Paylaş
Hüzün Üçgeni (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)
Yönetmen: Ruben Östlund
Oyuncular: Harris Dickinson, Charlbi Dean, Zlatko Buric, Woody Harrelson, Dolly De Leon, Vicki Berlin, Thobias Thorwid, Timoleon Gketsos, Alicia Eriksson, Sunnyi Melles, Carolina Gynning, Iris Berben, Arwin Kananian
İsveç-Fransa-İngiltere-Almanya-Türkiye-Yunanistan ortak yapımı
İlk olarak 2014’te ‘Turist’iyle (Force Majeure) tanıdığımız, 2017’de Cannes’da Altın Palmiye alan ‘Kare’siyle (The Square) samimiyetimizi pekiştirdiğimiz Ruben Östlund, ‘Hüzün Üçgeni’yle (Triangle of Sadness) bir kez daha karşımızda. Bir önceki yapıtı gibi bu yıl Cannes’da Altın Palmiye’yle ödüllendirilen bu son adım, geniş bir yelpazede gezinen çarpıcı bir hiciv. ‘Carl&Yaya’ (Carl ve Yaya), ‘The Yacht’ (Gemi) ve ‘The Island’ (Ada) adlı üç parçadan oluşan film ilk bölümde en vurucu yanlarını barındırıyor. Yönetmen yine çağdaş dünyanın esen rüzgârlara göre yön değiştiren eğilimlerini, moda evreni ekseninde perdeye yansıtıyor. Genç çiftin cinsiyet temsiliyetleri üzerine tartışmasındaysa karakterlerin, kadınların erkeklerden daha çok kazandığı nadir alanlardan biri olan fotomodel dünyasına ait olmaları dikkat çekici. Senaryo bir sonraki bölüme atlarken sosyal medya meselesine de vurgu yapıyor. Çünkü çift zenginlerin gemisine Yaya’nın yapacağı ‘paylaşımlar’ karşılığında dahil oluyor. ‘Gemi’ bölümündeyse zenginlerin ‘sıkıntılı’ ve ‘renksiz’ hayatlarını hareketlendirme çabalarını ve fırtına esnasında Marksist kaptanla Rus oligarkın Marx, Lenin, Chomsky ve Ronald Reagan’dan alıntılarla yüklü atışmalarını izliyoruz. Ve de deniz ürünlerinin hâkim olduğu menünün konuklara yaptığı ağır tahribat ve izlenmesi zor ‘kusma sahneleri’ni... Öykü ‘ada’ya vardığındaysa sınıfsal dengelerin değişimi ve doğada hayatta kalma konusundaki becerilere sahip, gemi mürettebatından (tuvaletleri temizleyiciydi) Abigail’in oluşturduğu yeni ‘cast’ sisteminin pratiğe yansımalarını...
‘Marksist kaptan’ harika
İsmini kişinin alnındaki endişe çizgilerine ilişkin bir deyimden alan film, Fellini’nin ‘Ve Gemi Gidiyor’undan Cameron’ın ‘Titanic’ine, Buñuel’in ‘Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği’nden Marco Ferreri’nin ‘Büyük Tıkınması’na uzanan bir çağrışımlar kümesi eşliğinde ilerliyor. Öte yandan son bölümde William Golding’in ‘Sineklerin Tanrısı’ da akla geliyor. ‘Hüzün Üçgeni’, hızlı ve sarsıcı girişin ardından ivmesini az-biraz kaybetse de eleştiri okları yerini bulan bir yapıt. Filmin problemi bence 147 dakikalık süresi. Öte yandan altını çizdiği tüm meseleler bir çağ yangınına işaret ediyor. Yönetmen Östlund ise ‘Avrupa medeniyeti’nin vicdan ve ahlakını deşifre etme, çelişkilerini perdeye yansıtma ve kapitalizm eleştirisi konusundaki ısrarını (!) sürdürüyor.
‘Marksist kaptan’da Woody Harrelson’ın parladığı yapımda ben en çok Rus oligark Dimitri’deki Hırvat aktör Zlatko Buric’i beğendim. Bu arada Yaya’yı canlandıran Güney Afrikalı oyuncu ve model Charlbi Dean’in de ne yazık ki ağustos ayında, 32 yaşında hayata veda ettiğini belirteyim...
