TÜRKİYE’nin önde gelen marka ve perakende zincirinin ortağı, bilgisayarında mail kutusuna düşen mesajı görünce gözlerine inanamadı: ".... markasını almayın... O markayı üreten şirketin ortakları arasında PKK’ya çok yakın bir isim var."
Mesajda daha sert ifadeler de vardı: "Yaptığınız alışveriş Türk askerine, dolayısıyla size, bize, hepimize, Türk halkına kurşun olarak dönüyor."
Şirketin ortağı mesajı hemen üst kademedeki yöneticileriyle paylaştı. Onlardan bazılarına da benzer içerikte mesajlar gelmişti. Bir yandan gelen mailler dikkatle izlenirken, diğer taraftan kaynağı veya kaynaklarının araştırmasına giriştiler.
Söz konusu mailin ilk çıkış noktası büyük olasılıkla internet kafeydi. Dolayısıyla gönderenin izini bulmak pek mümkün görünmüyordu. Şirket yönetimi mailin kaynağına inerek, öncelikle göndereni ikna etmeyi planlıyordu.
Ancak, cuma sabahı itibariyle maili okuyanların, ya da en azından bakmış olanların sayısı 15 bini bulunca, şirket hemen hukuki yollara başvurdu ve savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Peki şirketin mailde sözü edilen kişiyle uzaktan, yakından bir akrabalık ilişkisi, söylentiye temel oluşturacak görüşleri olabilir miydi? Şirketin ortağı yanıtladı: "Aramızda hemşerilik bağı bile yok. Bizim PKK gibi bir terör örgütüne sempati duymamız mümkün değil. Mailde sözü edilen kişiyle ne bir ortaklığımız, ne de şirketimizi ona satmışlığımız var."
Şirketin patronunun mailin ilk çıkış noktası konusunda bir-iki kuşkusu vardı: "Böyle bir karalamayı bize şirketimizden ayrılan eski çalışanlarımızdan biri yapıyor olabilir. Ayrıca kötü niyetli bazı rakiplerden de kuşku duymuyor değiliz."
Yürekleri yakan şehitlerin acısıyla tepkilerimiz, "bitirin artık bu işi, akan her damla kanın hesabını sorun" isteklerimiz doruk noktasındayken, "O şirketin ürünlerini alırsanız, hepimize kurşun olarak geri döner" mailinin yaratacağı etkiyi düşünebiliyor musunuz?
Ortada sözü edilen ilişki yoksa "O şirketin ürünlerini almayın" çağrısı haksızlık değil mi?
Şirketlerin ortaklık yapısını, kime satılıp, kimin aldığını, internete girip Ticaret Sicili Gazetesi’nden öğrenmek, anlamak mümkün. Eğer perde gerisinde "gizli ilişkiler" varsa, onları araştırıp bulacak Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Mali Suçlar Araştırma Kurumu (MASAK) gibi kurumlar var.
Nasıl ki Anadolu Grubu’na bağlı ABank’ı almaya soyunan Yunan Alpha Bank için MİT’ten alınan, "O bankanın yönetiminde PKK’ya yardım eden eski bir istihbaratçı var" uyarısıyla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) vize vermediyse, sözü edilen şirket de aynı yöntemlerle araştırılabilir...
Elde sağlam veri yokken, "O şirketin ortağı veya yeni sahibi PKK’ya çok yakın bir isim" diye ortaya çıkmak hangi vicdana sığar?
Bakanlıktan ’beyaz önlük hipertansiyonu’na önlem
MALATYA’nın şimdilerde elmasıyla da ünlenmeye başlayan Doğanşehir İlçesi’nin cuma günü Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından açılan sağlık ocağının önündeyiz.
Sağlık ocağını Taha Grubu ve Tema Mağazacılık’ın ortaklarından Vahap Küçük’ün kendisiyle aynı adı taşıyan babası Vahap Küçük, 400 bin YTL’lik harcamayla yaptırmış. Baba Vahap Küçük, ilçede kendisi için gurur abidesi olan sağlık ocağına babası Mehmet Küçük’ün adını yazdırmış.
Sağlık ocağında görevli doktor ve hemşireler, Bakan Eker’i karşılamak üzere hazırlık yaparken, Malatya İl Sağlık Müdürü Sezai Demirel, bana döndü: "Artık beyaz önlük giymek doktorların kendi isteğine bağlı. Sağlık Bakanlığı bu konuda genelge yayınladı."
Konuya pek yakın olmadığım için neden böyle bir genelgeye gerek duyulduğunu sordum, anlattılar: "Tıpta, ’beyaz önlük hipertansiyonu’ diye bilinen bir olgu var. Bazı hastalar, beyaz önlüklü doktorları görünce tansiyonları aniden fırlar."
Genç bir doktor araya girdi: "Beyaz önlük giymeden muayene yapmak aslında özellikle çocuklar açısından işimizi rahatlatıyor. Çünkü, çocukların çoğunun doktor korkusu vardır."
Sonra Sezai Demirel’in elindeki listeye gözüm takıldı. Son 3-4 yılda Malatya’nın çeşitli ilçe ve beldelerinde 14 tane sağlık ocağı "devlet-vatandaş-vakıf işbirliği"yle yapılmıştı. Bunların 8’inde CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu’nun "önderliği" vardı. Yazıhan Sağlık Ocağı’nı da Aslanoğlu bizzat yaptırmıştı.
Bakan Eker ve Malatya Valisi Halil İbrahim Daşöz, sağlık ocağı açılışında her zamanki çağrıyı yineledi: "Eğitime, sağlığa yapılan her bağış, işadamlarımıza örnek olsun..."
Toplumun eğitimine, sağlığına katkıda bulunmaktan yüce ne olabilir ki?
Bakan Danışmanı düğün yaptı Doğanşehir liseye kavuştu
ERKAN Durdu’yu önceki Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in Basın Danışmanı olarak tanıdım. Kendisi şimdi de ekonominin koordinasyonundan sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in Basın Danışmanlığını yürütüyor.
Konuyu cuma günü Doğanşehir’de öğrendim. Bundan 4 yıl kadar önce Erkan Durdu, memleketi Malatya’nın Doğanşehir ilçesinde düğün yapmış. Düğüne Abdüllatif Şener de davetli olarak katılmış. İlçenin önde gelen isimleri, oturup aralarında karar vermişler: "Hazır Sayın Şener buraya gelmişken, kendisinden bir tek şey talep edelim. Her kafadan bir ses çıkarsa, hedefimize ulaşamayız. İlçemizin lisesi yok, tek isteğimiz bu olsun."
Bu söz birliği Şener’i etkilemiş ve söz vermiş. Şener, sözünü tutmuş, lise için gerekli olan kaynağın Doğanşehir İlçesi’ne aktarılmasıyla bizzat ilgilenmiş.
Lise geçen cuma günü Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in katılımıyla açıldı... Doğanşehir, eğitimde önemli bir olanağa kavuştu...