Nerede olursam olayım akşam ezanının sesini duyardım mutlaka... Babamın gün ışığına kavuşma anıydı o ses çünkü...
Bugün hâlâ nerede olursam olayım duyarım akşam ezanını... Çocukluktan kalma bir refleks belki de...
Ben Zonguldak Kozlulu’yum. Doğal olarak madenci bir babanın oğluyum. Babam da, amcam da, o coğrafyada yaşayan erkeklerin alın yazısındaki gibi madencilerdi.
Yerin metrelerce altında geçirdi bütün hayatını babam... Diğer bütün şeylerin ötesinde sırf bunun için çok ayrı bir saygı duymuşumdur ona ömrüm boyunca. Madenci bir babanın oğlu olmaktan hep gurur duydum hep de duyacağım.
Her sabah helalleşti
1992 yılında emekli oldu babam... 26 yıl çalıştıktan sonra... 26 yıl her sabah yerin metrelerce altına girmek için evden çıkarken helallik aldı. Onca sene annemden tek bir isteği oldu. Sabahın köründe gün ağarırken evde çıkmasına rağmen; annemin uyanıp onu uğurlamasını isterdi. Her gün helallik almayı... Gidip de dönememek vardı çünkü her yeni başlayan gün... Evde kalan bizler o kadar farkında değildik ama o çok farkındaydı. ‘Orada hayat başka’ derdi. ‘Her insan ölmeden önce mutlaka görmeli’ derdi.
Çok şükür ki babam, amcam hayattalar. Ama bugün hâlâ babam her check-up yaptırdığında endişe duyarım; ‘acaba ciğerlerinde bir şey çıkacak mı, o günlerden bir arıza kaldı mı’ diye...
Tüm Fenerbahçe camiasının 19. şampiyonluğunu kutlarım.
Bütün sezonu forse eden Ersun Hoca ve oyuncuları; istek, azim ve istikrarlarıyla şampiyonluğu sonuna kadar hak ettiler.
Hepsini tek tek tebrik ederim...
Elbette önümüzdeki günlerde, bu şampiyonluk öyküsünü, bu öykünün kahramanlarını, sezonun kırılma anlarını geniş kapsamlı bir şekilde analiz edeceğiz. Ama şampiyonun hikayesinden önce, dün akşamki Akhisar maçına dönecek olursak; Şampiyon, Manisa’da ligin en rahat takımının karşısına en az onlar kadar rahat çıktı doğal olarak.
Maç öncesi kadrolara baktığımızda Ersun Hoca’nın hafta içi beyanlarının paralelinde bir kadro oluşturduğunu gördük.
Sezon içerisinde fazla süre bulamayan oyuncular yeşil zemin üzerinde yerini alırken, tüm sezonun yükünü çekenler kulübede ya da tribünde yerlerini almışlardı.
RAHAT GÖZÜKÜR AMA...
MAÇA dair teknik bir analiz yapacak değilim. Ancak yeşil sahadan gelen ve benzer maçlar oynamış biri olarak şu analizi yapabilirim:
Bir hafta koltuğu ve avantajı yakalayan takım, bir sonraki hafta koltuğu rakibine adeta ikram ediyor. Geçen hafta Sivasspor karşısında alınan mağlubiyetle koltuğu Galatasaray’a bırakan Beşiktaş, dün akşam Kasımpaşa karşısında maça çok etkili ve hızlı başladı.
Fırsat vermediler
SAKAT ve cezalı oyuncuları dönünce Bilic klasik kadrosuna dönmüş. Beşiktaş, ilk 15 dakika o kadar hızlı ve etkili oynadı ki; hem pozisyonlar buldu; hem de orta sahada Veli-Atiba agresifliğiyle rakibin kadife ayaklarına iş yapma imkanı vermedi. Bununla birlikte önce Oğuzhan sonra da Veli ile iki gol üretmeyi de başarıp, devre arasına 2-0 önde girdiler.
Heyecan bitmez
ŞOTA, Beşiktaş’ı ortadan delmeye çalışıp kenarları kullanmayınca, Bilic’in kalabalık orta sahasının ekmeğine yağ sürdü. Skoru eline alan Kartal pozisyon oyununu iyi oynayıp alan daraltarak, bir kulağı TT Arena’da maçı tamamladı.
F.Bahçe’nin ligi bu kadar forse ettiği bir sezonda Beşiktaş, sene başından beri yaşadığı bütün krizlere rağmen ikincilik koltuğu için G.Saray’ın bir puan gerisinde yarışı sürdürüyor.