Sonuçta bu film bir başyapıt değil ama kayda değer. İzledikten sonra Time dergisi eleştirmeni Stephanie Zacharek’in şu saptamasına kendimi yakın hissettim: “‘Hüzün Üçgeni’ne, çok sevmeden de hayran olmak mümkün.” Meraklısına not: Filmin ortak yapımcıları arasında TRT de var...
Kaybedenler kulübü
Bebek Servisi (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)
Yönetmen: Hirokazu Kore-eda Oyuncular: Song Kang-ho, Gang Dong-won, Bae Doona, Lee Ji-eun, Lee Joo-young, Kang Gil-woo, Park Hae-joon, Im Seung-soo, Kim Sae-Byuk, Ryu Kyung-Soo Güney Kore yapımı
Seul’de ailelerin, bakamayacakları çocuklarını bırakmaları için kilise önüne konulan ‘Bebek Kutusu’ uygulaması ‘Bebek Servisi’ (Broker) filmine ilham verdi… 2018’de Cannes’da Altın Palmiye kazanan ‘Arakçılar’ın (Manbiki kazoku) Japon yönetmeni Hirokazu Kore-eda bu son filminde öyküyü yine kendine özgü temalar etrafında inşa etmiş. Film, bebeğini kiliseye bıraktıktan sonra geri almak isteyen bir anneyle, bebeği kaçırıp ‘daha iyi bakacak’ bir aileye ‘satmak’ isteyen iki komisyoncunun kesişen yolları üzerinden duygusal bir yolculuğu anlatıyor. ‘Arakçılar’ yüreğimizi bir hayli parçalarken modern bir Kemalettin Tuğcu hikâyesiydi adeta. ‘Bebek Servisi’ belki Kore-eda cephesi bakımından o denli güçlü bir melodram değil ama yine de farklı kökenlerden gelen ve geçmişleri yaralarla yüklü bir grup insanın (buna ekibe sonradan katılan 7 yaşlarındaki yetim de dahil) farkında olmadan bir ‘aile’ kimliğine ve sıcaklığına kavuşma temasına vurgu yapıyor.
Bazı Batılı eleştirmenler komisyoncuların bu denli iyi kalpli gösterilmesinin doğru olmadığına ya da gerçek hayatta böylesi kişiliklerin barınmadığına dikkat çekmiş. Ama ben Kore-eda’nın kötülüklerin hâkim olduğu dünyayı geçmişte kalmış duygular eşliğinde naif de olsa resmetmesini seviyorum. Kadroda ‘Parazit’ten de hatırladığımız Song Kang-ho da yer alıyor ki, Güney Koreli aktör bu filmdeki performansıyla bu yıl Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü kazandı. Naçizane ‘Kaçırmayın’ derim…
‘Uğultulu’ hayatlar…
Emily (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)
Yönetmen: Frances O’Connor
Oyuncular: Emma Mackey, Oliver Jackson-Cohen, Fionn Whitehead, Adrian Dunbar, Alexandra Dowling, Amelia Gething, Gemma Jones, Sacha Parkinson, Harry Anton
İngiltere-ABD ortak yapımı
Ve diğer seçenekler
Bir grup gencin parti düzenlemek için buluştuğu villada arka arkaya cinayet işlenir… Yönetmenliğini Halina Reijn’in üstlendiği ‘Katil Kim?’de (Bodies, Bodies, Bodies) Amandla Stenberg, Maria Bakalova, Pete Davidson, Chase Sui Wonders, Myha’la Herrold ve Rachel Sennott gibi isimler rol alıyor. Bir diğer gerilim filmi ‘Şeytan Kapanı’nı (The Devil’s Light: Prey for the Devil) Daniel Stamm yönetmiş, oyuncular Jacqueline Byers, Virginia Madsen ve Colin Salmon. ‘Kafes: İki Savaş Arasında’yı ise Cenk İzgören yönetmiş. Haftanın animasyon seçeneği ‘Aya Sihirli Yolculuk’ (Moonbound) da Ali Samadi Ahadi imzasını taşıyor.
Paylaş