Uğur Ergan

Danimarkalı ressamdan “Ankara-Ankara” Arası

6 Aralık 2021
Bu haftaki konuğumuz, Türkiye’yi özellikle de Ankara’yı yakından bilen kuzeyli yabancı bir sanatçı. Danimarkalı sanatçı Bente Christensen-Ernst, 1984 yılında ilk kişisel sergisini açtığı Siyah-Beyaz’da 37 yıl aradan sonra yeniden Ankaralı sanatseverlerle buluştu.

Siyah Beyaz’ın sergiyle ilgili hazırladığı manifestoya göre, geçen bu süre içinde Kopenhag, New York, İstanbul, Beyrut, Amman gibi birçok şehirde kişisel sergiler açan Bente Christensen-Ernst, ‘Ankara ile Ankara Arası’ sergi ismiyle kariyer yoluna bir atıfta bulunuyor. Sanatçı özel yaşamından seçtiği kişi ve nesneleri, stilize bir gerçekçilikle eserlerine aktarıyor. Eserlerinde, göz alıcı renkler kullanmasının yanı sıra, hareket duygusunun baskın olduğu güçlü kompozisyonlar kurguluyor. Sergide günlük yaşamdan farkı tip ve durumdaki kişilerin imgeleri perspektif, renk ve derinlik algısı üzerinden yeniden yorumlanıyor.



Christensen-Ernst, Siyah-Beyaz’ın sanat gazetesinde yayınlanan söyleşisinde de sergi kurgusunun tamamıyla serginin zamanına ve yerine bağlı olduğunu belirterek, “Neden yine Ankara?” sorusuna şu yanıtı veriyor.
“Bu sefer ‘Ankara ile Ankara Arası’ temasını seçtim çünkü sergilenen resimlerin 1987’de Ankara’dan ayrıldığımdan beri seçtiğim motifleri veya temaları yansıttığını hissediyorum. Değişiklikler, güncel trendlerden değil, yaşadığım yerlerden kaynaklanıyor. 1984 yılında Siyah-Beyaz’daki ilk sergimde, konularım Ankara’da günlük hayatımda gördüğüm nesnelerden ilham almıştı. Daha sonra Bodrum-Gümüşlük’te kışın, çıplak incir ağaçlarına hayran kaldım. Antakya’da beni cezbeden, kırmızı biberler oldu; ama aynı zamanda Suriye’deki savaşın da konu seçimimde bir miktar etkisi vardı.”
Resimlerinin tuval üzerindeki renklerden ve yazılardan oluştuğunu ifade eden Danimarkalı sanatçı, “İzleyiciler ikisini birleştirebilir veya gördüklerinden kendi hikâyelerini oluşturabilir. Resimlerim birer metafor, ancak metaforlar genellikle kastedilenden bağımsız olarak anlaşılabilen kelimelerden oluşur. Benim resimlerim de öyle” diyor.

Yazının Devamını Oku

Hasan Rastgeldi’nin Retrospektif Sergisi

29 Kasım 2021
Ressam Hasan Rastgeldi, Galeri M’de (Armada AVM) açtığı ve 16 Aralık’a kadar sürecek “Retrospektif” sergisinde tufandan kaçan Nuh’a, mağara duvarındaki heyecanlı avcıya, Göbeklitepe’nin gizemli sembollerine, Çatalhöyük tanrıçaları ile Truvalı Helen’e, Kral Midas’a, Kapadokya’nın saklı kahramanlarına sesleniyor. Sanatçı, boyanın ve malzemenin tüm imkânlarını mitolojik kahramanlarının önlerine serip, onları yeniden sahneye davet ediyor.

Kurduğu sahneler yoluyla, başlangıcı binlerce yıl öncesine uzanan masalları yorumlayan Rastgeldi, “Mitolojinin görkemli tanrılarının yanında, yürüyüp yürüyüp bir arpa boyu yol gidemeyen yolcular da bu anlatıda kendine yer buluyor. Masallar, insana ve hayata dair her şeyin binbir kılıkta karşımıza çıktığı büyülü bir sahneye benzer. Bu sahne, her anlatıcının dilinde yeniden kurulur, roller baştan dağıtılır ve hikaye sürüp gider. Bir vardır, bir yoktur sahnedekiler. Oyuncular değişse de macera devam eder” diyor.
Anadolu topraklarının doğudan batıya bütün değerlerini tuvale aktarmaya çalışan Rastgeldi, tarzını şöyle özetliyor:



