Taşınmak için doğru tarih gibi görünüyor. Uçuş ve yolcu trafiğinin düşük olduğu bir zaman... Ama uzun vadeli meteoroloji tahminlere bakıyorum. Tabii yanılma oranı yüksek de olabilir. Yine de dondurucu soğuk, kar, aşırı yağmur, zaman zaman yoğunlaşan sis, Karadeniz’in karaya doğru uzayan anaforlar yaratan hoyrat rüzgarları.
Elbette havacılık meteorolojik zorlukların çoğunu göğüslüyor. Eskisi gibi meteorolojik nedenlerle oluşan uçak kazaları azalıyor. Pilotlar, gelişmiş sistemler maceraların önünü kesiyor. Yine de önünüzde yepyeni bir havalimanı var. Belki birçok pilot o tarihlerde oraya ilk defa inecek. Hangi şartların yaşanacağı bilinmiyor.
Pilotlar bir havalimanına ilk defa iniyorlar diye bir sorun olmayabilir ama ana üsse dönüş ya da ayrılış ilk defasında elbette biraz zorlar. Simülatörlerde bunu defalarca yapsalar da gerçek havanın içinde tedirginlikler olur.
NEDEN BU ACELE?
İlk etapta THY buradan Ankara, Adana, İzmir gibi bazı şehirler dışında Bakü ve KKTC’ye uçacakmış. Bilet satışına önümüzdeki günlerde başlanacak. Yolcu Bakü’den geldi, Kayseri’ye devam edecek... Bu nasıl olacak? Hadi taksiye atla, Atatürk Havalimanı’na git. Neyse... Anlamıyorum... Sistemi itip kalkmaya, zorlamaya ne gerek var. Neyin ihtiyacı bu... Neden bu acele... Karadan taşınma. Karda kışta belki çok zor koşullarda TIR’larla yapılacak taşınmadan karada bir kaza ihtimalini bile düşünmek istemiyorum. Hepsi milyon dolarlık hassas ekipmanlar bir karayolu kazasında ciddi hasarlar alabilirler. Giden bir şeyin yerine yenisini koymak, parasını peşin verseniz bile çok mümkün değildir. Havacılık tarihimizdeki en şanssız olayların yaşandığı ocak, şubat, mart aylarını zorlamanın mantığını anlamıyorum.
ÇOK ÜZÜCÜ OLUR
Duyuyorum... Epey yol almışlar. Sanırım Atatürk Havalimanı’nın önemli bir bölümü ayakta kalacak. Yepyeni bir düzenleme ile Genel Havacılık Merkezi olacak. 3 bin metrelik iki pist 11.7/3.5 sağ ve sol pistleri yani Florya tarafındaki pistler korunacak. Hangarlar, bakım merkezleri ayakta kalacak. Askeri Havaalanı çok ihtiyaç varsa belki Florya tarafına taşınacak. Terminal binalarının büyük bir kısmı üniversite olacak. Yani ağırlıklı olarak havacılık üniversitesi. Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu büyüklükte ve yetenekte. Burası dünyaya açılacak. Başka ülkeler için de pilot, kabin memurundan hava trafik kontrolörüne kadar geniş bir yelpazede gençleri yetiştirecek. Ya büyük bir Genel Havacılık Merkez binası yapılacak ya da var olan binalardan biri dönüştürülecek. Gelen özel jetlerin yolcuları burada ağırlanacak. İçinde elbette pasaport polisi, gümrük olacak. Duty Free yani gümrüksüz satış mağazaları, yiyecek içecek alanları açılacak. Sonra yerli yabancı onlarca özel uçak burada barınacak. Dünyanın dört bir yanından gelen özel uçaklar buraya inecek, rahatça hangarlara alınabilecek.
FUARLARA EV SAHİPLİĞİ
Teknofest, İstanbul Air Show gibi başarı kazanmış havacılık fuarları burada açılacak. Havacılık sanayinin ürünleri sergilenecek. Yurtdışından gelenler belki askeri ürünlerimizi de burada görecekler. Yaklaşık 1 milyar dolar değerindeki terminal binaları da ikinci bir hayata başlayacaklar. Elbette bu oluşum çevredeki otelleri de büyük ölçüde kurtaracak. Dünya standartlarının üzerinde bir oluşum gerçekleşecek. Ana işletmeci dışında Genel Havacılık Merkezi’nde belki yabancı operatörlerde yer alabilecek. Bu oluşum İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılan dünyanın en büyük iş jetleri fuarı EBACE’i de bu bölgeye çekecek.
