Paylaş
Oregon’a bağlı küçük bir kasaba... Sessiz, tekdüze giden bir hayat içinde aslında halının altına süpürülmüş birçok dert vardır ve bütün birikmiş yükler, paramparça edilmiş halde bulunan bir cesetle birlikte su yüzeyine çıkmaya başlar...
Scott Cooper, 5 filmine bakıldığında farklı cephelerde gezinen bir yönetmen (ve de eski bir oyuncu). Eski bir ‘country’ şarkıcısının öyküsünü anlattığı ilk filmi ‘Çılgın Kalp’ (Crazy Heart, 2009), hatırlanacağı gibi başroldeki Jeff Bridges’e En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandırmıştı. Son adımı ‘Vahşiler’ (Hostiles, 2017) de etkileyici bir politik western’di. ‘Boynuzlar’daysa (Antlers) bir Kızılderili efsanesinin peşine düşerken çarpıcı bir modern gerilim olmanın üstesinden geliyor.
Nick Antosca’nın kısa öyküsü ‘The Quiet Boy’dan sinemaya uyarlanan ve senaryosunu Cooper’la birlikte Antosca ve Henry Chaisson’ın kaleme aldığı film, arkaplanda taşranın tekinsizliğini perdeye taşırken önplanda da 12 yaşındaki Lucas’la öğretmeni Julia’nın kesişen yolları üzerinden seyirciyi hem geriyor hem de derin meselelerin etrafında dolaştırıyor. Oğlunu dışarıda bırakarak madene dalan babanın, iş ortağıyla birlikte tanımsız bir varlık tarafından saldırıya uğramasıyla başlayan film, sonrasında bizi sessiz bir öğrenci olan Lucas’ın sırlarıyla buluşturuyor.
Sığınacak bir beden arayan ve Kızılderili mitolojisinde ‘Wendigo’ adıyla bilinen bir yaratığın (‘ki bu beyazların, kendilerine ait olmayan toprakları işgaline karşı üretilmiş bir söylence de olabilir’ diyor kimi kaynaklar) kendini hapsettiği vücuttan çıkarak cinayetlerine hız vermesini anlatırken Amerikan taşrasındaki sorunlu baba profillerine de vurgu yapıyor film. Annesini kaybetmiş Lucas’ın babası alkoliktir, ona yardım eli uzatan öğretmen Julia ise tacizci babasının ölümünden sonra kasabaya dönmüş ve şerif kardeşiyle yaşamaya başlamıştır.
KADRAJLAR USTA İŞİ...
‘Boynuzlar’ atmosfer kurmada ve seyircisini başta öyküsü olmak üzere tüm elementleriyle etkilemede mahir bir yapım. Yaratık motifiyse ister istemez yapımcıları arasında yer alan Guillermo del Toro’nun (Amerikalı bir eleştirmen ‘Filmin vaftiz babası’ tanımlamasında bulunmuş!) yapıtlarını, özellikle de ‘Pan’ın Labirenti’ni (Faun) akla getiriyor. Ama öykü daha çok yönetmenin ‘The Devil’s Backbone’unu çağrıştırıyor.
Oyunculuklara gelince... İçine kapanık ama el uzatıldığında derin bir dünyası olduğunu gösteren Lucas’ta Jeremy T. Thomas muhteşem bir performans sergiliyor. Mimikleriyle ve kendine özgü yürüyüşüyle filme damga vuruyor. Julia’da Keri Russell’ı, kardeşi Paul’deyse Jesse Plemons’u izliyoruz. Emekli şerif Stokes’taysa ‘Kurtlarla Dans’tan beri aşina olduğumuz Kızılderili kökenli Graham Greene’ne rastlamak hoş bir tesadüf...
Kimi suçları, ruhen yaralanmış karakterler eşliğinde, ‘yaratık’ formlu bir gerilimde yansıtmak gibi bir harmanın üstesinden başarıyla gelen ‘Boynuzlar’ı kaçırmayın. Görüntü yönetmeni Florian Hoffmeister’ın ‘usta’ işi kadrajları da cabası...
‘BEN SANA MECBURUM...’
Sevimli, hayat dolu bir genç kız; Marta... Biri gay (Jacobo), diğeri lezbiyen (Beatrice) iki yakın dostuyla Torino’da bir evi paylaşıyor. Marta’nın önemli bir problemi var; ‘kistik fibrozis’ denen, nadir bir hastalıktan mustarip. Mukusun büyümesiyle organlara, özellikle akciğer ve pankreasa zarar vermesinin ismi olan bu genetik rahatsızlık, onun, hayat süresine ilişkin kaygılar yaşamasına neden olur. Bu yüzden hastalığı ilerlemeden gerçek aşkı bulmak ister. Karşısına zengin sınıfa mensup, yakışıklı Arturo çıkar. Ama bu cephede işi bir hayli zordur...