“Figüratif kompozisyonlardan, soyut kompozisyonlara kadar farklı tarzlarda mesajlar veriyorum. Tek düzey resim yapmıyorum. Kendi kültürümüzün renkliliğinden ben de faydalanıyorum. Denemeler yapmayı çok seviyorum. Farklı malzemeler, farklı dokular, farklı materyaller beni farklı yönde çalışmaya sevk ediyor. Anadolu’nun gelenek ve göreneklerini yansıttığım yağlı boyalardan oluşan ‘Anadolu’dan Görsel Şölenler’ isimli sergim halk bilimleri dalında yaptığım araştırmalar sonucu çalışmalarımdır. Cam tabakların desenleri ve renkleri ilgimi çekince bir seri tabak boyadım. Tabakların üzerine Anadolu’nun kültüründen motifler işledim. Renkli kumaşlar üzerine çalıştım. Fırat’ta inceleme imkânı bulduğum ‘Sümer Silindir Mührü’ sanatsal anlamda benim de kompozisyonlar üretmeme neden oldu. Farklı dokular elde ederek ‘Bir Anadolu Bin Anadolu’ çalışmalarımı ürettim. Resimlerimde konular çok. Kendi üslubum ve tarzımdan ödün vermeden çalışıyorum. Her sanatçının bir yönü kuvvetlidir. Kimi deseni güzel çizer, kimi kompozisyon sunar, kimi ışık ve gölgede başarılıdır.”
Rastgeldi renk tercihinin neler olduğu sorusunu yanıtlarken, insan ruhunu sarsmayan renklere önem verdiğinin altını çizerek, “Yumuşak tonlu pastel renkleri kullanırken resmi oluşturan açık ve koyu renkleri de kullanmaya dikkat ediyorum. Açtığım sergilerde izleyicilerden edindiğim bilgiler sonucu yormayan renkleri tercih ettiğimi düşünüyorum. Duygusal bir yapıya sahip olduğum için renklere karşı duyarlıyım” diyor. Sanatçı, söz renkten açılmışken, doğup büyüdüğü memleketi Şanlıurfa’daki badem ağaçlarını da unutmuyor:

Yazının Devamını Oku

Özeskici’den ‘Aidiyetsiz’

22 Kasım 2021
Uşak Üniversitesi Güzel sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde doçent olarak görev yapan Evrim Özeskici, Nurol Sanat’ta (Güvenevler) açtığı ve 27 Kasım’a kadar görme imkanı bulabileceğiniz yeni sergisine “Aidiyetsiz” adını vermiş.

Özeskici bu sergisiyle “ait olmamanın” kabul edilmemesini ve içşel yaralarını sorguluyor. Sanatçı ait olmamanın neden olduğu karmaşaya, ötekileşmeye, yalnızlaşmaya karşı, yaşamı, var olmayı ve ortak değerleri savunuyor.
Eserlerinde genelde yoğun renkçi anlayışın hakim olduğu Özeskici, renklerle duyguyu ilişkilendirmeye önem veriyor. Tablolarında gerçekliğin, kimi zaman topluma dönük içsel bir yaklaşım olduğunu, kimi zaman da kendi düşsel imgeleminde hesaplaştığı hayali kahramanların dışa vurumu olduğunu ifade eden Özeskici, bir röportajında çalışma anlayışını özetle şöyle dile getiriyor:



“Hayata dair anlık fotoğrafik kareler de eserlerime yansıyan unsurlardır. Bazen küçük bir kasabanın göz alıcı ışıklarına hayran kalırken, bazen de o güzel mekâna anlam katan ufak bir çöp kovası etkiler beni. Sanatla asıl hesaplaşmam tuvalin başına geçtiğim zaman başlar. Hiçbir zaman salt resim yapmak için resim yapmadım, yapmam da. Eğer resim yapıyorsam mutlak, yaşama dair anlatacak bir hikâyem vardır. Bu sayede elim fırçamla bütünleşir ve tüm cesaretimi toplayarak tuvalle yüzleşmeye başlarım. Öyle ki, çalışmama son noktayı koyduğumda ortaya çıkacak eserin tüm yaşanmışlıklarla birlikte desen tadında olmasını isterim.”