12 MİLYON METREKARE
Peki Millet Bahçesi ne olacak? Yine olacak. Yaklaşık 12 milyon metrekarelik dev arazinin büyük bölümü yine Millet Bahçesi olarak düzenlenecek. 3 bin metre uzunluk ve 45 metre genişlikteki iki pist dışındaki 0.5/2.3 diye bilinen 60 metre genişliğinde 2 bin 600 metre uzunluğunda, Florya-Ataköy yönündeki pistin kalıp kalmayacağına karar verilecek. Başta Devlet Hava Meydanları işletmesi, tabi ki Ulaştırma Bakanlığı. Teknofest oluşumu yöneticileri, işin bayraktarlığını yapan Hükümet filosunun tepe yöneticisi Kaptan Pilot Görkem Aksoy‘la birlikte geniş bir ekip ilk toplantıda bir araya geldiler. Sonuçlar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a iletilecek. Bir genel havacılık merkezi fikri kesinleşti. Onay alındı. Şimdi sınırları çizilecek. Üniversite fikri olgunlaştırılacak. O gün umarım yakın bir gündür. Atatürk Havalimanı yepyeni bir anlayışla yeniden doğacak. Türkiye’nin çok ihtiyaç duyduğu ve duyacağı bir oluşum bütün zamanlara hizmet edecek. Ülkemizin gelişmişliğinin bir simgesi olacak...
Alper Aksu THY’de uçuyor. İkizi Enis Aksu Lufthansa pilotu. Alper Airbus 320 ailesinde pilot. Enis Lufthansa’nın en büyük uçağı A380’de ikinci pilot. O uçakta 1700 saat uçmuş üstelik... İşte ikizlerin kısa hayat hikayeleri:
ALPER AKSU (THY)
Stuttgart Üniversitesi Havacılık ve Uzay Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Daha sonra Lufthansa ile birlikte yüksek lisansını RNAV yaklaşmalarının geliştirilmesi üzerine yaptı. Beş yıl boyunca Frankfurt’ta Lufthansa Teknik’te haberleşme sistemleri alanında mühendis olarak görev yaptı. 2006’da THY’ye pilot olmak üzere başvuruda bulundu.
Türkkuşu’nda uçuş eğitimini tamamladı. Airbus A319/320/321’de 6 yıl ikinci pilot, sonrasında da 5 yıldır Sorumlu Kaptan pilot olarak görev yapıyor. Toplam uçuş saati 6 bin 500.
Alper Aksu, 2009’dan itibaren Avrupa Komisyonu’nun gerçekleştirdiği SESAR projesinde THY adına hem pilot hem de mühendis olarak görev alıyor. Yurtdışındaki SESAR toplantılarında ise kendisi THY’yi, ikizi Enis ise Lufthansa’yı temsil ediyor.
Neydi o. Teröristin burnunun dibine sokulmadan varlığını anlayamıyorduk. Sınırımızda başlayan savaşın bir gereği Suriye içlerine girmek istediğimizde zorlanıyorduk. Kayıplar veriyorduk. Çok acı kayıplar... Müttefiklerimizden istediğimiz İnsansız Hava Araçları ve hele silahlı olanları için bizi inim inim inletiyorlardı. Elimiz kolumuz bağlı kalıyordu. TUSAŞ ve Baykar Grubu harekete geçtiler. Kendi yazılımlarımızla insansız hava araçları yaptılar. Silah taktılar. En az kayıpla bütün cephelerde ciddi başarılar ortaya çıktı. Sanırım, yıllar önce İkitelli Sanayi Bölgesi’nde bir üretim yerinde tanıdım Bayraktar ailesini. Baba Özdemir ve üç oğlundan ikisi Haluk ve Selçuk oradaydılar. Hepsi nefes kesen işlerden bahsediyorlardı. O imalathanenin çevresinde o sıralarda ajanlar da cirit atıyorlardı. Birçok komşu ve uzak ülkenin içine doğmuştu, buradan bir şeyler değil çok şeyler çıkacağı. Öyle de oldu. İşin teknik kısmının başındaki Selçuk Bayraktar inanılmaz şeylere imza attı.
