Bir İngiliz arkadaşım geçenlerde şöyle bir espri yapmıştı: “Fulham’la Norwich aslında aynı takım. Sırayla Premier Lig’e çıkma parasını kazanıyor ve sırayla düşüyorlar”. Dün İstanbulspor’u Süper Lig’de ilk kez izleyince bu espriyi anımsadım gülümseyerek. Zira İstanbulspor’un da dün Olimpiyat’taki görüntüsü bana fena halde Norwich’i hatırlattı. Norwich de (idealist teknik direktörü Farke döneminde) Championship’i iyi futbolla zirvede bitirir, Premier Lig’de de aynı kadroyla aynı oyunu oynamaya kalkar. Güçleri Premier Lig’e yetmez ve küme düşerler sonra.
NEREDEYSE AYNI KADRO
17 yıl aradan sonra Süper Lig’e dönen İstanbulspor, dün sahaya neredeyse tamamen 1.Lig’i şampiyon bitiren kadrosuyla çıktı. Yaz döneminde zaten sadece iki transfer yaptılar, onların da biri (kaleci Jensen) ilk 11’de forma giydi. Üstelik yaz döneminde Erencan ve Alperen’i de kaybettiler. Ancak elbette genç teknik direktörleri Osman Zeki Korkmaz’a çok saygı duyuyorum. Süper Lig için kısıtlı sayılabilecek kadrosuyla yine olumlu futbol oynatmaya çalıştı, yine geriden pasla çıkmayı tercih etti. Ancak aynen Liverpool veya City önündeki Norwich gibiydi halleri. Güçleri biraz kısıtlıydı.
TRABZON KONTROLLÜYDÜ
Trabzonspor ise gücü kısıtlı rakibine karşı en yüksek viteste değildi ama maçın genelinde de kontrolü ellerinden pek kaybetmediler. Siopis’in enerjisiyle tetiklediği savunmada çok kontrollülerdi, ilk 45’te İstanbul ekibini 0 isabetli şut, rakip ceza alanında 0 dokunuş ve 0 gol beklentisi istatistiğinde tuttular. İkinci yarıda, özellikle Ebert girdikten sonra ev sahibi ekip canlandı ama cılız pozisyonlar tabelayı değiştirmeye yetmedi. Trabzon’da hazırlık kampının iyileri Larsen ve Eren sezona da formda girdiler. Larsen kornerlerden sürpriz kafa golleri bulacak gibi. Eren de soldan yaptığı bindirmelerde yerden ortalarıyla hanesine asistler yazacağının sinyallerini veriyor. Kopenhag eşleşmesi öncesi Cornelius’un yüksek form tutması büyük avantaj. Trezeguet ve Bakasetas’ın da 16 Ağustos’taki Parken sınavına kadar form grafiklerini yükseltmeleri gerek.
Evet dün ilk 11’de 30 üstü tam altı oyuncuları vardı; sağ açıkları Petrzela 39, stoperleri Kadlec 37, devşirme santrfor Kalabiska 36 yaşındaydı. Ama bu takımın bu kadar yaşlı olmasının bir sebebi de, çok uzun süredir bir arada oynamaları. Dün sahaya çıkan Slovacko on birinde Reinberk kulüpte 15’inci, Danicek 13’üncü, Hofmann, Simko ve Havlik 10’uncu, Kadlec ve Kalabiska 5’inci sezonlarını geçiriyorlar. Avrupa’da bu seviyede bu kadar uzun süre bir arada oynama alışkanlığı olan bir takım bulmak zor. O yüzden dünkü sonucu hafife almamak gerek, çok da kolay bir rakip sayılmaz Slovacko.