Yazının Devamını Oku

Nihat Kahraman’dan “anakronik bir olay”

15 Kasım 2021
Özünde protest bir sanatçıdır Nihat Kahraman. Onun resimlerinde toplumsal tepkileri ve bu tepkileri bastırmaya çalışan hakim güçlerin yarattığı travmalar olarak yorumlayabileceğiniz olguları görebilirsiniz.



Kahraman’ın “plaj” kompozisyonlu resimleri de ünlüdür. İlk bakışta deniz peyzajı olarak algılayabileceğiniz resme ayrıntılı baktığınızda, eserde toplumsal sınıf farklılığı ile bunun neden olduğu toplumsal olayların işlendiğini fark edebilirsiniz.
Kahraman, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nden mezun olduktan sonra, 1972-1976 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Fransa’ya gönderilip Paris’te École Nationale Supérieure des Beaux-Arts’da artistik düzeyde sanat eğitimi, duvar resmi, fresk ve mozaik ihtisası yapmış; Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı, Duvar Resmi Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak ders vermiş, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Ankara Opera ve Balesi’nde başdekoratör olarak çalışmış bir ressam.
Ben, yurt içi ve yurt dışında resmi ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunan, 70’den fazla kişisel sergi açıp, 150’den fazla karma sergiye katılmış olan Nihat Kahraman’ı, Ankara’da bulunduğu sırada Yalçın Gökçebağ sayesinde tanıdım. Gökçebağ yıllar önce Kahraman’ın resimleri için şunları yazmış: “Onun eserlerinde insan yaşamının gizemini görmemiz mümkündür. Tuvallerde, öndeki yaşamın belirsizliğini anlatan geniş, renkli, adeta rastgele atılmış fırça tuşelerinin arkasındaki gerçeği fark edebiliyoruz. Onun ‘İnsan Yaşamından Kesitler’i hep arkada bir yerlerden anımsayacağımız yaşam kesitlerini bize göstermeye çalışır ki, Nihat bize, eserleriyle insanın kendisini sorgulamasını hatırlatıyor.”
Bu hafta Nihat Kahraman’a yer vermemizin nedeni, Platform A’da (Taurus AVM) açılan ve 11 Aralık’a kadar sürecek olan “Anakronik bir olay” isimli sergisi. Kahraman bu sergisinde artık gündelik yaşamımızın korkutucu bir parçası olan pandemiyi işlemiş. Kahraman’ın sergisiyle ilgili hazırlanmış manifestoda, sanatçının eserlerini tuvale yansıtırken o anki ruh halini de anlayabiliyorsunuz:
“Pandemi başlangıcından bugünlere gelene kadar geçen süre içinde yaşanılan sıkıntı, keder, umut ve yaşama sevincinin bir insan olarak sanatçının düşünce ve hayal gücüne yaptığı etki ve katkı elbette yapıtlarında da kendini belli edecektir. Tüm insanlığın yaşadığı bu büyük travma ve kaosun, tarihe düşürülen bir kanıtı ve belgesi olmalıdır. Ressamın kanıtı ise resimleridir. Nihat Kahraman’ın sergisinde de bu durumun yaşama sevinci ve dinamizm dolu kanıtlarını görüyoruz. Varla yok arası kavramsal bir mekanda renklerin alabildiğine özgür çırpınışları içerisinde, doğanın bir parçası olarak çevresiyle iç içe, bütünleşmiş insan figürleri, çın çın öten bu atmosferin içinde yaşam mücadelesi vermektedirler. Resimlerde rastlantı ve zorunluluk ilkesine göre şekil alan renkler, kendi hallerinde tuval yüzeylerinde dolaşmaktadırlar. Renklerin halleri alışılmışın dışında ve sıra dışı bir anlatımla görselleştirilmiş, şekillenmiş. Zaten sıkıntılı ama umut dolu, coşkulu ve kesintisiz bir yaşam sürecini anlatan resimler de böyle bir görsellikte somutlaştırılabilirdi. Yaşadığımız gerçekleri kendi özgün tarzıyla yansıtan ve betimleyen bir sanatçı Nihat Kahraman. Batı düşünce sistemlerinde her şeyin merkezinde insan-birey vardır. Her şey insana göre benmerkezci olarak belirlenir. Oysa doğu felsefesinde bu durum tam tersinedir. İnsan doğanın bir parçasıdır. Bu yüzden doğulu resimlerde insanlar karıncalar gibi engin doğanın içinde, doğayla bütünleşmiş durumdadırlar. Nihat Kahraman’ın bu çok boyutlu yaşam resimlerinde de bu etkiyi görmekteyiz. Nihat Kahraman’ın amacı salt resim yapmak değil, resmi bir sanat aracı olarak kullanmaktır. Akademik resmin katı, bağlayıcı kuralları ve estetiği içinde resim yapmaktan çok, kafasında şekillenen yeni düşünceleri tuval üzerinde somutlaştırabileceği en uygun sanatsal görselleri yaratıp resim teknikleriyle bizlere aktarmaktadır. Sergideki her resim seyircileri varla yok arası coşkulu, dinamik ve çok boyutlu bir evrene davet etmektedir.”

