Dışarıda yemek ve kültür farkı

Fransız usulü yaşam sanatı ve haz anlayışının ifade bulduğu kurumlardan biri de lokanta. Ülkenin Bask bölgesindeki bir bistroda yemek yerken, bu tarzın güzelliklerini doya doya yaşadım ve ona hiç benzemeyenleri düşünme fırsatı buldum.

Haberin Devamı

‘Joie de vivre’... Fransızca olmasına rağmen neredeyse uluslar ötesi bir tabir. ‘Yaşama sevinci’ diye çevrilebilir ama bunun gerisinde belli bir yaşam felsefesi ve stili yatıyor. Tarihsel-kültürel boyutu olan bir söz bu. Fransızca olması da tesadüfi değil. Yaşam kalitesi konusunda sanki genetik olarak kurgulanmış Fransızlar. En rutin aktiviteleri bile bir haz kaynağı haline dönüştürmeyi başarıyorlar. Bunu yaparken de ölçüyü kaçırmıyorlar.
Gelişmiş ülkeler arasında hangisi Fransa’nın tam zıttı derseniz “ABD” diye cevaplarım. Amerika pratik ve püriten bir kültür. Püriten kültürü şöyle tarif edebilirim: Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi birinin yaşamdan haz almasına gıcık olmak! Dindar olmak şart değil püriten olmak için ama kökleri Protestanlık ve Calvin’e dayanıyor.
Dışarıda yemek ve kültür farkı
Fransa’yla ABD’nin farkı
Bir püriten eğlenmeyi reddeder diye bir şey yok ama ‘amaçsız eğlence’yi zaman israfı olarak görüp suçluluk duyar diye bir şey var. İlle de pratik, kişiye ve topluma yararlı bir sonucu olmalı haz eyleminin.
Seks mi? Çocuk yapmaya yönelik olmalı. İçki mi? Kırmızı şarap damar sertliğini önlüyorsa tamam ama azıcık! Filme mi gidiyorsun? Sana bir şey öğretip ahlakla ilgili bir ders verecekse git. Dışarıda yemek mi? Amacı karın doyurmak ve evde yemeğe göre zaman kazanmak olmalı!
Biraz karikatürize ettim elbette. Günümüzde toplumlar birbirine benzemeye başladı. Amerikalılar giderek Fransızlaşırken, Fransızlar Amerikanlaşır oldu.
Ama bir noktaya kadar... Özellikle de yeme-içme kültüründe. Amerika’da sokakta kesekâğıdı içine gizlediği içkisini sokakta içen birini görürseniz size tavsiyem “Karşı kaldırıma geç, herif belalı olabilir” olur. Ama Paris’te Seine Nehri kıyısında şaraplarını yudumlayan gençlere rastlarsanız “Rahat olun” derim.
Her iki ülkede de öğrencilik yaptım. ‘Fraternity’ denen öğrenci yurtlarında yaşayan Amerikalı gençler içince resmen sapıtıyorlardı. Bence çocuklarından beklentileri yüksek ve katı kuralları olan ailelerden geldikleri için. Fransız aile yapısıysa daha hoşgörülü ve özellikle cinsiyet konusunda rahat. Fransız gençlerin başkalarını rahatsız edecek derecede sarhoş olduklarına pek şahit olmadım.
Fransız usulü yaşam sanatı ve haz anlayışının ifade bulduğu kurumlardan biri de lokanta. Fransız mutfağı denince ‘fine dining’ (haute cuisine, yüksek mutfak) akla geliyor. Lüks ortam, bale gibi işleyen servis, ansiklopedi kalınlığında şarap listesi, aşırı sofistike yemekler...
Bu da var tabii ama en zengin Fransız bile bu tip lokantaya üç-dört ayda bir, özel bir kutlama için gider. Fransızların yaşama bakış tarzlarının asıl ifade bulduğu lokantalar halk tipi ve hiç de pahalı olmayan bistrolar.
İnsanlar gülüyor, eğleniyor, yeni ilişkiler kuruluyor
Kalabalık birine girin. Masalar yan yana ve tıkış tıkış. Dirsek dirseğe yemek yiyor insanlar. Her yaş ve kesimden müşteri var. Aileler, âşıklar, turistler, solo takılanlar...
Ortam elbette gürültülü ama TV yok. İnsanlar gülüyor, eğleniyor, yeni ilişkiler kuruluyor, garsonlar devamlı olarak masalara sürahide ‘vin de table’ (sofra şarabı) taşıyor. Benim yanımdaki masa garsondan tuz istiyor. Benim önümde var, onlara uzatıyorum. Genç bir Amerikalı çift... Sohbet edip birbirimize lokanta tavsiyelerinde bulunuyoruz.
Diğer yanımdaki masada üç orta yaşlı Fransız erkek... Biri içtiğim beyaz şaraba dikkat edip “Nasıl” diye soruyor. İkram ediyorum. Kibarlık edip istemiyor. Arkadan benim ana yemeğim olan yabankekliği geliyor. Fransız “Bununla beyaz olmaz” diyerek kendi içtiği kırmızıdan bir bardağı, benim itirazıma rağmen önüme koyuyor.
Fransa’nın Bask bölgesi burası. Meğer yan masadaki bey de oralıymış. “Gelirsen beni mutlaka ara” deyip iki lokanta tavsiye ediyor: Arrantzaleak ve Auberge du Chene. Telefon numaraları karşılıklı not ediliyor ama kart verilmiyor. Fransa’da yeni tanıdığın birine kaç parası olduğunu anlamak için “Ne iş yapıyorsun” diye sorulmaz. İnsanın ne olduğu, ne yiyip içtiğinden anlaşılır.
Aynı bizdeki gibi!
Dışarıda yemek ve kültür farkı
Bu halk tipi lokantalarda her tür müşteri var: Aileler, âşıklar, turistler, yalnızlar...

 

Yazarın Tüm Yazıları