Fotoğraf: Selim TÜRK
GİZLİ KAHRAMAN
Bana göre dahi olan bu genç adam, yaşadığımız çatışmaların, savaşların gizli kahramanı. Haluk Bayraktar, Baykar Makinenin işletme tarafına bakıyordu. Ve Baykar mükemmel ürünler sundu. Selçuk Bayraktar bildiklerini öğretti, öğrendiklerini kendisine saklamadı ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri ile paylaştı. Sonunda teknoloji hayranı bu genç adam daha büyük kitlelere ulaşmak amacıyla Teknofest için harekete geçti. İstanbul, Teknofest’le tanıştı. Gençler, hayal edenler kendi tasarımlarını anlatmaya çalışanlar, cin bakışlı yazılımcılar ve herkes oraya geldi.
Sıradan bir air show yerine geleceğin filizlendiği bir akıl bahçesi ortaya çıktı. TUSAŞ tasarımı Hürkuş, T625, Hürjet, T129 ATAK, Hava Kuvvetlerimizin stratejik nakliye uçağı Airbus A400M, F-16, F-4 uçakları şenliğin bir parçası oldu. Türk Yıldızları, SoloTürk, Semin ve Ali İsmet Öztürk, harmandalı oynayan ATAK helikopterleri gökyüzünü şenlendirdi. THY’nin 777’si ile Türk Yıldızları’nın kol uçuşu tarihi bin andı.
Gelecekte kapanacak Atatürk Havalimanı’nın Genel Havacılık için tutulacak kısmında yapılması planlanan Teknofest, Selçuk Bayraktar’ın ateşlemesi ile oldu ama Türkiye’nin oldu.
Kervansaray, Viyana’nın Efsane restoranıydı. Dünyanın her yerinden gelen ünlüler Kervansaray’da mutlaka bir yemek yerdi. Baba İbrahim Halil Doğudan mutfağının beyefendisiydi. Oğlu Attila Doğudan eğitiminden fırsat bulduğunda babasının yanına sokulurdu. Her şeyi dikkatle izlerdi. Taze balıklar, sebzeler günlük girerdi mutfağa. O da yemek yapmak için denemeler yaptı. Babası ona alabildiğine özgürlük vermişti. Tek şartı mutfak kurallarına uymasıydı.
Günlerden bir gün Avusturyalı yarışçı ve uçak şirketi sahibi Niki Lauda Kervansaray’a geldi. Yemekleri çok beğendi. Çıkarken “Bana da yemek yapar mısınız?” diye sordu, Attila oradan atladı ve “Evet” dedi. Niki 100 ya da 200 tepsi yemek istedi ve 3-4 gün sonrasına randevu verdi. Attila Viyana’daki eskicilerden kullanım ömrünün sonuna gelmiş ne kadar masa varsa topladı. Birbiri ardına dizip imalat bandı yaptı. Yemekleri zamanında yetiştirdi. Lauda Air’e yüklendi. Yolcular çok memnun kaldı. Ve Attila o gün gökyüzünün taze yemek imparatoru olmak için yola çıktı.
600 BİN TEPSİ
Bugün dünyanın dört bir yanındaki DO&CO Gurme mutfaklarında her gün 600 binden fazla tepsi yemek hazırlanıyor. Mezeleri, sıcakları, tatlıları, salataları, tuzluları ile lezzetli yemekler yolcuların önüne gidiyor. Hepsi taze. Hepsi imal edildikleri bölgelerdeki en iyi tedarikçilerden alınıyor. Etler, tavuklar, bakliyat, sebzeler hepsi özel. Ucuza alım yok. Hani bir kentin en iyi balık restoranı sahibi balıkhaneye gider ve en iyileri önce o alır ya, işte öyle. Dünyanın dört bir yanında önce DO&CO için en iyiler ayrılır. Seçer alır, beğenmezse başka ülkelerden getirtir. 600’den fazla ful tepsi dışında her gün binlerce sandviç ve kurabiye de hazırlanıyor. Çocuklar için özel tepsiler yapılıyor. Yüzlerce çeşit mönü uzmanlar tarafından bizzat Attila Doğudan onayından sonra devreye giriyor.
İLK gördüğümde hiç yadırgamadım. Milano rekabetinin cesur modacısı Ettore Bilotta taviz vermeden yola çıkmıştı. Ama o bir profesyoneldi. Çizgilerini, renkleri hangi coğrafyada potaya dökeceğini biliyordu. Üstelik yakınında THY’nin zeki, cesur kurumsal iletişim başkanı Seda Kalyoncu vardı. Yola koyuldular. Her aşamada THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı hızla onayını verdi. İlker Aycı şirketin yeni imajının, yeni havalimanı ile birlikte devreye girmesi için çalışmaları gizlilik içinde kontrol etti.
