Paylaş
Yapılmalı mı? Bana kalırsa evet. Ama sonuçları ya da buna dönük çözümler, sektör ve Merkez Bankası için sancılı olacak.
Geçen hafta Cuma günü Resmi Gazete’de yayımlanan BDDK tebliğiyle; bankacılık sisteminde çeşitli varlıkların risk ağırlıklarını yeniden düzenledi. 31 Mart 2016’da yürürlüğe girecek uygulamaya göre bankaların Merkez Bankası’nda tuttukları yabancı para zorunlu karşılıklar yüzde 50’si riskli varlıklar arasında hesaba katılacak. Böylelikle bankaların; ilave sermaye koymadıkları sürece sermaye yeterlik oranları 1 puana yakın düşecek. Bu durumda, sermaye yeterliğinde sınır olan yüzde 12’ye yaklaşan bankaların ilave kredi vermekten, yeni şube açmaya kadar elleri kolları bağlanmış olacak. İkinci seçenekte ise sermaye yeterlik oranlarının aşağı düşürmek istemeyen bankalar, Merkez Bankası’nda tercihli olarak döviz yatırdıkları karşılıkları çekerek, yerine TL koyabilirler. Bu durumda bankalar ilave maliyete katlanırken, Merkez Bankası da döviz rezervi kaybetmekle yüz yüze kalacak.
BASEL 3 uygulamasıyla uyumlu hale gelebilmek için 23 Ekim günü Resmi Gazete’de bankaların risk ağırlıklı varlıklarına yapılan yeni düzenleme ile ‘kamudan ve Merkez Bankası’ndan alacakların’ kredi derecesine göre risk ağırlığı yapılacak. Böylece, bu varlıkların yarısı riskli varlıklar arasında hesaba katılacak.
BDDK ağustos ayı verilerine göre; Türkiye’de bankacılık sisteminin sermaye yeterlilik oranı yüzde 14.82. Çekirdek sermayeye göre yapılan hesaplamada ise yüzde 12.5’ta. Merkez Bankası’nda tutulan döviz cinsi zorunlu karşılıklar ise 23 Ekim itibariyle 60.5 milyar doları döviz, 13.8 milyar doları altın olmak üzere toplam 74.3 milyar dolarda. BDDK tebliğine göre bunun yarısı olan 37 milyar dolar yani 108.6 milyar TL riskli varlıklar arasına ilave edilecek. Bu durumda da sermaye yeterlilik standart oranı yüzde 14.04’e, çekirdek sermaye yeterlik oranı ise yüzde 11.9’a düşecek.
Bankacılar, yayımlanan tebliğle gelen diğer düzenlemelerle sektörün sermaye yeterlilik oranlarındaki düşüşün toplamda 2 puana yakın düşmüş olacağını not ediyorlar. Bu durumun ipucunu geçen hafta Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Başkanı Hüseyin Aydın “Gelecek yıl Basel 3’e başlayacağız. Bilhassa sermaye yeterlilik oranı açısından yeni bir yük getirilmemesi için geçmişte sektöre getirilen tamponların biraz gevşetilmesini istiyoruz” demişti.
Merkez Bankası Başkanı Başçı da, Enflasyon Raporu’nu anlattığı toplantıda sorulan bu konudaki soruyu “Mart’a kadar zaman var, çözülür” diyerek yanıtlamıştı. Ama görünen o ki nasıl olacağını o da bilmiyor.
Şimdi gözler yeniden BDDK’ya döndü. Bu tebliğden geri dönüş olmayacağı düşüncesi egemenken, BDDK’nın nasıl bir esneklik sağlayacağı bilinmiyor.
TBB Haziran verilerine bakıldığında, sektör ortalaması yüzde 15.4 iken, özellikle kredi piyasasında etkin olan bankaların Haziran sonu itibariyle kabaca yüzde 14’lük bir sermaye standart yeterliliği oranına sahip oldukları gözleniyor. Son dönemde büyük altyapı projelerine kredi açan kamu bankalarının sermaye yeterlilik oranlarının kayda değer düşüş yaratmış olduğu da bankacılık çevrelerinde konuşuluyor.
Döviz kurundaki yükseliş riskli varlıkların değerini de yükselttiğinden, kurların arttığı dönemlerde sermaye yeterliliği de azalıyor.
TBB Başkanı Aydın’ın da talep ettiği hali ile “geçmişte sektöre getirilen tamponlar” arasında BDDK’nın makro ihtiyati tedbirleri akla getiriyor. Böyle olursa asıl sorun da orada başlayacak; BDDK ve Merkez Bankası karşı karşıya gelecek. Kredi büyümesine karşı fren olsun diye getirilen karşılıkların azaltılarak, bankaların sermaye yeterliliklerindeki düşüş telafi edilirse; frenlerin bırakılmasıyla kredi kanalına yol da verilmesi olası. Bu da Merkez Bankası’nı rahatsız edebilir. Yok, eğer bu hali ile kalırsa da Merkez Bankası rezerv kaybedebilir.
Paylaş