Yazar Doğan Akhanlı 21 yıl sonra hasta babasını görmek için memlekete döndü ve havaalanında tutuklandı.
Kendisi 21 yıl önce bir örgüt adına yapılan soygunda işlenen cinayetle ilgili suçlanıyordu. Önce aleyhinde ifade veren kişi, Akhanlı’nın adını işkence altında verdiğini söyledi. Sonra öldürülen kişinin oğulları “Akhanlı değildi” deyince, Doğan Bey tahliye edildi. Ama bu arada dört ay geçmiş ve hasta babası çoktan vefat etmişti. Akhanlı’ya düşen, babasının ölümünü cezaevinde öğrenmek oldu. Radikal’in haberine göre, şimdi uzun bir masal yazıyormuş. Ne hakkında olduğunu bilmem ama “onlar ermiş muradına” diye bitmeyeceği muhakkak.
***
Sürgünlerin yaşadıkları, her zaman kederlidir. Mesela Deniz Kavukçuoğlu anılarında, yıllar sonra döndüğü İstanbul’da bir gece yaptığı taksi turunu anlatır. O görmeyeli tamamen değişmiş şehrin caddelerinde genç bir taksiciyle sabaha kadar dolaşır, muhabbet ederler. Jim Jarmush filmi tadındadır. Cem Karaca’nın “ben döneksem döndüm diye memleketime, döndüm işte oh be!” diye haykırışı sonra... Asıl olay dil bence: Sürgünlük psikolojisi de insanın sokaklarında kendi dilini duyamadığı bir yerde yaşamak zorunda kalması. Hele işi gücü dil olan yazarlar için daha da zor. Varna’daki Primorski Bulvarı’ndan Karadeniz’e bakıp Nazım Hikmet’i düşündüğüm zaman da aklıma bunlar gelir. Kendime “ülkeme dönme şansım olmasa bu deniz bu kadar güzel görünür müydü?” diye sorar ama cevap alamam. Bu yüzden merak ediyorum, Doğan Akhanlı’nın hücresinde yazmaya başladığı masalın nasıl biteceğini.
Transfer değil aşk
Spor sayfaları Galatasaray’ın devre arasında yapmayı düşündüğü transferlerin haberleriyle dolu: Barnetta’dan Emana’ya, tahminler gırla. Hatta Emenike diyen bile var. Kimse kusura bakmasın ama Galatasaray’ın şu an en son ihtiyaç duyduğu şey transfer. Hatta tarihinde transfer yapmaya en az ihtiyacı olan dönemi yaşıyor koca camia. Taraftarın şu saatten sonra beklediği, Hagi’nin sezonun sonunu gençlere şans vererek getirmesi ve forma aşkı yaratması. Galatasaray’da eksik olan forvet değil çünkü: Romantizm.
Redd’e itiraz
“Eurovision kendini bitirmek isteyenlerin yarışması” demiş Redd’deki arkadaşlar. Rock gruplarının yaşadıklarına bakarsak bu söz doğru ama bir de pop cephesi var. Eurovision popçular için hâlâ iyi bir açılım fırsatı. Mesela Sertab Erener, yarışmaya katıldığında tüm yeteneğine rağmen rotasını bulamamış bir yıldızdı. Eurovision sayesinde yeniden doğdu. Bu yüzden, kimin ihtiyacı varsa Eurovision’a o gitsin derim. Mesela, eşinin itirazına rağmen Emre Altuğ... Eminim iyi performans gösterir. Redd ya da Gripin gibi zaten geleceği parlak gruplar içinse bu iş ancak angarya olabilir.