Bunda Galatasaray’ın sezon başında öngörülen performans istikrarını sergileyememesi, son iki sezonun şampiyonu olmaktan uzak, inişli çıkışlı bir sezon geçirmesi de etken oldu diyebiliriz. Lig şampiyonu sezonun bitimine haftalar kala belli olmasına rağmen, en değerli ikincilik yarışı heyecanı son haftaya kadar devam edecek gibi duruyor.
Fenerbahçe, şampiyonluğunu derbiyle ilan etmek; Beşiktaş ise sezon içinde birkaç kez kaybedip tekrar yakaladığı en değerli ‘ikinciliği’ Galatasaray ile puan farkını dörde çıkararak perçinlemek peşindeydi. Beşiktaş sahaya Bilic’in son haftalarda yakaladığı kadro istikrarıyla çıktı. Ersun Hoca ise klasik düzenine sadık kalırken; hakkaniyetli davranarak, geçen haftanın yıldızı Kadlec’i, Bekir’e tercih etti. Maçın daha kontrollü başlayacağını düşünürken; tempolu ve gergin başladı. 9. dakikada Almeida’nın yakaladığı pozisyondan sonra iki takımda futbol oynamayı hatırladı.
Beşiktaş anlamsız bir şekilde, belki de hiç denemediği tek hat ofsayt taktiğini uyguladı. Sonucunda da doğal olarak defansif zaaflar yaşadı. Oyunu iyi okuyan Kuyt, 23. dakikada muhteşem ara pasını Sow ile buluşturdu. Senegalli, ara pas kadar muhteşem bir bitirişle Fenerbahçe’yi öne geçirirken; en yakın Beşiktaşlı futbolcu ile arasında yaklaşık 7 metre vardı. İlk yarının son dakikalarında oyunun kontrolü elindeyken yakaladığı 4’e 3 kontra atağı cömertçe harcayan Fenerbahçe, dönüşünde Motta’nın ayağından kalesinde golü gördü.
İŞTAHI KABARMADI
İKİNCİ yarısı kontrollü geçen derbide; Beşiktaş’ın 10 kişi kalması bile Fenerbahçe’yi kontrolün dışına çıkartmadığı gibi iştahını da kabartmadı. İkinci yarıya damga vuran pozisyon 88. dakikada Dany’nin pozisyonu oldu. Yaptığı futbolun doğasında kabul edilemez olduğu gibi kuralı aşmaya çalışması açısından da endirekt serbest vuruşla cezalandırıldı. Bu seviyedeki oyuncunun bunu bilmemesi son derece ilginç! Caner’in topu dışarı vurması da son derece enteresan olmakla birlikte centilmenlik çerçevesinde yapılmış bir hareket olarak algılanabilir.
Sonuç olarak sahaya adım atarken kilitlendikleri hedeflerine ulaşamayan iki takım da birer puanla yetinmek zorunda kaldı. Artık 1 puana ihtiyacı olan Fenerbahçe’nin yanı sıra Beşiktaş umarım en değerli ikincilik yarışında dün akşam kaybettiği 2 puanı aramaz!
Henüz ısınma hareketleri sırasında hissedilen galibiyet isteğiyle, aklımdan geçen; “Şampiyonluk için matematiksel olarak sadece 6 puana ihtiyacı olan Fenerbahçe bu 6 puanın 3’ünü kendi sahasında ve şiddetle puana ihtiyacı olan, can havlindeki Antalyaspor’dan alabilecek mi acaba?” oldu.
Başlama düdüğüyle birlikte Fenerbahçe maça gayet iştahlı başladı. 28 haftadır sergiledikleri oyun anlayışına sadık kalarak, değişen oyuncularla devam ettiler.
Belki çok pozisyon bulamadılar ama uzun maratonda duran topların önemine yakışan bir ilk yarıya tanık olduk. Caner’in müthiş frikiği sezonu taçlandıran güzellikteydi. Golünün güzelliğinin yanında, yeri gelmişken bir küçük eleştirim olacak Caner Kardeşim’e: Her pozisyonda hakeme itiraz edilmez. Kaldı ki; karar senin lehine çıktığında bile elin kolun hep havadaydı dün akşam!
ERSUN HOCA FARKI
1-0’dan sonra Fenerbahçe durdu. Topa sahip olayım derken, Antalya iki frikik kazandı, biri baraja takılırken, Tita’nın adrese ortasında tüm Fenerbahçe defansı uyurken, uyumayan Isaac oldu.
