MİLLİYET Gazetesi yazarı Taha Akyol aradı, çok iyi bildiği konuda bana katkı yaptı: "Bizim Lozan Heyetimizin üç asil üyesi İsmet İnönü, Rıza Nur ve Hasan Saka’dır. Lozan’a 25 de müşavir gitmiştir. Bunların arasında bile adı ’Esat Mahmut’ olan kimse yoktur."
Taha Akyol’un yaptığı bu katkı, Cuma günkü "Laiklik karşıtı imamdan ’Bu işi bize Lozan’da dayattılar’ vaazı" başlıklı yazım içindi.
Aynı yazı için aldığım ikinci önemli telefon CHP Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’dendi: "Biz de çeşitli camilerle ilgili buna benzer duyumlar alıyorduk. Ancak, sizin yazdığınız somut bir örnek. Üzerine gideceğiz."
Daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı müfettişlerinden biri aradı: "Size sözünü ettiğiniz vaazı aktaran kişiyle bir görüşmek isterim. Kendisi bize de izlenimlerini anlatabilir mi acaba?"
Yazımda "İstanbul’da bir cami" demiş, yerinin Beşiktaş Fulya, adının da Yeni Cami olduğunu belirtmemiştim. Müfettişe öncelikle bu bilgileri verdim.
Ardından yazımda adını koymadığım kaynağımı aradım. Kendisi yurtdışındaydı: "Haftabaşı İstanbul’a döneceğim. Sayın müfettiş arar, gerekli bilgileri veririm."
Bu arada, 9 Kasım Cuma günü İstanbul İstihbarat Servisimizden Ardıç Aytalar, Yeni Cami’ye gidip, imam Muharrem Silkin’in o günkü vaazını izledi.
Silkin, AKP Hükümeti’nin Türkiye’yi tam üye yapmak için çaba harcadığı Avrupa Birliği’ni (AB) "İsa ümmeti" diye niteliyordu.
Sonra elektronik ortamda gelen mesajlara baktım. Çoğunlukla imamın tavrını eleştiren mesajlar vardı. Aralarından biri dikkatimi çekti. Mesajın sahibi bir yandan, "2 Kasım günü o imamın vaazını ben de dinlemiştim. Size anlatan kişi galiba eksik dinlemiş. Çünkü öyle fazla da eleştirecek yönü yoktu" diyor, diğer taraftan, "Laikliği bize Lozan’da dayattılar" sözünü aynen kendisi de tekrarlıyordu.
İmamı savunan okurum, mesajını şöyle tamamlamıştı: "Anlattıkları imam efendinin kendi görüşü. Farklı düşünemez mi?"
İşte tüm sorun burada düğümleniyor. İmam Efendi, laikliği sevmeyebilir, AB’ye "İsa ümmeti" diyebilir. Bu onun görüşüdür, saygı duyulur. Bu görüşünü dost sohbetlerinde anlatabilir, siyasete girip, farklı ortamlarda da tartışmalar yaratabilir.
Ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı imamlık yapıp, devletten maaş alıp, sonra da vaazlarında kendisine çizilen çerçevenin dışına çıkamaz.
Devletin imamı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir camide, "AB, İsa ümmeti" derse, cemaat AB’ye tam üyelik yolunda yürümek isteyen bir Türkiye’yi ister mi?
AKP, Anayasa’yı değiştirme planları çerçevesinde laikliğin tanımını tartışmaya açarken Muharrem Silkin gibi imamlar özellikle mi, "Laikliği bize Lozan’da batılı şer güçleri dayattılar" vaazı verip, cemaati laiklikten soğutmaya çalışıyor.
Soruların yanıtını Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı müfettişlerin incelemeleri sonrasında almak sanırım mümkün olur...
’Ticaret Ahlakı’ hutbesinde vergiyi daha sık görelim
KAHRAMANIMIZ aynı... İstanbul Beşiktaş Fulya’daki Yeni Cami İmamı Muharrem Silkin’in 2 Kasım Cuma günkü laiklik karşıtı vaazını bana aktaran iş dünyasının önde gelen profesyonel yöneticisi...
Söz konusu yönetici, "30-40 yıldır Cuma namazlarının kaçırmam" diye söze girip sürdürdü: "Her kasım ayının ilk cumasının hutbe konusu ’Ticaret Ahlakı’dır. Cemaate, ’eksik tartmayın, hile yapmayın’ diye uyarılarda bulunulur. Ama ’vergi kaçırmak günahtır’ vurgusuna pek sık rastlanmaz."
Bunu üzerine İstanbul Müftülüğü Hutbe Komisyonu’nun 2 Kasım Cuma günkü "Ticaret Ahlakı" hutbesini inceledim. Hutbe özetle şöyle başlamış: "Yüce dinimiz İslam, hile apmayı, ticaret ve alışverişte eksik ölçme-tartmayı, başkalarına zarar veren her türlü haksız davranışı haram kılmıştır."
Hutbeye "Mutaffifin Sûresi"nden şu bölüm konulmuş: "İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekarlara yazıklar olsun. Onlar düşünmezler mi ki büyük bir günde (hesap vermek için) diriltileceklerdir."
Sûreden sonra hutbede şu uyarılar var: "Müslüman, kazancının helal olmasına, kazanırken de başkasının hakkına tecavüz etmemeye özen göstermeli, yaptığı işi ibadet şuuru içinde dürüstçe yapmalı, aldığı ücretin helal olmasına dikkat etmelidir."
Hutbede, tüketicinin aldatılmasının "kul hakkı ihlali" sayıldığı vurgulandıktan sonra, namaz kılmanın, oruç tutmanın, zekat vermenin sağladığı sevapların bile o günahları ortadan kaldırmaya yetmeyebileceğine dikkat çekilmiş.
Sonra Sadi Özdemir’den yardım istedim, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesini taradı. 2001’de vergi numarası için 2002’de vergi haftası nedeniyle hutbeler okunmuş. 2004 ve 2005’de de bazı hutbelerde vergi vermenin önemi üzerinde durulmuş.
Ama konuyu tartışmaya açan özel sektör yöneticisi, "vergi kaçırmak günahtır" vurgusunun daha sıkça yapılmasını öneriyor.