Devlet Sakarya’ya

SAKARYA Zaferi’nin 84. yıldönümünde, 13 Eylül’de Polatlı’daydım. Bu büyük gün yine Polatlı İlçesi’nin kurtuluşu gibi kutlandı. Kaç zamandır böyle kutlanıyor. Ne Cumhurbaşkanı geliyor, ne Meclis Başkanı ne Başbakan, ne Genelkurmay Başkanı, ne bakanlar, ne milletvekilleri, ne kuvvet komutanları ne de Ankara Valisi.

O gün bir konuşma yaparak bu sayın yöneticilere sitem ettim, kırgınlığımı ve hayretimi belirttim.

Sakarya, Türklerin Avrupa’dan Asya’ya sürülmeleri sürecinde son çizgidir. Çekiliş Sakarya’da sona erer. Sakarya, Türkiye için bir kader savaşıdır. Emperyalizmin Sevr Antlaşması’nı Ankara’ya silah zoruyla kabul ettirmek için görevlendirdiği Yunan ordusunun taarruz azmi burada kırılmış, Türk taarruz süreci başlamış, kısaca tarihin akışı tersine çevrilmiştir.

EN BÜYÜK SAVAŞLARDAN

Bu sebepledir ki tarihçi Arnold Toynbee bu savaşı ‘20. Yüzyıl’ın en büyük savaşlarından biri’ olarak nitelemektedir. Çanakkale ve Sakarya, Türk tarihinin olağanüstü savunma zaferlerinden ikisidir. Şu hayati farkı dikkate sunmak istiyorum: Çanakkale Zaferi büyük savaştan yengiyle çıkmamızı engelleyememiştir; ama devletçe kutlanmaktadır. Büyük Zafer’i de, bağımsızlığımızı da, cumhuriyetimizi de, o yüksek makamları ve görevleri de Sakarya Zaferi’ne borçluyuz; ama devlet bu zafer gününe katılmıyor.

YAKIŞTIRAMIYORUM

Bu ihmali devlete yakıştıramıyorum.

Devlet, törende, şehitlikte, Zafer Anıtı’nda, Dua Tepe’de yer almalı, Türk Yıldızları uçmalı, helikopterler gösteri yapmalı, Türk Kuşu uçakları mübarek Sakarya Nehri’ne, gazi dağlara, tepelere, köylere çiçekler atmalı, zafer topları gürlemeli, seçkin birlikler geçit törenine katılmalı, dört bir yandan gelen kamu temsilcileriyle halk bu büyük günün gururunu Polatlılarla birlikte paylaşmalı, gün şenliğe dönüşmeli. Gelecek yıl Sakarya Zaferi’nin yıldönümünün böyle kutlanacağını ümit etmek istiyorum.

DİYOR Kİ

Ben eminim ki milletlerin hak ve istiklaline saygılı olmayan ve bütün insanlığı zulüm ve tahakküm altında ezmek isteyenler, kutsal mücadelemizde er geç yenileceklerdir.

Yunanlı Yorgos’tan işgalin kartpostalları

KURTULUŞ Savaşı’nda Yunan işgal güçlerine bağlı 3’üncü Ordu’da görevli, 1898 İstanbul doğumlu er Yorgos Magnis’in o dönemde İstanbul’da yaşayan ailesine gönderdiği 112 kartpostal, Bandırma’nın işgálini gözler önüne seriyor. Er Magnis’in ailesine gönderdiği kartpostal ve mektupları 1973 yılında İstanbul’daki bir Rum yetimhanesinin terk edilmiş binasında bulan araştırmacı - yazar Dr. Akilas Milas, yazdığı ‘Oğlunuz Er Yorgos Savaşırken Öldü’ adlı kitabında yayımladığı fotoğrafları, Bandırma Belediyesi’ne gönderdi. ‘Şu Çılgın Türkler’ kitabının yazarı Turgut Özakman’ın Hürriyet’te kaleme aldığı ‘Kitaba Sığmayan Çılgın Türkler’ dizisinde, ‘O bayrağı indir, karşı duranı vur. 1919 Bandırma’ başlığıyla anlattığı Yunan bayraklarıyla donatılan Bandırma’nın kartpostallarında 6-19 Temmuz 1920 tarihleri arasında Yunan 1’inci Ordu Komutanı I. Paraskevopulos’un gelişi ve önüne serilen halılar dikkat çekiyor. Bir de, Yunan bayraklarının yanısıra taşınan İngiliz ve ABD bayrakları... (Barış Konferansı’nın 5 büyüklerinden olduğu için işgal sırasında ABD ve İngiliz bayrakları da taşınmıştı.)

Erdem ÖZCAN, DHA


Artık kalem değil, silah konuşacak

ÖDEMİŞ Kaymakamı Bekir Sami Bey (Baran), 29/30 Mayıs 1919 gece yarısı İzmir ve İstanbul’da bulunan galip devletler temsilcilerine bir protesto yollar.

Protesto telgrafı özet olarak şöyle sona ermektedir: ‘Sizinle yaptığımız Ateşkes Anlaşması (Mondros) bizim ve sizin namusunuz değil miydi? Biz buna uyduk. Siz uymadınız. Güzel İzmir’i Yunan’a çiğnettiniz. Silah ve cephanemizi onlara verdiniz. Haberleşmeye sansür koydunuz. Türk’ün feryadına kulak tıkadınız. (...) Yunan işgal kuvvetleri İzmir’den çekilmediği takdirde dökülecek kanın sorumluluğu sizin ve temsil ettiğiniz milletlerin olacaktır. Artık bilin ki kalem değil silah konuşacaktır.’

YANGININ BAŞLANGICI

Temsilcilerin ismini daha önce duymadıkları bir küçük kasabadan gelen bu kıytırık protestoyu ciddiye bile almadıkları kolayca tahmin edilebilir.

Oysa bu protesto, bir büyük yangının ilk yalımlarından biriydi.

Ve silahlar konuşmaya başlar.

Cepheden 15 yarayla dönen Giresun’un kahraman uşağı

BALKAN Savaşı patlayınca babası Hacı Mehmet Efendi, pek sevdiği oğlu Osman’ın askere gitmemesi için hemen bedeli olan 54 altını askerlik şubesine yatırdı.

Oysa bu sırada Osman, sahibi olduğu Yalı Kahve’de arkadaşlarına hep birlikte savaşa gitmekten söz etmekteydi.

Olayı öğrenir öğrenmez, babasının yatırdığı parayı geri aldı, ailelerine harçlık olarak bırakmaları için gönüllü arkadaşlarına dağıttı.

Yenilgiler zinciri halinde süren Balkan Savaşı’na katılmak üzere 63 gönüllü Giresunluyla İstanbul’a gitti.

Orduya katıldı. Yaralandı.

Savaşta sağ diz kapağı parçalanmıştı, vücudunda 15 yara vardı.

Az çok iyileşince Giresun’a döndü.

Savaşa Osman diye gitmişti, milis Yüzbaşı Topal Osman Ağa olarak döndü.

Ünlü bir kahraman olarak Milli Mücadele tarihine geçecektir.

(Ahmet Gürsoy, Milli Mücadele’de Giresunlular).
Yazarın Tüm Yazıları