Paylaş
Aslında, tarih deyince aklımıza da bu dönem ve hatta yazının keşfinden sonraki ki 5 bin 500 yıl aklımıza gelir.
İnsan denilen varlığın tarihi, 200-300 bin yıl öncesine dayandırılırken, biz bunun 12 bin yıl kadar önce yerleşik düzene geçtiğini ve medeniyetler oluşturmaya başladığını, 5 bin 500 yıl kadar önce yazmaya başladığını biliyoruz.
Hal böyle olunca, bazı tarih aralıklarını gözümüzde ne kadar büyüttüğümüz ortaya çıkıyor. Aslında tarihi, kendi kişisel yaşam süremizle ilişkilendiriyoruz sanırım. Son yıllarda hızla yaşanan dijital dönüşümü anlarken de, şaşkınlık, hayranlık, karşı duruş gibi tepkiler veriyoruz. Ancak tarihin akışı devam ettikçe, verdiğimiz tepkilerin bir kısmının anlamsız olduğunu anlayacağız.
*
Teknolojik ilerlemelerin gereğinden fazla abartıldığını düşünenlerdenim. Bunu açmalıyım. Teknolojik gelişmelerin, somut üretimlerden daha önemliymiş havasında olmasına karşıyım. Teknoloji, nasıl 19 ve 20. yüzyıl boyunca kas gücünde bize önemli kazanımlar sağladıysa, yeni dönüşüm de elbette beyin gücünde kazançlar sağlayacak. Ancak, yapılanların tamamı daha iyi doyabilmek, daha fazla haz ve mutluluk alabilmek için yapılmaya devam edecek.
Hep örneği verilir, (geçen hafta katıldığım bir toplantıda da benzeri konuşuldu) “Booking ve Airbnb’nin otelleri yok ama otel zincirlerinden daha çok kazanıyorlar” diye. Ya da Uber, Amazon, Youtube gibi teknoloji şirketlerini sıralayabiliriz. İyi de bunlar yeni bir ürün üretmiyorlar. Bu şirketler üretilen ürünlerin servis ve pazarlamasına ilişkin yeni yöntemler geliştiriyorlar. Aslında yine konaklayacak bir yere, ulaşımınızı sağlayacak bir araca, iletişiminizi sağlayacak bir yönteme ve ihtiyacınızı karşılayacak bir alışveriş noktasına ihtiyacınız var (bu alışveriş noktasını siz görmesiniz de). Sanki insan ihtiyaçları sona ermiş ve insan beslenmeyen, tüketmeyen, hazlarını somut olandan tamamen soyut olana kaydırmış gibi düşünülmesi, bana anlaşılmaz geliyor.
*
Hala buğdaya, pirince, suya, elmaya ve sevdiğiniz bir insanın dokunuşunuza ihtiyacınız var. Bu tarım toplumundan önce de sonra da böyleydi. Tarım toplumunun yerine yeni bir şey koysanız da durum çok değişmeyecek gibi. Cennetinden kovulan Adem ve Havva, hala aynı şeylere (ambalajları değişse de) ihtiyaç duyuyor. Yemek, içmek, uyumak ve sevmek bunların arasında. Yani araçlar değişecek ama amaçlar aynı kalacak.
Ha diyorsanız ki, artık insan değil, tüketici yarı insansılar olacak geleceğin sahibi, o da başka bir tartışma konusu.
Kalın sağlıcakla.
Paylaş