Yazının Devamını Oku

Kamer Önder’in Karadeniz sevdası

8 Kasım 2021
Eserlerinde Karadeniz’in yeşilini ve hırçın dalgalı mavisini yansıtan Kamer Önder, uzun bir aradan sonra yeniden Ankaralı sanatseverlerle buluşuyor. Önder’in geçen cuma günü Fırça Sanat’ta (Hilal Mahallesi) açılan sergisi, 25 Kasım’a kadar sanatseverlerin beğenisine sunulacak.



İstanbul, Ankara ve İzmir’de bugüne kadar 30’dan fazla kişisel sergi açmış olan Önder, Ankara’daki atölyesinde sürdürdüğü çalışmalarında doğup büyüdüğü Karadeniz’deki insanların, özellikle de kadınların yaşam biçimini insan ve doğa birlikteliği anlayışıyla tuvale yansıtıyor. Çay bahçelerinde çalışan, sırtında sepetiyle yollar aşan güçlü, cefakâr, vefakâr, mücadeleci Karadeniz kadınları genellikle ana tema olarak Önder’in resimlerinde yer buluyor.
Önder’in sergisiyle ilgili Fırça Sanat, sanatçıyı ve resimlerini tanıtmak amacıyla güzel bir manifesto hazırlamış. Önder’in duygularını daha iyi anlayabilmeniz için bu manifestoyu özetleyerek sizlere sunuyorum:
“Trabzon-Sürmene’de doğan ve yarım asırdan beri resim yapan Kamer Önder, 6 yaşında başladığı insan resimlerine daha sonra penceresinden gördüğü Karadeniz’in büyülü doğasını da ekledi, yüreğinde işledi, tuvaline döktü.
Resim yapmak hayatının en önemli unsuru oldu. Doğadaki her varlık olması gerektiği gibiydi ve birbirini tamamlıyordu onun gözünde. Özellikle insanın yaşattığı ağaçlar, ahşap evler, çalışan insanlar tüm çocukluğu ve gençliği boyunca gözünden beynine işlenmişti dantel gibi. Naif ressamın gözüyle gördüğü, içinde öğüttüğüydü tuvaline bir bir düşen, nakış nakış döşenen.
Penceresinden baktığı tahta işçilikli dede evinden portakal ve çay bahçelerini seyrediyordu. Gözlemlediği ve kendi içinde yaşattığı üretken kadın modeli resimlerinde de özverili rolüyle yerini aldı. Karadeniz’den sonra uzun yıllar yaşadığı Ankara’da gördüğü çarpık kentleşme içini acıtıyordu bu yüzden. Gecekondulara da sahip çıktı resimlerinde. Onları yıkılmadan belgelemek çabasında resimlerken, ağaçlar da resimlerini süslemeye devam etti aynı süreçte. Önder, sanatı algılayış biçimini ‘Sanat, duygularımızı açığa vurmanın en somut biçimidir. Eğer ben de varım diyorsanız çiziyorsunuzdur zaten. Sabırla, özenle, çabayla, çok ince dokunuşlarla çıkan resimleri naif olarak adlandırıyorsak, ben bu naifliğe talibim’ diye tanımlıyor. Doğa resimleri kadar çarpıcı insan resimleriyle de ilgi çeken sanatçı, ‘Kişi zaman zaman yalnızlığa yönelebiliyor. Doğayla bütünleşmiş insan portreleri, insana yöneldiğim zamanların yansımasıdır. Yitirdiklerimin acılarını, sevinçlerimi resim yaparak yaşadığım zamanlar, sanat yaşamımın insan resimlerine ağırlık verdiğim dönemine rastlar’ diyor.

