurulu) gizli yönetmeliği kaldırıldı. Askeri hukuk alanı sivil hukuk karşısında daraldı. EMASYA protokolü de feshedildi.
*
Yaşanan birkaç kırılma noktası da bu sürecin simgesi haline geldi. Bunların en başında 2004 Ağustos’ta Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteriliği’ne ilk kez bir sivilin atanması geliyor. Zira o güne kadar MGK, askerin siyasetteki rolünün sembolü olagelmişti.
2. büyük kırılma noktası ise 2011’de yaşandı. Erdoğan’ın başbakan olarak Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında bir ilke imza atarak masanın başında oturmasıyla. O güne kadar masa başında başbakanlar genelkurmay başkanı ile yan yana oturuyordu. Bu da, askeri vesayetin kalkmasının adeta sembolü oldu.
ŞİMDİ SIRA 2. AŞAMADA
Askeri vesayet kalktı kalkmasına da... Asker hala tam anlamıyla sivillerin kontolüne girmiş değil. Bunun sebebi ise: Bu alanda atılması gereken adımlar önce Balyoz, Ergenekon ve Askeri Casusluk davaları nedeniyle ertelendi. Sonra da PKK ile mücadeleye sekte vuracağı endişesiyle rafa kaldırıldı.
Bu yüzden de sivil-asker reform sürecinin 2. evresine bir türlü geçilemedi. İşte bu darbe girişimi, bu evreye acilen geçilmesi gerektiği gerçeğini yüzümüze çarptı.
*
Bundan sonra acilen atılması gereken adımlar, 2006’da hazırlanmasına katkıda bulunduğum AB’nin (Avrupa Birliği) “Türkiye’de Sivil-Asker İlişkileri” raporunda yer alıyordu. Bunların en başında Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması geliyor. Buradaki amaç, güvenlik politikalarının belirlenmesini sivil iktidara devretmek.
Kaldı ki bugünün dünyasında güvenlik politikalarında askeri uzmanlık zaten yeterli değil. Sivillerin de etkili olması şart. Bizde ise Savunma Bakanlığı’nda çalışan sivillerin karar alımında hiçbir etkisi yok. Savunma Bakanı Fikri Işık’ın 4 gün önce darbe girişimi nedeniyle gözaltına alınan Özel Kalem Müdürü’nün yerine ilk kez bir sivilin atanması, bu bakımdan önemli.
DARBENİN DAYATTIĞI
2. olarak ise, savunmaya ilişkin konularda acilen gözetim, hesap verme sorumluluğu ve şeffaflık arttırılmalı. Yani öncelikle Sayıştay Kanunu değiştirilmeli. Ve askerin mali açıdan özerk ve denetime kapalı bir birim olmaya devam etmesine son verilmeli.
Yine, hukuk devletinde iki başlılık yaratan Yüksek Askeri İdare Mahkemesi feshedilmeli. Jandarma'nın sicil amirliği de mülki otoriteye devredilmeli.
*
Geçmişte kendini laikliğin kalesi olarak gören asker, “laik olmayan siyasetçiye” karşı askeri vesayeti elinde tutuyordu. AK Parti iktidarı bu asimetriyi ortadan kaldırdı. Asker ve sivilin konumunu eşitledi. İşte şimdi bu darbe girişimi, bu dengeyi gelişmiş ülkelerdeki gibi sivillerin lehine kaydırmayı dayatıyor.
Yani “yaratıcı yıkım”ın 2. evresi, gerçekleşmek üzere bizi bekliyor.
Paylaş