GÜÇLÜ ÖNDE BASKI
Deneyimli Slovacko’nun makine düzenine taşıdığı oyununa karşılık yeni bir Fenerbahçe futbolu var sahada. Jorge Jesus, üçüncü resmi maçta da güçlü önde baskıyı tercih etti. Pres başarılıydı, yaşlı Slovacko savunması bolca hataya zorlandı. Ancak tek gelişim bu değildi: Fenerbahçe topa sahipken de geriden daha iyi kurmaya başlamış oyunu. Üstelik bunu burada daha ilk maçını oynayan Gustavo Henrique ile başarmak da önemli
SADECE GUSTAVO DEĞİL...
Dünün konuşulmaya değer tek adamı Gustavo Henrique değildi elbette. Hazırlık döneminde inişli-çıkışlı bir grafik çizen Lincoln beni ziyadesiyle mahcup etti, hem özgüveni hem de kalitesiyle onu izlemek bir zevkti dün gece. Emre Mor da kariyerinin ikinci perdesine Karagümrük’te başladığı yerden devam ediyor. Çok daha istekli, çok daha çalışkan. Valencia takımın lideri. Rossi ikinci santrfor rolünde de olağanüstü iyi niyetle oynadı. Arao bu kez sadece stoperlerin arasına gömülen değil, öne de oynayan bir profildeydi. Jesus etkisi yavaş yavaş görülmeye başlamış gibi sanki Fenerbahçe’de.
GELECEK İÇİN UMUT VERDİ
Elbette Jorge Jesus, kafasındaki pres-yoğun oyunu Dinamo önünde de oynatmaya çalıştı ama dün Kadıköy’deki müsabaka sanırım Portekizli’nin düşüncelerini tam anlamıyla sahaya yansıttığı ilk maçtı. Jesus-ball’un Türkiye’deki ilk gösterimi diyebiliriz sanırım dün gece için. Ve bu gösterim, gelecek için umut vericiydi bence.
Süper Kupa maçının zamanlaması bence iki takım için de harikaydı. Türk futbolunun bu sezon gruplarda oynama garantisi olan iki takımı Trabzon ve Sivas. Gelecek hafta sonu ligi açacaklar, sonraki 15 günde 5 maçlık bir periyotları olacak. Ve bu sezon Avrupa’da hangi ligde oynayacakları Ağustos ortasındaki bu takvimde netleşecek. Bu takvim öncesi bu ciddiyette bir maç oynamaları iyi bir fırsat.
DORUKHAN HAMLESi TUTTU
Hazırlık müsabakalarında SOS veren Trabzonspor, resmi maçla beraber ciddiyetle açtı sezonu. Üç solak stoper Hugo, Denswil, Ahmetcan’dan yalnızca birini kullanıp, sağ stopere sağ ayaklı Dorukhan’ı koyma tercihi işe yaramış görünüyor. Orta sahada Abdülkadir-Bakasetas’ı bir arada kullanma tercihiyse ilk devrede aksasa da de ikinci yarıda Yunan oyuncunun toparlanmasıyla işler göründü.
SiVASSPOR’A KALiTE GEREK
Sivasspor da özellikle ilk 20’de Çalımbay’ın organizasyonundan pasajlar sundu ancak kazanmak için kaliteye ihtiyaçları var. Fajr, Konate, Kayode gibi eksiklerin yeri henüz dolmamış. Angielski ve Njie gibi isimlerin ritim tutmasıyla sanırım daha doğru analiz edebiliriz Sivasspor’u.
CORNELiUS’TA DERSLiK KARAR
Maçtan taşan iki nota gelince:
1- Avcı’nın cebinde sarı kartla riskli hareketler yapan Cornelius’u 58’de çıkarması ders gibi bir karardı. Oysa Jesus, hafta içinde cebinde sarı kartla oynayan İsmail’i maalesef 46’da Crespo ile değiştirmemişti.
Önceki akşam Fenerbahçe Stadı’ndaki Putin tezahüratları hepimizi üzdü, Ukraynalıları incitti, dünya spor kamuoyunu da şaşırttı. Haliyle utandık yaşananlardan. Ancak dünkü yazımda bir grup sporsevmez, insansevmez, barışsevmez, sadece ‘3puansever’in tezahüratı senin-benim görüşümü yansıtmaz, kamuyu temsil etmez diye de belirttim fikrimi. Sahiden de bir futbol tribününe parlamento gibi davranmak ahmakça.
