Paylaş
Bazısı “Kör kuyularda merdivensiz kaldım” makamında: “Derdime dermanı sen bulursun hocam.”
Bazısının da okuması yok: “Gönül hayatında çok mu başarılısın ki köşenden ahkam kesiyorsun?”
Hepsine cevabım aynı: Burada reçete dağıtmıyoruz arkadaşlar.
Bu işlerin formülü olmaz.
Olsaydı, o kadar roman ve şiir olmazdı.
Schopenhauer, “Aşkın Metafiziği”ni yazmaz, Mazhar Alanson şarkıların içinde yanmazdı. Shakespeare’in bile son nefesini verirken olayı çözdüğünü düşündüğünü sanmam.
Çünkü aşkın reçetesinin olmayacağını en iyi bilenler, aşka dair en güzel şeyleri yazanlardır.
O yüzden yazarlar zaten: Formüle edilemeyecek kadar güzel bir şeyin cazibesine karşı koyamadıkları için.
Aşkın reçetesi olsaydı, en başta Hitler yazardı: Doktor Mengele’ye tüm dünyanın Nazi aşkıyla yanıp tutuşmasını sağlayacak bir iksir sipariş ederdi.
O bile yapamadığına göre, şu hayatta aşkı çözdüğünü söyleyenlere keklenecek halimiz yok.
Beni sorarsanız, meseleye kafa yormayı sevdiğimden yazıyorum. Cevabını asla bulamayacağım soruları becerebildiğim kadar anlamlı hale getirmek için.
Huyum kurusun, sorular bulup burada paylaşmanın aşkından vazgeçemediğimden...
Tabii Baudelaire’in lafını sevdiğim için de olabilir: Gerçek yolcu sadece gidebilmek için gidendir.
Ne de olsa aşk da yazı gibi: İkisinin de meyvesi varılacak yerden çok yolda olmanın heyecanında saklı.
Haliyle, ikisinin de reçetesi olmaz. Aksini iddia eden birini görürseniz size tavsiye, hızla uzaklaşın olay yerinden.
Yerine göre cool hareketler
İbrahim yerine Müslüm’ü sevmek.
Erdoğan yerine Davutoğlu’nu övmek.
Üç büyükler yerine Anadolu’dan takım tutmak.
Başörtüsünü mahrem yerine modernin simgesi saymak.
“Kirli Harry” yerine Behzat Ç. izlemek.
Eski kırkbeşlik yerine kaset dinlemek.
Ahmet Altan yerine Sanem Altan okumak.
Recep İvedik yerine Nickelodeon seyretmek.
“Sadece arkadaşız” yerine “sadece sevgiliyiz” demek.
Selek, Balbay ve bilimkurgu
Almanya’da sürgün hayatı yaşayan Sosyolog Pınar Selek, 12 yıldır peşini bırakmayan “Mısırçarşısı” davasını “korkunç bir bilimkurgu filmi” diye tanımlamış.
Eminim Mustafa Balbay’a sorsak o da hapiste geçen yıllarını aynı şekilde tanımlar.
Farklı dünya görüşlerine sahip iki aydın ama yaşadıkları bilimkurgu kabusu aynı.
Ben bile bazen “2001 Uzay Macerası”ndaki tepesi atmış bilgisayar tarafından yönetildiğimiz hissine kapılmıyor değilim.
Sanki “1984” yılına hapsolmuş, Asimov’un robotları tarafından götürülmeyi bekler gibiyiz.
Galiba Balbay ve Selek gibilerin çilesi bitene kadar da böyle olmaya devam edecek.
İncir Çekirdeği
Zorunlu askerlik: Kimin patron olduğunu idrak etme fırsatı.
Paylaş