Ortaköy’deki bekâr evimde, teli kopuk gitarı tıngırdatarak televizyon izliyordum.
16 Ağustos 1999 günü, aşırı sıcak geçmişti. Öğleden sonra başım ağrımaya başlamış ve ilaçlara küfrederek, kâbuslu bir uykuya dalmıştım. Tayfun Talipoğlu bir Çerkez düğünündeki genç kızlarla röportaj yaparken, televizyonun sallandığını fark ettim. Sonra ona kitaplık rafları, tabak-çanak ve daktilo katıldı. Kapı eşiğine gitmem gerektiğini anladım. On saniye sonra da, canımı seviyorsam dışarı çıkmam gerektiğini... Sokakta az önce sallandığını gördüğüm ev eşyalarının yerini apartmanlar, arabalar ve elektrik direkleri aldı. Haliyle, manzara daha korkutucuydu. Derken elektrikler kesildi, ardından sarsıntı sona erdi. Zifiri karanlığın içinde, sessizliğe gömüldüm.
***
Sonra birden, Ortaköy’ün bakımsız apartmanlarından insanlar çıkmaya başladı. Kimisi don-gömlek, kimisi gecelikli, çıplak ayaklı insanlar bulabildikleri derme çatma ışık kaynaklarını sallayarak sokakta toplandı. Yüzlerinde korkudan çok şaşkınlık, kaygıdan çok merak vardı. Kendimi kapıcıyla konuşurken buldum. Depremin şiddetini kestiremiyorduk. Richter ölçeklerinden haberimiz yoktu. 17 Ağustos 1999 sabahı gün doğarken, Ortaköy sahilindeki çay bahçeleri o saatte hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Yaşlılar, gençler, erkekler ve kadınlar yakınlarından haber almaya çalışıyor, bir taraftan da hâlâ yaşıyor olduklarına inanmak ister gibi denize bakıyorlardı. Başımıza ne geldiğini henüz hiçbirimiz bilmiyorduk. Güneş, Boğaz’ın üstünde kızıl bir sini gibi, tereddütle yükseliyordu..
Kadın cinayetlerini durduracağız
Ön safta Münevver Karabulut’un annesi Nagihan Karabulut ile şair Ruhan Mavruk... Adları: “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”. Diyorlar ki sadece geçen temmuz “aşk”, “kıskançlık”, “sevgi” ve “namus” adı altında 36 kadın katledilmiş. Münevver Karabulut’un annesi devlete ve yargıya sitem ediyor: “Niye tarafsız davranmıyorsunuz? Adaletin yerine gelmesi için illa Meclis’e mi yürümemiz gerek?” Bu fakir de diyor ki: Kanunlarda kasten adam öldürme suçunu düzenleyen nitelikli hallere cinsiyetinden dolayı katledilenler de eklensin, yeterli sayıda ve kalitede kadın sığınma evi açılsın. Kadınla erkek birbirini mutlu etmek için gelsin bir araya. Üçüncü sayfa haberi olmak için değil.
Delikanlı Metallica, neredesin hani?
Cüneyt Cebenoyan’ın geçen ayki Metallica yazısını geç de olsa okudum ve hatırladım. Bir ara Guantanamo kampındaki Müslüman esirlere işkence olsun diye Metallica dinletiyorlardı. Delikanlı Rocker ne yapar bu durumda? “Kardeşim ne yapıyorsunuz, çekin elinizi müziğimden!” der değil mi? Massive Attack aslanlar gibi dedi mesela. Rage Against The Machine de dedi. Oysa Metallica lideri James Hetfield gevrek gevrek gülerek “yapmamalarını istemiyorum ki!” diyor: “Metallica’yı seçmelerinden, onları etkileyeceğimizi düşünmüş olmalarından gurur duyuyorum! Benim de müziğimizden beklediğim bu.” Ya CIA bunları çok fena korkutmuş ya da James Hetfield delikanlılıktan nasibini almamış bir arkadaş. Hangisinin daha kötü olduğunu takdirinize bırakıyorum.
İncir çekirdeği Kırmaya çalışmaları değil, sözleriyle kırılacağımı düşünmeleri bana çok dokunuyor.