YANLARINA KALMASIN
Ancak bugün bu devam yazısını kaleme alma nedenim farklı. Çünkü ne kadar bu tezahüratları benimsemesek de, lanetlesek de, utansak da, yapanların yanına kalması kamu vicdanını zedeliyor. Bu yapılanın bir cezası olmalı elbette. Ve bence bu cezayı bizzat Fenerbahçe Spor Kulübü vermeli.
TETiKLEYENLER BULUNMALI
Sayın Ali Koç ve yönetim kuruluna buradan çağrıda bulunmak istiyorum: Stadyumlar kameralarla dolu. Her bir münferit hadiseyi tespit edebilecek donanımınız var. O tezahüratı kim ya da kimler başlattı, fitili kimler ateşledi, lütfen tespit etmeye çalışın. Belki yüzlerce-binlerce katılımcıyı tespit etmek zor. Ancak o tezahüratı kim başlattı, kim bunu tetikledi bence bulabiliyor olmalısınız. Ve o 5-10 ya da 50-100 kişiye siz ceza vermelisiniz.
Sayın Ali Koç... Eğer UEFA’yı beklemeden bu hadisenin faturasını siz keserseniz, hem ülkeyi bu ayıptan kurtarır, hem de Ukraynalıların biraz olsun gönlünü alırsınız.
Bir hafta önceki maçın sonunda “Bu eşleşme 180 dakikada bitmez” demiştim. Gerçekten de bitmedi. Toplam 210 dakika iki deneyimli hocanın satranç müsabakası gibi geçti. Maalesef sonunda da oyuncu değişikliği hamlelerini doğru yapan Lucescu’nun kazandığı bir satranç müsabakası.
O ZAMANKi HOCASI ARAGONES’Ti
Fenerbahçe, 2008’de Şampiyonlar Ligi’nde son kez boy gösterdiğinde ben de o sezonu stadyumlardan takip etmiştim; yayıncı kuruluş Star’ın yorumcusuydum. Enteresandır, Alex’li-Roberto Carlos’lu o kaliteli Fenerbahçe’nin de Devler Ligi’nde Kadıköy’deki ilk maçı Dinamo Kiev’le idi. O gün de maçın favorisi Fenerbahçe görünüyordu. O gün de Fenerbahçe’nin hocası Dünya çapındaydı, Luis Aragones daha 3 ay önce İspanya’yı Avrupa şampiyonu yapmıştı. Ancak yine makine düzeninde bir takım olan Dinamo Kiev, 180 dakikanın sonunda Fenerbahçe’ye 1-0’lık üstünlük sağlamıştı.
iSMAiL O RiSKi ALMAMALIYDI
Dün Kadıköy’deki maçı izlerken hafızamın beni 14 sene geriye götürme sebebi galiba şuydu: Fenerbahçe özellikle ilk bir saatte yine iyi oynadı. Yine pozisyonlar üretti. Ancak bu tarz maçlarda neticeyi küçük detaylar belirliyor. Mesela hakemin bu kadar kart çıkardığı, bu kadar temaslı oynanan bir maçta İsmail Yüksek’in öyle bir risk almaması gerek. Veya en azından Miguel Crespo daha mı erken girmeliydi? Çünkü kırmızı karttan iki dakika sonra Fenerbahçe ilk golü yedi maalesef.
FERDi KOLUNU BAĞLAMAMALI
Penaltıyı kaçırmasına rağmen Enner Valencia dünün iyilerindendi, tüm pozisyonların içinde vardı. İsmail Yüksek yürekliydi, Osayi-Samuel canlıydı. Ferdi aslında iyi başlamıştı ama şu kollarını bağlama hastalığını terk etmesi gerek. Birinci golde Kedziora’ya verdiği fırsatın büyük nedeni kollarını bağlayıp kendini kilitlemesi.
