TOPÇU Teğmen Mustafa Ertuğrul ve 4 dağ topundan oluşan bataryası, bazı başka birliklerle birlikte 1916 yılının Ocak ayında Kaş Kasabası'na gelir. Amaç Meis Adası'nın işgal edilmesidir.
Hazırlık duyulmuş olmalı ki 27 Ocak Pazar günü saat dokuzda, Çanakkale muharebelerinde sık sık tayyare uçuran İngilizlerin Ben My Chree kruvazörü ile iki İngiliz torpido muhribi ve Fransızlar'ın Paris II kruvazörü Meis Limanı'na gelerek demirlerler.
MÜTHİŞ ÖNERİ
Teğmen Mustafa, Alman komutana bir öneride bulunur:
"Düşman gemileriyle aramızdaki mesafe azami dört buçuk kilometre. Yani gemiler her iki bataryamızın ateş tesiri altında. (Bir de obüs bataryası var.) Büyük kruvazör tamamen görünüyor. Dikkat ederseniz pazar olması münasebetiyle bacaların üstü kapanmış, bütün bahriyeliler karaya çıkmış, şehrin bize taraf yollarında bahçelerinde geziyorlar, eğleniyorlar. Demek oluyor ki bugün için onlardan bir hareket bekleyemeyiz. Bu güzel fırsattan istifade edelim. Yapacağımız baskın ateşiyle büyük kruvazörü batırırız. Büyüğü bertaraf edildikten sonra üst tarafı kolaydır."
ÖNCE İŞ BÖLÜMÜ
Alman bu öneriyi çok beğenir. Öteki batarya ile şöyle bir iş bölümü yapılır:
Gizli mevzideki obüs bataryası, ani grup ateşiyle büyük kruvazörü batıracak. Teğmen Mustafa'nın açıkta bulunan bataryası, bahriyelilerin gemiye avdetini engelleyecek, limandan çıkacak torpidoları ateş altına alacaktı. Öteki görevler sonra düşünülecekti.
Baskının tam saat on üçte yapılması kararlaştırılır.
Her iki batarya da baskına hazırlanır.
ASKERİN HEYECANI
Sözü Mustafa Ertuğrul'a bırakıyorum:
"Baskın zamanı yaklaştıkça erlerde hareket ve heyecan artıyor, bataryanın etrafında bir karınca kümesi gibi kaynaşıp duruyorlardı. Ara sıra çıkardıkları sevinç naraları, içine sığındığımız kayalıklardan şen ve keskin akisler yapıyordu. Türk askeri cenge hazırlanıyordu. Bunun şevkini ancak görenler ve içinde bulunanlar bilir. Aylardan beri bin bir ihtimamla yetiştirdiğim bu aslanların gösterdiği yüksek şevk ve heyecana ben de kapılmıştım. Biraz sonra kopacak kıyametin heyecanıyla benim de yüreğim çarparken gözüm batarya dürbününde düşmanı seyrediyordum. Meis güzel bir pazar gününün neşeli havası içinde tatilin zevkini sürüyordu.
Bizim taraftaki hareket ve gürültü gittikçe sükûn buldu. Herkes yerli yerinde, heyecanla inip kalkan göğüslerden çıkan nefesler bile durmuş gibi herkesin kulağı bir ağızdan çıkacak keskin bir kumandayı bekliyordu. Nihayet gizli mevzide bulunan obüs ateşe başladı. Atılan ilk dört mermi gemiye isabet etmemiş ise de mesafenin tayinine yarayacak kadar gemiye yakın düşmüştü. Şehirde pek büyük heyecan ve panik başladı. Bu ani baskın, memleket halkını deli gibi dağ arkalarına kaçırdı. Bir dakika evvel neşeden sarhoş olanlar şimdi deli gibi kaçacak delik arıyorlardı."
OBÜSLER DEVREDIŞI
Düşman yanıt verir. Aksilik, daha ilk mermiler obüs bataryasının cephaneliğinin hartuç bölmesine isabet eder. Hartuçlar (barutlar) yanmaya başlar. Ateş durur. Obüs devre dışı kalmıştır. Alman komutan, bataryası açıkta bulunan Teğmen Mustafa'ya "derhal büyük kruvazöre ateş açmasını" ister.
Teğmen Mustafa özetle diyor ki:
İŞTE YANIYOR
"Açıkta ve kayalıklar arasında mevzi alan bataryamın küçücük topları (7.7) koca gemi ile nasıl cenkleşecekti? Aynı zamanda karadan ateş eden toplara da nasıl cevap verecekti? Bu aklın alacağı bir iş değildi. Fakat çaresizlik ve mesuliyetin büyüklüğü karşısında artık tereddüde lüzum yoktu. Hemen ateşe başladık. Mesafelerin biraz evvel iyice tespit edilmiş bulunması, toplarımızın yeniliği ve hassasiyeti, cephanemizin tolerans mükemmeliyeti işimizi kolaylaştırdı. İlk grubun bir mermisi gemiye isabet etti. Müteakip grubun üç mermisi birden geminin kıç tarafındaki küçük tayyare hangarına isabet ederek müthiş bir yangın yaptı. Benzin deposuna isabet ettiğini sonradan öğrendiğimiz mermilerimizden çıkan yangın o derece çabuk büyüdü ki gemi baş toplarını bize çevirdiği halde ateş etmeye imkán bulamadı. Mürettebatın birçoğunun denize atıldığı görülüyordu. Koca gemi karşımızda homurdanarak yanıyor, yavaş yavaş yaralı başını denize sokuyordu. Fazla dayanamayan Ben My Chree'nin baş tarafı denize gömüldü. Bu muhteşem levhanın verdiği sevinç ve heyecanın zevkini insan tarif edemez, ancak görür ve hisseder.
MİLLETİMİN HASLETİ
Bu eşi bulunmaz manzaraya şahit olmak acaba batarya kumandanı için paha biçilir bir saadet midir? Bu saadeti haklı olarak tattığım dakikada iyice anladım ki, nispetsiz bir düşmanla çarpışmak ve onu yenmek ancak ve ancak aziz milletime nasip olan bir haslettir. İşte böylece büyüğünü denize gömdükten sonra limanda bulunan diğer iki İngiliz torpidosu ile Fransız kruvazörü, ağı yararak son hızlarıyla ikisi kuzeye biri güneye kaçarlarken üçüne birden ateş çevirmeye imkán yoktu.
SIRA FRANSIZ'DA
Sıra başımızı didikleyen ve nişancı neferimin yaralanmasına sebebiyet veren Fransız toplarına gelmişti. Karşı karşıya çıkan iki pehlivanı andıran her iki batarya aynı şerait dahilinde açık mevzide idi. Aradaki fark onlarınki 10.5'lik sabit ve mükemmel bir batarya; bizimki ise 7.7'lik tekerlekli ve ateş kabiliyeti şüphesiz onlara nazaran daha az bir dağ bataryası. Bu karşılaşma yarım yüzyıl evvelki topçu düellolarını andırdığı için pek enteresan idi.
Gemilerle uğraşırken bize nefes aldırmayan bu kabadayıları susturmak için 12 atım yetti."
Bu bataryanın başarısı bundan ibaret değil. Geride birçok ilginç zafer var.
(Ben Bir Türk Zabitiyim, Yayına hazırlayan: Mustafa Aydemir, Denizler Kitabevi.)