Paylaş
Bu yazıyı okuyamazsın, çünkü insan hayatta bildiğini okur. Okuduğundan da sadece bildiklerini öğrenir.
Yoksa tabii ki sözcükleri algılayabilir, cümleleri doğru sırayla takip edebilirsin. Nitekim, şu an bunu yapıyorsun.
Ama elinde kalan, zaten bildiklerin olacak. Ne bir eksik ne bir fazla. Tıpkı okuduğun diğer yazılarda olduğu gibi.
Çünkü yazarı hakkında bir yorumun var. Gazeten hakkında da hafızan yorumla dolu.
Sana ne söylenirse söylensin zihninde dönüştürüp zaten bildiğin şeylerden biri haline getireceksin.
Dünyada milyonlarca okurun, her gün binlerce kitabı ve gazeteyi okurken yaptığı gibi.
Bu yazıyı okuyamazsın, çünkü okuyacağının ne olduğuna yazıya göz atmadan karar vermiştin.
Teselli olur mu bilmem ama yalnız değilsin. Aynı durum çoğu insan için geçerli. Sadece okurken değil, her gün birbirimizi dinlerken de düşüyoruz aynı hataya.
Bilimsel araştırmalara göre, bize ulaşan mesajların yüzde 98’ini algılamıyoruz. Kalan yüzde 2 de hafıza tarafından ayrıca yorumlanıyor.
İnanmazsan tartışan çiftleri gözle. Aslında birbirlerini duymuyorlar. Tek duydukları, birbirleri hakkında zaten sahip oldukları yorumlar. İletişim kurmaları imkânsız.
Şu dünyada hiçbir şeyi gerçekten duyduğumuz, gördüğümüz ya da hissettiğimiz yok.
Uçan bir kuş gördüğümüzde, hafızamızdaki uçan kuş klasörüne gidiyor ve oradaki bir yorumu seçiyoruz.
Üstelik o da özgün olmuyor çoğu zaman. Ait olduğumuz sosyal çevrenin ortak yorumu oluyor.
Aşık olduğumuzda bile, hafızamız ilgili klasöründe onu anında yorumlamaya hazır.
Bir köşe yazarı hakkında “Güzel yazmış” dediğimizde aslında şunu söylemek istiyoruz: “Aynen benim gibi düşünüyor!”
Gayrı hiçbir köşe yazısı yok ki sahiden okunması mümkün olsun. Hiçbir insan yok ki bize yeni bir şey söylesin.
Hayatta hiçbir şey yok ki özgün ve taze gözlerle keşfetmenin zevkini yaşayalım.
Hafızanın kölesi olduğumuz sürece, aslında ne olduğunu görmemize imkân yok. Ne dünyanın ne de insanların.
Şefin tavsiyesi: Fransız kalınan Türkiye
Beyoğlu’ndaki Fransız Kültür Merkezi’nde, 31 Ağustos’a kadar sürecek ilginç bir sergi. Fransız ve Belçika çizgi-romanlarındaki Türk imajı üzerine.
İstanbul’u ve Anadolu’yu resimleyen çizgi romanlardan alınmış 40 kadar çizim.
Tenten’den Bonneval Paşa’ya, Spirou’dan Sylvain Limousi’ye, en sevilen kahramanların Türkiye maceraları.
Ülkemizin farklı şekillerde algılanışını görmek eğlenceli. Hem çizgi-roman meraklılarına hem de kendimize “Fransız kalmanın” deneyimini yaşamak isteyenlere.
Paylaş