SOL KANAT SOS VERiYORDU
Hazır olmayan yeni transferler dışında elindeki en iyi 11’le sahaya çıktı, Dubois ve Seferovic’i de 60’ta soktu. Zaten Galatasaray açısından dünkü maçı da ilk 60 ve son 30 olarak iki bölümde ele almak gerek. İlk 60 dakikada iki takımdan herhangi birinin öne çıktığını söylemek güç. O bir saati tesadüfen tribünden izleyen bir körling sevdalısına mavi formalıların Galatasaray olduğunu söyleseniz hiç şaşırmazdı, zira Kasımpaşa da gayet iyi seviyede. Umut, Muleka, Eren, Doğucan gibi kritik kayıplara rağmen geçen sezon bıraktıkları yerden devam ediyorlar. Özgüvenleri yüksek. Önde basıyorlar. Yeni santrfor Bahoken, Webo’dan pasajlar sundu sanki. Ben Ouanes, Hajradinovic, Fall üçlüsü zaten çok uyumlular. Önde her bastıklarında Galatasaray savunmasının ayarlarını bozdular.
KUMANDAN OLIVEIRA!
Ancak dün 60’ta, yani 21:20 sularında sahada artık ‘Galatasaray 2023’ vardı adeta. Dubois bindirmeleri, Seferovic de indirdiği toplarla Ali Sami Yen tribünlerini hareketlendirdi. Oliveira’nın zaten belinde bir halat bağlı ve o halatın 9 ucu diğer takım arkadaşlarında gibi. Oyunun yönetimi dün de ondaydı. Son yarım saatte sahada bir büyük takım olduğu hissediliyordu artık.
DÖRT TRANSFER GEREK
G.Saray'ın bence hâlâ 4 transfere daha ihtiyacı var. Biri hayati: Oliveira’nın üzerinden oyun kurma yükünü alacak, onu özgürleştirip biraz öne itebilecek bir ön libero. Diğer üçüyse kadro derinliği sağlamak için... Galatasaray bir stoper, Yunus-Kerem’e alternatif bir kanat hücumcusu, bir de yaratıcı orta saha daha alabilirse uzun sezon için yeterli bir kadroya kavuşur.
İki Bundesliga ekibi Bremen-Mainz ve Çek şampiyonundan sonra dün de Premier Lig’in özel takımlarından biri Wolves’la oynadılar. Üstelik Wolves as kadrosuna çok yakın bir 11’le sahadaydı; Raul Jimenez, Neves, Moutinho, Neto, Dendoncker’le bir Premier Lig maçı ciddiyetindeydiler. Zaten bunun ödülünü de iyi oyun ve sonuçla aldılar. Tabii ki bu bir hazırlık maçı ve Beşiktaş’ı esas ilgilendiren şey bu yenilgiden hangi derslerin çıkarılacağı... Bence Beşiktaş yönetimi ve kendi doğrularına fena halde inanan hocası İsmael şu üç konuda hamle yapmalılar:
1- ERSİN ÇOK HATA YAPIYOR
İsmael geldiğinden beri geriden oyun kuruluyor(muş gibi yapılıyor). Ve o top evrilip çevrilip sonunda Ersin’e dönüyor. Ersin de çok fazla basit hata yapıyor bu toplarda. Ya oyunu, ya da kaleciyi değiştirmek gerekecek galiba bu gidişle.
2- SERDAR GÖNDERİLMEMELİYDİ
İsmael, Plzen ve Mainz maçlarında kısa bölümler halinde Rosier’i stoper kullanmıştı. Bu kez direkt olarak stoper başlattı. Rosier’nin stoper performansı zaten sıkıntılı. Ama esas bedel, sağ bek Rosier’den mahrum olmak. Henüz Saiss hazır değilken, Serdar’ı da kamptan yollamak lüks bir hareket oldu bence.
