19 Mayıs soruları

Bu sene 19 Mayıs bir başka kutlandı, bir başka hissedildi, bir başka yaşandı. Tamam.

Haberin Devamı

Eskilerin “Her şeyde bir hayır vardır” sözünün doğruluğu tescil edildi.
O da güzel.
Resmi kutlamaların yasaklanması üzerine seferber olan gençler, “sivil 19 Mayıs kutlaması” yaptılar. Şahane.
Fakat bütün bu coşkuya ve sivilliğe rağmen...
Katılanların gözlerindeki parıltılara ve kutlamaların samimiyetine rağmen...
Yine de bazı duvarlar aşılamadı.
Memleketi “Türkler, Kürtler ve Müslümanlar” şeklinde bölen saçma siyaset tablosunun dışına çıkılamadı.
Bütün o coşkulu fotoğraflarda bir tane bile türbanlı ya da poşulu genç görülemedi.
Bayram “Türklerin” bayramı olarak kaldı.
“Müslümanlar” ve “Kürtler” olaya uzaktan, çekirdek çitleyerek baktı.
Denebilir ki “Daha ne istiyorsun, demokrasi budur. İsteyen kutlar istemeyen kutlamaz.”
Ama ortada şöyle bir gerçek var;
Şayet bayramı “Türklerin”, “Kürtlerin” ve “Müslümanların” yarısı kutlayıp yarısı kutlamasaydı o zaman tamamdı.
Kutlayanların da kutlamayanların da içinde başörtüsü ve poşu olsaydı lafı edilmezdi.
“İstemeyen kutlamaz canım, ne var bunda?” denirdi.
Ama taraflar bu kadar kalın ve yüksek çizgilerle ayrılınca, alıyor insanı bir düşünce.
Demek ki kendini öncelikle “Müslüman” ya da “Kürt” olarak görenlere 19 Mayıs bir şey ifade etmiyor.
Statta da yapsanız etmiyor, sokakta da yapsanız etmiyor. Uzayda yapsanız yine etmeyecek.
Peki Bandırma Vapuru’nun Samsun’a varmasıyla başlayan hareket onların da hareketi değil miydi?
O vapurun içinde “Müslüman” ya da “Kürt” yok muydu?
O zaman bugün kutlamalara uzaktan bakmaları nasıl bir küskünlüğün ifadesidir?
Bu büyük küskünlüğü aşmanın hiçbir yolu yok mudur?
Yoksa iş işten geçmiş midir artık, ortak ruh yakalamak bu saatten sonra imkânsız mıdır?
“Türkler, Kürtler ve Müslümanlar”ın hep beraber kutlayacağı 19 Mayıs tatlı bir hayal midir?

Haberin Devamı

ŞEFİN TAVSİYESİ

Irmak Zileli’nin eşiği

Irmak Zileli imzalı “Eşik”, hiç ilk roman gibi olmayan bir ilk roman. Gayet olgun ve dokunaklı.
Yunus Nadi Ödülleri jürisi de böyle düşünmüş olacak ki, roman ödülünü bu sene Zileli’ye vermişler.
Roman, bizi Eylül’ün naif ve çocuksu derinliklerine çağırıyor. Ukalalık etmeden, zekâ gösterisine kalkışmadan.
Sonuçta tarih ve siyasetle iç içe bir ailenin, otobiyografik özellikler taşıyan romanını okuyorsunuz.
Hem de gayet incelikli ve hassas bir kalemden.

Yazarın Tüm Yazıları