Yazının Devamını Oku

Çağdaş Türk resmi Tataristan’da

1 Kasım 2021
Türk resim sanatı her yıl uluslararası alanda daha fazla boy gösteriyor. Türk ressamları sadece Batı dünyasının önemli sanat merkezleri Paris, Londra, New York, Berlin, Basel gibi kentlerde değil, coğrafyanın Doğu yakasında da ses getiriyor. Bunun en güzel örneklerinden birisi, Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da geçen 20 Ekim’de “Anadolu Esintisi” isimli serginin açılması oldu.



“Ermitaj-Kazan Müzesi”’nde açılan ve 11 Kasım’a kadar sürecek olan sergide çağdaş Türk resminin iki kuşağından önemli isimleri buluşmuş. Devrim Erbil, Yalçın Gökçebağ, Ergin İnan, Fevzi Karakoç, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Zahit Büyükişleyen, Resul Aytemur, Mahir Güven, Nevres Akın, Raşit Altun ve Metin Kalkızoğlu’nun eserlerinin yer aldığı etkinlikte, toplam 44 resim sergileniyor.



Sergiyle ilgili, Kazan’daki açılış törenine katılan ünlü ressamımız Yalçın Gökçebağ’la konuştum. Gökçebağ’ın verdiği bilgilere göre, bu önemli sergi Türkiye’nin Kazan Başkonsolosluğu, Kazan Kremlin Devlet Müzesi iş birliği ve Türk Hava Yolları (THY) ile Kastamonu Entegre’nin sponsorluğunda düzenlenmiş. Türk ressamlar sergi vesilesiyle yerel sanatçılarla tanışıp, hem onların çalışmaları hakkında bilgi almışlar, hem de kendi çalışmaları ve teknikleri hakkında yerel sanatçıları bilgilendirmişler. Gökçebağ sergide eserleri yer alan Türk ressamlar adına açılışta bir de konuşma yapmış. Serginin Türkiye ile Rusya arasındaki kültürel ve insani bağların gelişmesine önemli bir katkı sağlayacağına inandığını belirten Gökçebağ, sergiyi izleyenlerin Türk güzel sanatlarının gelişim tarihi hakkında genel bir fikir edindiğini, estetik tekniklerin ve yaratılış fikirlerinin yansımasını değerlendirme fırsatı bulduklarını söyledi.

Yazının Devamını Oku

Pelioğlu’nun düş yolculuğu

25 Ekim 2021
Bir haftalık aranın ardından, başkentin resim dünyasıyla yine birlikteyiz.

İki hafta önceki yazımızda Demirören Medya olarak yeni binamıza taşınacağımızı duyurmuştuk. Taşınma bitti. Yeni binamıza yerleşme çalışmalarımız da tamamlanmak üzere. Eskisine göre daha ferah, teknolojik açıdan daha ileri olanaklara sahip yeni binada da faaliyetlerimiz elbette pandemi kurallarına uygun olarak yürütülüyor. Her yeni başlangıç, yeni umutlar, yeni birliktelikler demektir.