3- OYUN KURULUMU FECİ
Beşiktaş’ın ön tarafta kaliteli bir oyuncu grubu var: Gedson yavaş yavaş alışıyor, Salih çıkışta. Ghezzal on numarada, Weghorst-Muleka ikilisi heyecan verici. Ancak Beşiktaş’ın ön tarafı Mercedes gibiyken arkası Murat 124 ayarında! Dün sağ kanat bek Boyd, göbekte Rosier-Necip-Welinton ve sol kanat bek Umut’lu o beşli, oyun kurulumunda fecilerdi.
OĞUZHAN, UMUT'TAN İYİ
Trabzonspor’u birçok açıdan olumlu veya olumsuz eleştirebiliriz ama bir kategoride ortaya koydukları performansla kesinlikle alkışı hak ediyorlar: Kadro planlaması... Geçen yaz Hamsik, Peres, Dorukhan, Denswil, Siopis ve Cornelius takviyeleriyle şampiyonluğun temellerini atmışlardı. Kışın iki pozisyondaki kritik eksiklerini Visca ve Puchacz’la doldurup 12’den vurdular. Bu yaz da Trezeguet, Larsen ve Eren takviyeleri olumlu. Stoper transferinde de isabet kaydederlerse Trabzon sezona yine hazır giriyor diyebiliriz.
AVCI SEZON ORTASINDA GELDİ AMA BUNU 2021-22 İÇİN FIRSATA ÇEVİRDİ
Sezon ortası teknik direktör değişikliğine doğal olarak hep şüpheyle bakarız ama bazı durumlarda o zamanlama size mükemmel bir fırsat olarak dönebilir. Abdullah Avcı, Trabzon’a 2020-21’in ortasında geldi ama o sezonu 2021-22’nin hazırlık süreci olarak kullandı. Kulübü ve takımı tanıdı, oyuncu listesine tam anlamıyla hakim oldu, eksikleri tespit etti. Ve daha Nisan-Mayıs aylarında yeni sezon transferlerini büyük ölçüde halletti. Neredeyse tam kadro bir yaz hazırlık kampı geçirip 2021- 22’ye en hazır takım olarak girdi Trabzonspor. Zaten bunun ödülünü de ilk devreyi açık farkla lider kapatıp fişi çekerek aldı bordo mavili ekip.
SİVAS İLE SÜPER KUPA MAÇI HAZIRLIK DÖNEMİNİN KARNESİ GİBİ OLACAK
2022-23 öncesinde de Trabzon kampındaki amaç o. Takımdan Nwakaeme ve Puchacz gibi ana arterler ayrıldı ama transferde yine hızlı davranarak o bölgelere Trezeguet-Eren takviyeleri yapıldı. Danimarkalı sağ bek Larsen de kampa hazır gelmiş, hazırlık maçlarında gayet fit göründü. Üstelik bu sezon Trabzon’un önemli bir avantajı da var, sezonu çok erken açmayacaklar. Sivasspor’la Süper Kupa sınavı hazırlık döneminin karnesi hüviyetinde olacak, ardından 5 Ağustos’ta Süper Lig, 16 Ağustos’ta da Avrupa macerasına başlayacakları için daha rahatlar bu sezon.
BU SEZON AYNI ZAMANDA DÖNÜŞÜM FIRSATI
Tabii ki Trabzon’un 2022-23 hikayesini ele alırken as kadrodaki bazı pozisyonların bir miktar yaşlandığını ve genç alternatifler yaratılması gerektiğini de unutmamak gerek. Sağ bek Larsen ve stoper Hugo 31, Hamsik 35, Visca 32, Djaniny 31 yaşındalar. Trabzon’un bereketli bir özkaynak düzeni var, ayrıca son dönemde kadroya bolca da genç oyuncu takviyesi yapıldı. Bunların içinden kaleci Muhammet Tepe, stoperler Ahmetcan ve Taha, hazırlık maçlarında sağ bekte şans bulan Hakan Yeşil, orta saha oyuncuları Doğucan ve Kerem, santrfor Emrehan öne çıkanlar...