Bir lohusalık macerası

Kız kardeşim geçen yıl anne oldu. Sadık bendeniz de babalığa ilaveten, dayılık unvanı aldı.

Haberin Devamı

Banu Kiremitçi Bozkurt kendine “serbest yazar” der.
Senaryo yazar, reklam yazar, hikâye yazar, hepsini güzel yazar.
Şimdi de tazeanne.com sitesine, lohusalık macerasını yazmış.
Ebeveyn adayları ve taze ebeveynlerle paylaşayım dedim. Yazının tamamı sitede.
“Lohusalıkla ilgili en ufak bir fikrim yoktu” diyor: “Hatta hamileliğimin sonlarına doğru kitapçıda ben sinema dergileri alırken yanımdaki bir diğer hamilenin bebek büyütme kitaplarını aldığını görünce bayağı paniğe kapılmıştım.
Bebek bakmayı bırakın, hayatımda bebek tutmuşluğum yoktu. Hamile arkadaşım bile olmamıştı. Lohusalık da, tahmin edersiniz ki, kuantum fiziği kadar anlaşılmazdı benim için.
Yaşadığım dönemi zorlaştıranların başında kendim geliyorum. ‘Yenilmemem gereken bir savaşa’ girdiğimi zannederek kendimi epeyce hırpaladım.
Annem vefat ettiğinden, teyzem, halam falan da olmadığından, kayınvalidem dışında bana akıl verecek başka bir tecrübeli kadın da yoktu etrafımda. Hoş, olsa da dinlemezdim.
Oysa aşırı kilolu, ruhen zayıf ve duygusal olarak çok muhtaçtım. Kendimi öyle görmekten nefret ettim niyeyse. Hatta diyebilirim ki, kendime yakıştıramadım!
Az uyku, aman süt geliyor mu, emiyor mu, şunu da yiyeyim süt yapsın, sokağa da çıkarmayayım 40 gün derken bir bakmışım ki, elinde direksiyonu, başında hunisi eksik bir deliye dönmüşüm.
Söz dinlemeye, bakılmaya, avutulmaya çok ihtiyacım varken sistemli bir inkâr içine girmişim.
Garip ama gerçek: Her şey zamanla yerine oturdu.
Ben anne olmaya alışmaya başladım, Ege bize ve dünyaya alışmaya başladı, sevgili canım eşim elinden geleni yaptı, gece gündüz demeden babalığın hakkını verdi ve bir şekilde geçti o zamanlar.
Hiçbir yöntem ya da yol izlemedim. İçgüdüsel olarak baktım Ege’ye hep. Bu kötü zamanların içinde beni terk etmeyen tek bir duygu vardı: Ege’yle ilgili her şeyin en iyisini benim bildiğim.
Nereden geldiğini anlamadığım bu özgüven duydum hep ona karşı. O duygu beni çok güçlü kıldı.
Oğlum huzurlu uykuda, biz de kocamla kötü bir korku filmi seyrediyoruz. Sabah 7’de Ege uyanacak ve biz onu yatağa alacağız. Hep birlikte biraz daha uyuyacağız. Ta ki Ege tekme tokat bizi uyandırana kadar.
Sonra uyanıp biraz yatakta oynayacağız, sarılacağız, koklayacağız. Sonunda Ege isyan edecek, kalkacağız, yeni bir gün daha başlayacak.
Ege gülecek, ağlayacak, yiyecek, kusacak, uyumayacak, uyuyacak, düşecek, kalkacak ve ben pelte gibiyken gün bitecek.
Gece vakti balkonda kahve ve sigara içerken ‘Daha önce hiç bu kadar mutlu olmadım’ diye düşünüp şükredeceğim.”
Yazının sonunda, taze annelere ve anne adaylarına tavsiyelerde bulunuyor Banu: “Kendinizi bırakın, ağlayın. Dert yanın. Gönül rahatlığıyla korkun. Yardım isteyin. Zayıflıktan ürkmeyin.
Bu duyguların çoğunun burnunuzdan akan hormonlar yüzünden olduğunu bilin.  Gerekirse psikolojik destek alın.
Televizyondaki ‘dün çocuk doğurdum, bugün bikinimle ne kadar da taş görünüyorum’ meşhurlarına aldırmayın. Çocuk doğurduktan sonra çocuk doğurmamış gibi görünmek marifet değil, inanın.
Ve her şeyden önemlisi, ‘geçecek’, meraklanmayın. Kendi omzunuza önce tap tap diye vurup bir güzel kutlayın, sonra da kendinizi rahat bırakın.”

tatlı  Sözlük

Haberin Devamı

Dayılık: Her kayınçonun tatlı rüyası.

Yazarın Tüm Yazıları