Daha çok yardımcı asistan olarak (ki çalıştığı projeler arasında Bond filmi ‘Spectre’ ve Dan Brown uyarlaması ‘Cehennem’ de var) sinemada boy gösteren Alice Filippi’nin ilk uzun metrajı ‘Aşk Engel Tanımaz’ (‘Sul piu bello’), klasik ‘love story’ formülünü (yani âşıklardan biri hastalıktan mustarip) kimi görsel atraksiyonlarla süslerken karakteri üzerinden de farklılıklar peşinde koşan bir yapım olmuş. Torino’da gondol sefası, Marta’nın hafif ‘Amelie’ tadındaki kişiliği ve kendine özgü renkli dünyası, iyi yazılmış diyaloglar derken film başlarda seyircisini kendisine çekmeyi başarıyor. Ama sonra hem sırtını klişelere dayıyor hem de ‘güzellik’ takıntısını ve fiziksel beğeni saplantısını eleştirirken sanki kendisini de aynı yaklaşımlara kaptırıyor gibi. Özetle şöyle söyleyelim: Romantik komedilerden hoşlananlar için...
VE DİĞER SEÇENEKLER...
1910’da Osmanlı İmparatorluğu’nda, Bursa’da ipek işçiliği yapan kadın işçilerin kötü çalışma koşullarına karşı birlikte gösterdikleri direnişi anlatan ‘Grev’, Metin Yeğin imzasını taşıyor. Filmde ‘La Casa de Papel’ dizisiyle tanınan Itziar Ituño Martínez’in yanı sıra Orçun Masatçı, Deniz Tansıl Öngel, İbrahim Arıcı, Orhan Alkaya, Pelin Batu, Nihan Aker, İrem Alnıaçık, Jaklin Çatal, Murat Çidamlı rol alıyor. Distopik bir dram olan ‘Yeni Düzen’i (Nuevo Orden) Michel Franco yönetmiş; oyuncular Naian Gonzalez Norvind, Diego Boneta ve Fernando Cuautle. ‘Saklı Yüzler Bosna’ Haktan Özkan ve Gökhan Tunalıgil ikilisinin imzasını taşıyor. Yerli gerilim ‘Cinni: Nazar’ı Tayfun Can Demirtaş, ‘Enna: Kara Büyü’yü ise Burak Çelik yönetmiş. ‘100 Yılın Muhafızları: İstanbul Muhafızları’ Çağrı Cem Bayraklı imzalı bir animasyon. Yerli komedi ‘Zoraki Misafir’in kadrosunda Mustafa Üstündağ, Uğur Yücel, Murat Akkoyunlu, Sera Tokdemir var, yönetmen Bülent İşbilen. Gerilim filmi ‘Benim Ölümüm’ (Death of Me) ise Darren Lynn Bousman imzasını taşıyor.
BAŞKENTTE FESTİVAL HAVASI
Ve Ankara’nın kültürel klasiklerinden biri olan ‘Film Festivali’, 32’nci kez sinemaseverlerin huzurunda... 4 Kasım’da başlayacak etkinlik 12 Kasım’a kadar sürecek. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı (Dünya KİV) tarafından düzenlenen festivalde gösterimlerin merkezi her zamanki gibi Kızılay Büyülü Fener Sineması olacak.
Bu yıl ‘Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda yer alan yapımlar şöyle:
- Anadolu Leoparı / Yön: Emre Kayiş
- Çatlak / Yön: Fikret Reyhan
- Gölgeler İçinde / Yön: Erdem Tepegöz
- İki Şafak Arasında / Yön: Selman Nacar
- Koridor / Yön: Erkan Tahhuşoğlu
- Lacivert Gece / Yön: Muhammet Çakıral
- Okul Tıraşı / Yön: Ferit Karahan
- Sabırsızlık Zamanı / Yön: Aydın Orak
- Sardunya / Yön: Çağıl Bocut
- Sen Ben Lenin / Yön: Tufan Taştan
Bu yapıtlara ödül verecek jüri şu isimlerden oluşuyor: Andreas Treske, Meral Efe Yurtseven, Selen Uçer, Seren Yüce ve Vecdi Sayar.
‘Ulusal Kısa Film Yarışması’nda yer alan 15 film; Alican Yücesoy, Banu Sıvacı ve Müfit Can Saçıntı’dan oluşan jüri, Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda yarışan 11 yapım da Güliz Sağlam, Mustafa Ünlü ve Özgür Yaren’den oluşan jüri tarafından değerlendirilecek.
Festival kapsamında İspanyol büyük usta Luis Buñuel’in klasikleşen üç yapıtının (‘Gündüz Güzeli’, ‘Burjuvazinin Gizli Çekiciliği’ ve ‘Bir Oda Hizmetçisinin Günlüğü’) yanı sıra François Ozon’un ‘Her Şey İyi Gitti’si, Apichatpong Weerasethakul’un ‘Memoria’sı, Audrey Diwan’ın ‘Kürtaj’ı, Michelangelo Frammartino’nun ‘Delik’, Ivaylo Hristov’un ‘Korku’ gibi filmleri de gösterilecek. Tayfun Pirselimoğlu’nun kendi romanından uyarladığı ve yönetmenliğini yaptığı ‘Kerr’ de izleyiciyle buluşacak yapımlar arasında.
Festivalin kısa ve belgesel yarışma filmleri tüm izleyiciler için 22 lira; öğrenci, öğretmen ve 65 yaş üstü sinemaseverler için tüm seanslar 22 lira, tam bilet fiyatıysa 27 lira olacak.
Paylaş