Paylaş
Bastığı paraya da faiz alıyor. Gelir elde ediyor. Buna ‘senyoraj’ deniliyor. Normal koşullarda bir merkez bankasının yüksek kâr elde etmesi iyi bir durum değil. Merkez bankaları para basar evet ama kazanç anlamında ‘para basması’ iyi bir durum değil.
Türkiye’de ekonomide ne zaman sorunlu bir süreç yaşanmışsa Merkez Bankası bilançosundaki sonuç hesabı yüksek bir bakiye göstermektedir. Yüksek bir kâr ortaya çıkmaktadır. Merkez Bankası’nın 2001’den bu yana üç defa devasa kâr elde ettiği yıl oldu; 2001’de 6.7 milyar, 2011’de 10 milyar, 2014’de 10 milyar TL. Diğer yıllardaki kârlar ise 2-5 milyar TL arasında.
Merkez Bankası 2014 yılında 10 milyar TL kâr elde etti. Bunun kabaca 1.5 milyar TL’si vergi olarak Maliye kasasına giderken, karşılıklar ayrıldıktan sonra temettü olarak Hazine’ye 5.8 milyar TL gidecek. Böylece kamuya gelir olarak toplam 7.3 milyar TL girecek. 2013’de bu tutar 4.1 milyar TL idi.
Türkiye’deki ekonomik durum Merkez Bankası’nın bilanço durumundan okunabiliyor. Merkez Bankası çok kâr elde ediyorsa işler iyi değil, düşük kâr elde ediyorsa fena değil demektir. Bankanın kârının 2014’deki gibi rekor düzeyde olduğu zamanlarda ekonomik büyüme düşük, enflasyon ise yüksek sonuçlandığı görülebilir.
Merkez Bankası kârının iki ana kaynağı var; biri piyasaya likidite verdiği için TL işlemlerden faiz geliri elde etmesinden, diğeri ise piyasaya döviz alım-satımı yaptığından özellikle kurların yükseldiği dönemlerde kur kazancından geliyor.
2014’de de 10 milyar TL’lik kârın 3.2 milyarı TL işlemlerden, 6.8 milyarı dövizli işlemlerden geliyor. Anımsayalım; kurun 2014 Ocak ayında bugünkünden bile yüksekte zirve yaptığında yüklü döviz satışlarını, bir gecede 5 puan artırılan faizler izlemişti. Bu faiz artışı Merkez Bankası’nın elde ettiği faiz gelirine önceki yıla göre 2 milyar TL ilave yaparak 3.8 milyar TL’ye yükseltti. Kur artışı ise görece çok düşük bir katkı yaptı; 2014’de önceki yıla göre kabaca ilave 650 milyon TL katkı vererek 6.1 milyar TL oldu. Döviz rezervlerinin getirileri ile yurtdışından gelen katkılarla toplamda 6.8 milyar TL’lik bir dövizli işlem kazancı ortaya çıktı. 2014’de önceki yıla göre dövizli işlemlerden gelen ilave katkı 1.2 milyar olurken, TL faizlerinden gelen ilave katkı 2.9 milyar TL oldu.
2011 yılı da benzer bir tablo sunuyordu; malum yine kur hareketi ve devamında sert faiz artırımı yapılmıştı. Bu yüzden, Erdem Başçı’nın geride kalan 4 yıllık başkanlık dönemindeki Merkez Bankası kârı, en yakın selefi Durmuş Yılmaz’ın 5 yıllık başkanlık dönemindeki toplam 10.4 milyar TL’lik kârının 3 katına ulaşmış durumda. Hatırlatalım; merkez bankalarının kâr hedefi ve amacı yoktur. Eğer aşırı kâr elde ediyorlarsa o ekonomilerde bir tuhaflık vardır.
Merkez Bankası’nın elde ettiği brüt kârın kabaca yüzde 70’inin vergi ve temettü olarak kamu kasasına gittiği hesaba katılırsa Başçı döneminde elde edilen kârın yüzde 70’i olan 22 milyar TL’nin Hazine’ye gelir olarak kaydedildiğini not etmek gerekir.
Bu durumda ister istemez yüksek faizden şikâyet eden siyasetçilerin Merkez Bankası’nın faiz gelirlerinin önemli katkısıyla oluşan temettüleri, icraatlarının mali kaynağı olarak kullanmakta, harcamakta tereddüt etmedikleri akla geliyor.
Hatta öyle ki; bu faiz gelirlerini kasasına koyan Hazine’nin şimdi, yeni kurulacak kamu katılım bankasına bu senyoraj gelirinin de aktığı aynı havuzdan sermaye koyacağını, bunun da yarı bir tuhaflık olduğunu da not etmek gerekiyor.
Paylaş