Başkan desteği ile hiçbir durakta durmadan sonuca koşuldu. Bence çok farklı ve ilginç üniformalar ortaya çıktı. Antrasit, gri, kurumsal bayrak kırmızısı bir soy ağacının çevresinde birleşti. Ceketler, etekler, fularlar, çoraplar, pantolonlar, ayakkabılar, kepler, hepsi bir araya geldiğinde THY ekiplerini dünyanın dört bir yanında farklı hale getirecekti.
İKİ ÖNEMLİ GİZLİ UÇUŞ
Yeni üniformalarla iki önemli gizli uçuş yapıldı. İki uzun hattaki uçuşta üniformalar denendi. 5 Ocak 2018’de Tokyo uçuşu kış iklim koşullarında, 12 Ocak 2018’de Johannesburg uçuşu yaz iklim koşullarında yapıldı. İlk uçuşta uçak tipi Boeing 777, diğerinde ise Airbus 330 seçildi. Şapkadan etekliğe, pantolondan ayakkabıya rahatlık, estetik, yolcu görüşü büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirildi. Tek kare fotoğraf sızmaması sağlandı.
YAPILAN araştırmada ağustos ayında Türkiye’deki havayolu şirketlerinin koltuk kapasitesine göre pazar payları belirlendi.
Türkiye’de turizmin ve iç hat hareketinin fotoğrafını çeken araştırmada, özellikle Almanya ve Rusya pazarının geçen yıla oranla hızla büyümesi dikkat çekti. İç hatlarda ise hem sefer sayısında hem de koltuk arzında bir düşüş yaşandı.
Başımıza neler geldi?
Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan başlayarak haklı olduğumuz her olayda önümüze engeller çıktı. Ambargolar konuldu. Parasını ödediğimiz silahların satışı durduruldu. Oysa hem içte hem de dışta sürekli sorunlar yaşıyorduk. Bizim coğrafyamızda herkesin gözü toprağımızdaydı. Ve hâlâ öyle. Peki ya biz? Kimsenin toprağına göz dikmedik... Hem içerdeki terör hem dışarıdaki terör. Sınır ötesine gitmeye zorladı Türkiye’yi. Gittik, büyük kan dökülüşlerini önledik. Canımızdan askerlerimizi kaybettik. Ve son F-35 uçak alımı. Bin bir bahane ile geciktirmeye çalışmalar doruğa çıktı. Oysa projenin başında ortak olmuştuk. Satışını bile bize karşı silah olarak kullandılar. Sınırımız ötesinde oluşan düşmanlar ekonomik saldırılarını sürdürüyorlar. Anladık ki, savunma sanayiimiz çok güçlü olmalı. Kendimize yetmeliyiz. Havada, karada ya da denizde. Elimizdeki silahtan, gözümüzdeki dürbüne, atacağımız füzeden sistemler için hazırlanan yazılımlara kadar her şeyi yapmak zorundayız. Derdimiz savaş değil. Sadece savunma...
DEV ŞİRKETE DÖNÜŞTÜ
Yıllarca savunma sanayi kuruluşlarımız emekli paşalar çiftliği halindeydi. Ama artık değil. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, savunma sanayini dünyanın en yaratıcı kuruluşlarından biri haline getirmek için yıllar önce düğmeye bastı. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, bütün ara kurumlar kaldırılarak Başkanlık seviyesine çekildi. Ve direkt olarak Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı. İsmail Demir müsteşarlıktan, tam özgür başkanlık görevine getirildi. Ama müsteşarlığından başlayarak devlet ya da özel bütün savunma sanayii kuruluşlarına adeta uçurdu.
UÇURAN PROJELER
T129 ATAK Helikopterinin yeni nesil modelleri geliştiriliyor. Hürkuş silahlı göreve gitmeye hazırlanıyor. İnsansız Hava Araçları keşif, silahlı ve elektronik dinleme modelleriyle görev başında. Başarıdan başarıya koşuyorlar.
Kendi Milli Muharip Savaş Uçağımız oluşmaya başladı. Bir gün olacak. O gün de milli yazılımımızla uçacak. Şartların gerektiği emirler verildiğinde kimsenin parazitlerine aldırmayacaklar.