Paylaş
90’lara tekrar dönersek, geçmiş hafızamızda ve hayat pratiğimizde olmayan yeni kapılar aranılırken Bukowski’vari rehbere dönüşen farklı idoller, ‘Görkemli Kaybedenler’, ‘Tutunamayanlar’, ‘Carpe Diem’ler türü hayat tasavvurları dört bir yanımızı sarıyordu. Film festivalleri, kitap fuarları, paneller vs. derken yeni fikir düzenimizin çerçeveleri de taçlandırılıyordu.
5 üzerinden 3 yıldız
Bütün bunları eleştirel bir mantıkla aktarmıyorum, dönemi meselenin basın ayağında geçiren bir gözlemci, bir tanık sıfatıyla kendimce tarife soyunuyorum, bu arada yanlış veriler sunuyor da olabilirim. İlhami Algör’ün ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’su, birebir olmayabilir ama belli ölçülerde bu dönemin ruhunu yansıtan kitaplardan biriydi.
Söz konusu metin, şimdi bir filme esin kayağı oldu ve bu proje huzurlarımızda. Kısaca öykü diyelim: Bizatihi kendi ifadesiyle, “Henüz hiçbir kitabı yayımlanmamış yazar” Arif, gönüller arası yolculuğuna ve arayışına karşısına çıkan Müzeyyen sayesinde nokta koyar. Müzeyyen çok çok farklı bir kadındır... Hatta o kadar farklıdır ki...
Ceyda Aşar’la Çiğdem Vitrinel’in kitaptan esinlenerek senaryolaştırdıkları -meselenin tam açıklaması şöyle: “Kitapta filmdeki gibi bir hikâye yok, sadece bir ruh hali, bir ‘durum’ var”- yapım, dengeleri itibariyle tuhaf bir bileşime sahip. Bazı sahneler görsel ve ruhsal açıdan çok güzel, bazı sahneler de halledilememiş hissiyatı veriyor. Ana karakterlerde Sezin Akbaşoğulları ve Erdal Beşikçioğlu tek tek çok iyiler ama birlikte özel bir kimya oluşturamıyorlar sanki. Yönetmen Çiğdem Vitrinel’in serinkanlı anlatımı ‘Geriye Kalan’da yerine oturuyordu, bu kez tutkuyu seyirciye geçirme yolunda dezavantaja dönüşmüş gibi. Yine de ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’ sezonun ilgiye değer yerli yapımlarından, görmekte fayda var derim...
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
Yönetmen: Çiğdem Vitrinel
Oyuncular: Erdal Beşikçioğlu, Sezin Akbaşoğulları, Harun Tekin, Hare Sürel, Derya Alabora, Ege Aydan
Türkiye yapımı
Paylaş