Kendimizle ilgili bu kısa bilgilendirmeden sonra, bu haftaki konuğumuz Erol Pelioğlu ile ilgili yazıya geçebiliriz. Pelioğlu, sanatçısı olduğu Galeri Soyut’ta (Yıldız) geçen cuma günü açtığı ve 10 Kasım’a kadar sürecek sergisine “Düş Yolculuğu-2” adını vermiş. Bu sergi, geçen sezon aynı isim altında açılmış serginin devamı niteliğinde. Aslında iktisatçı olan Pelioğlu, resime olan tutkusunu 2006-2011 yılları arasında Kayıhan Keskinok Atölyesi’nde ileri düzey resim eğitimi alarak taçlandırmış. Eserleri, 15’inci ve 17’nci Şefik Bursalı Resim Yarışması sergilerinde de yer alan sanatçı çalışmalarını Ankara’daki özel atölyesinde sürdürüyor. Pelioğlu’nun yeni sergisiyle ilgili hazırlanmış manifesto, sanatçının düş yolculuğunu bize şöyle anlatıyor:
“Yapılan ile algılanan arasındaki sonsuz okuma potansiyeli sanatın en güçlü özelliğidir. Bir eserin sanat yapıtı olup olmadığına ya da ne kadar iyi olduğuna karar verirken en önemli kıstas sanatın işte bu ‘biriciklikteki çokluk’ gücüdür. Bir sanat eserinin zaman yolculuğuna çıkabilmesi için bu potansiyele sahip olması zorunluluktur. ‘Ölümsüzlük-sonsuzluk’ ancak zamansızlıkla mümkün olabilir. Bir eserin, bu, olmazsa olmaz kıstası taşıyabilmesi kolay elde edilir bir özellik değildir. Çalışkanlık, yaratıcılık yetenek ve azim, kalıcı olmanın anahtarı olan bu vasıflara sahip pek çok sanatçı ‘zamanın ruhu’nda kendine yer açacak biricikliğe-eşsiz üsluba sahip olamadıkları için çok istemelerine rağmen ölümsüzlük potansiyeline ulaşamadan hayata veda etmişlerdir. Tüm zorluğuna rağmen tarih sahnesinde görünür olma rüyası her sanatçının en büyük motivasyon kaynağı olmaya devam etmektedir. ‘Düş Yolculuğu’ sergisinde Pelioğlu’nun bir sanatçıda olması gereken en ayırt edici özellik olan, zamanın ruhunu yakalama çabasına tanıklık ediyoruz. Duygusuyla, anlatısıyla ve o eşsiz üslubuyla bir nevi bizi büyülü gerçekliğine misafir eden sanatçı, değerli hocası Kayıhan Keskinok’un da kendisine hitap ettiği gibi, adeta güzel sanatlar tanrısı Apollon’a doğru düşsel bir ölümsüzlük yolculuğuna çıkıyor.”
Erol Pelioğlu’nun sergisini izlemek için Galeri Soyut’a gittiğinizde Necmettin Özlü’nün ‘Hiçliğe dokunmak’ ve Hasan Saygın’ın ‘Hayatın yüzü’ isimli sergilerini de görme imkânına sahip olacağınızı hatırlatmak isterim.

KENTTE NE VAR?

Yazının Devamını Oku

Sanat şöleni başlıyor

11 Ekim 2021
Ankara’daki kültür sanat faaliyetleri geçen haftadan itibaren canlanmaya başladı. “Merhaba” diyerek biz de bu yazıyla yeni sezona ısınıyoruz. 25 Ekim’den itibaren ise düzenli olarak her pazartesi sanatseverlerle buluşmaya çalışacağız.

Uzun bir aradan sonra Ankara’da kültür sanat yaşamına “Merhaba” diyoruz. Aranın bu kadar uzun olmasının nedeni malum COVID-19 salgını. Yapılan tüm aşı çağrılarına, maskeyi hayatınızdan çıkarmayın uyarılarına rağmen maalesef bir türlü vaka sayısını azaltamıyoruz. Türkiye’de her gün yaklaşık 30 bin kişinin testi pozitif çıkıyor. Sadece Türkiye değil, dünyanın önde gelen ülkelerinin ekonomileri de pandemi nedeniyle ciddi sarsıntı geçiriyor. Sanat dünyası da bu sarsıntının dışında kalamadı. Birçok galeri kapılarını kapadı, sergilere ara verdi. Resim dünyası özellikle internet üzerinden yapılan müzayadelerle ayakta kalmaya çalıştı. Geçen sezon oldukça zor bir dönem geçiren sanat dünyasının, bu yıl da kapılarını dış dünyaya kapaması mümkün değildi. Gelen duyurulardan anlıyorum ki, alınan önlemlerle Ankara’da galeriler yeni sezonu açmaya başlıyor. Doğrusu da bu. Sanat dünyasının devamlılığı için sanatseverlere de önemli görevler düşüyor. Bu nedenle salgına karşı alınan önlemlere uymak, özellikle de aşı olmak bu görevlerin başında geliyor.



BİLKENT’TE FESTİVAL

Elbette pandemi öncesindeki gibi kalabalık açılış kokteylleri düzenlenmiyor. Galeriler daha az kalabalıklarla ressamların bu zor dönemde yaptıkları resimleri sanatseverlerle buluşturuyor. Ankara’daki sanat şöleni 13 Ekim çarşamba günü Bilkent Center’da RC Sanat’ın sahibi Rahmi Çöğendez’in girişimiyle hız kazanacak. 20 Ekim’e kadar sürecek Bilkent Sanat Festivali’nde yerli ve yabancı çok sayıda sanatçının eserleri yer alacak. Başta ressam Efgan Beyaz olmak üzere birçok sanatçı canlı performans sergileyecek.

Yazının Devamını Oku