Paylaş
Ada’da huzurumu, neredeyse denize taşan sandalyeler ve giderek artan araç trafiği bozdu. Neyse ki iyi yemek yapan ve güzelden anlayan arkadaşlarım var. Teselliyi bulmam gecikmedi.
Bu yaz mutlu değilim adamda. Bana bu yaz dert olan, bir zamanların sakin ve kafa dinleme adası Burgaz’ın denize bakan ön cephesinin giderek bozulması.
Temel sıkıntı motorlu araç çokluğu. Bir de sahildeki lokantaların hafta sonları masalarını denizle aralarında bir metre kalacak şekilde dışarıya taşırmaları. Bundan iki sene önce Belediye bu lokantaların önüne denizle aralarında yaklaşık iki buçuk-üç metre mesafe bırakacak şekilde çizgi çekmişti ama bu kural kısa sürede delindi. Bu yaz ise iş çığrından çıkmış durumda. Örneğin bendeniz ayağımı kırdığımın ertesi günü tekerlekli araba ile hastaneden dönerken sahil yolunu kullanamadım.
Aynı dertten muzdarip olan insanlar birbirinin halini daha iyi anlar. Belediye Başkanı Atilla Aytaç Bey’in de ayağını kaval kemiğinden kırdığını öğrendim. Kendisine hem “Geçmiş olsun” demek hem de birkaç sorunu iletmek için telefon ettim.
Tebrik de ettim kendisini. Şubattaki korkunç fırtınadan sonra adada ön cephe falan kalmamıştı. Allah için belediye iyi çalıştı ve hemen onardı.
Buna karşın başkandan aldığım bilgiler hiç iç açıcı değildi. Anladığım kadarıyla lokantaların sahili işgalinde belediye havlu atmış durumda. Zabıta ceza yazıyor (acaba kaç kez ve kaç para) ama fark etmiyormuş. Görevin vatandaşa düştüğünü, onların lokantacıları uyarması gerektiğini söyledi Başkan. Vatandaş, uyardığında dayak yemekten korkuyor olabilir. Umarım bir çocuk falan denize düşüp boğulmaz.
Acaba işi kadere ve caydırıcı olmadığı anlaşılan para cezası sistemine bırakmadan, ilk aklımıza gelen şöyle pratik bir çözüm bulunamaz mı: Lokantaların önüne denizle iki buçuk metre bırakacak şekilde ve bir metre yüksekliğinde estetik bir demir parmaklık konulamaz mı?
Adanın ön cephesinde hızla artan yük trafiği ise kötü planlama, daha doğrusu planlamama sonucu. Benim gençliğimde sadece itfaiye araçları vardı adada. Sonra polis, çöp kamyonu ve ambulans (İçinde doktor yok) eklendi. Tamam. Daha sonra bir motorlu taşıma kooperatifi, adanın SİT alanı olan, Atatürk büstünün berisindeki alanda peydah oldu ve onların da araçları trafiğe eklendi. Çöp kamyonları Atatürk büstünün olduğu mekâna pek yakışmıyor ama sahilin en güzel kısmına demir atmış durumdalar. Buna ek olarak adanın en güzel yerinde açıkta duran çöpler ve umumi tuvalet yüzünden sahilde gezinirken çirkin görüntülerin dışında burnumuzu tutmak zorunda kalıyoruz. Hijyenik mi acaba bu durum?
Bunların dışında bu sene taşıma trafiği tavan yaptı. Farklı farklı şirketlerin yük taşıma araçları, devasa vinçler ve kasalı yük kamyonları yolu tamamen kitliyorlar. Hem biz adalılar hem de adaya gelen ve sayıları giderek artan turistler için adanın uzun yıllardır titizlikle korunmuş ruhuna ve görüntüsüne hiç uygun değil.
Halbuki adanın bütün bu trafiğe neden olan yük iskelesini, gözden ve yaya trafiğinden uzak kum depolarının ve İSKİ’nin olduğu alana kurmak mümkündü. Bunun için ciddi projeler de hazırlandı. Ama Adalar Belediyesi ile Büyükşehir bir türlü aynı amaçta birleşemedi ve bu yüzden de kamu yararına olacak bu projeler maalesef gerçekleşemedi.
Acaba hâlâ ümit var mı? Adalar ve Büyükşehir belediye başkanları acaba bu sorunlardan ilgilerini esirgemez ve çözüm için bir araya gelip olumlu ve somut adımlar atabilirler mi?
Bari çöp kamyonları ve Orman Bakanlığı’na bağlı araçları sahilden çekebilirler mi?
Teselli güzel yemekte
Biz umudumuzu korurken teselliyi güzel yemek ve iyi şarapta arıyoruz.
Bu sayede vejetaryenlik de son buldu.
Nasıl bulmaz ki?
Ben onların lokantasına gidemediğim için Nicole Lokantası’nın şefi Kaan ve eşi Aylin bize geldiler. Yanlarında da Kaan gibi üç Michelin yıldızlı lokantalarda çalışmış olan Derin Arınbaş. Bir de zevkimizin örtüştüğü arkadaşım Gökhan Atılgan.
Tabii elleri boş gelmediler.
Kaan güzel kuşkonmazlar getirmiş. Bunları mangalda pişirdik. Yanında İtalya Friuli’nin kupaj beyaz şarabı ile uyum muhteşemdi.
Michelin ayarında bir akşam sofrası
Kaan Nicole’de kendi sucuğunu yapmaya başlamış. Yüzde yüz kuzu. Baharatı yerinde, kırmızı şarap ve sirke ile lezzetlendirilmiş et. İnanılmaz bir lezzet ve şu ana kadar yediğim en iyi sucuk. Mangalda pişirdik ve yanında roze Bandol şarabı ile yedik. Yanında da içinde kırmızıbiber, reyhan, sumak, karabiber, taze soğan, koruk, limon ve zeytinyağlı maydanoz salatası.
Kaan’ın getirdiği keklik ve yaban bıldırcınları azıcık tereyağı ve deniz tuzu ile mangalda pişti. Yanlarında da benim favori şaraplarımdan Guy Breton Morgon. Nirvanaya çıktık.
Arkasından Derin, Fransız usulü nefis bir kuzu böbreği hazırladı. Mantar, koruk ve hardallı bir kremalı sos ile. Bu tabağın yanına bir Jura Chardonnay ya da beyaz bir Hermitage yakışırdı ama bizde hiçbiri olmadığı için kırmızı Chianti denedik. Monsanto Riserva iyi bir Chianti ama uyum yanlıştı.
Finali Aylin’in kırmızı orman meyveli milföyü ile yaptık ve nefesimiz kesildi. Kesildi çünkü ben en iyi milföyü üç Michelin yıldızlı Alain Passard’ın Paris’teki Arpege Lokantası’nda yemiştim ve bu da o ayarda idi.
Her şeye rağmen adada yaşam hâlâ güzel!
Paylaş