Berabere giden oyun belki Antalya’nın kontra atak anlayışına yatkın olabilirdi ama Fenerbahçe cevap vermekte gecikmedi. Yine bir duran topla, kornerden Alves hedef alınarak yapılan ortaya Kadlec iyi ayak soktu. Takımını soyunma odasına 2-1 önde götürdü.
Maçın ikinci yarısında; kulübedeki tek silahı sakatlıktan yeni çıkan Alper olan Ersun Hoca, dakika 65’te yaptığı oyuncu değişikliğine kadar mümkün mertebe oyunu tuttu.
Yalnız kaleci Itandje’ı geçemediler.
Konya adına oyunun hemen başında Hasan Kabze’nin kafa vuruşu iyi bir fırsattı. Ama kaleci Tolga gole izin vermedi. Yine, ilk yarının 20. dakikadan sonraki bölümünde oyun neredeyse tamamen Konya yarı sahasında oynandı.
Sağlı sollu gelişen Beşiktaş atakları, Motta ile İsmail’in hücuma katkısı ve bu oyuncularla bulunan pozisyonlar vardı. Ama baskının karşılığını golle alamadı Beşiktaş... Bunda da Itandje’ın meziyetli kurtarışlarının etkili olduğunu söyleyebilirim.
EKSİKLER ARANMADI
Geçen haftadan farklı olarak sadece Necip’in yerine Atiba’yı sağ bekte oynatmış Bilic... Yine İsmail-Motta soldaydı... Gökhan Töre’nin sakatlığı geçmediği için kulübede olduğu görüldü. Ama Beşiktaş’ta oynayan futbolcular, ‘Eksikleri arattı mı’ dersek hayır aratmadı. Beşiktaş için ilk yarının ikinci bölümü gerçekten baskılı ve pozisyon zenginliği içinde geçildi. Siyah beyazlıların, kurduğu baskıdan ziyade kalesinde pozisyon vermemesi de takım defansı açısından son derece önemliydi.
MEYVEYİ ALDI AMA
İkinci yarıda Bilic, sağ tarafta Motta’yı oynattı. Motta sağ açık gibiydi. Müthiş bir Konya baskısıyla başlayan ikinci yarıda Gekas’la iki net pozisyon kaçtı. Ama ilk yarıdaki Itandje kadar Tolga da kalesinde devleşiyordu. Hem bir kaleci olarak hem de takım kaptanı olarak üzerine düşeni yaptı. Daha sonra Bilic yapabileceği, oyunu çözebilecek tek hamlesini gerçekleştirdi. Motta’yı çıkarıp Gökhan’ı oyuna soktu. Hemen de meyvesini aldı. Jones’la başlayacan atak Gökhan ve Olcay’ın müthiş pas trafiği sonrası Oğuzhan’ın kafa vuruşunda golle taçlandı. Eğer ‘gol tanrısı’ Gekas olmasaydı, Beşiktaş son derece önemli bir 3 puanı alacaktı. Golden önce Jones’a faulü vermeyen Çağatay Şahan, Bilic’in çıldırmasına sebep oldu. Maçtan sonra Bilic’in kulübedeki oturuşu, genel tablonun açık bir özeti gibiydi.
Kazanmanın, kaybetmenin bir etkisi olmadığı anlarda bile, hiçbir zaman derbiliğinden, öneminden bir şey kaybettirmeyen derbi... Doğal olarak gerginlikler, fauller, sarı kartlar hatta kırmızı kart makul karşılanabilir. Ama hepimizin gözleri önünde futbolun kirlenmesini hiçbir şart ve sebeple makul kabul edemem!
Futbolumuzun temiz kalmasını, daha doğrusu temizlenmesini istiyorsak, gerekli cezaları sadece rakibine ‘fiziksel’ faul yapana vermekten vazgeçerek başlamalıyız. Bülent Yıldırım dün akşam Melo’yu atması gerektiği zaman atamadı ama bence G.Saray yönetimi başta olmak üzere Galatasaray camiası Melo’ya ‘gerekli’ cezayı derhal kesmelidir.
O HAREKET YAPILMAZ
3 puan uğruna, anlık kazanımlar uğruna, bir iki maç kazanmak uğruna hatta bir sezon uğruna; ülkemizin futbolunun geleceğini riske etmemeliler!
Yaptığı hareket; ne profesyonelliğe, ne fair play’e, ne de benim bildiğim, öğrendiğim hiçbir anlayışa sığmıyor! Eminim ki o çirkin görüntü, sağduyulu tüm G.Saraylı futbolseverleri de en az benim kadar rahatsız etmiştir.
Eğer son dönemde daha bir sıklıkla dile getirdiğimiz ‘temiz futbol’, ‘futbolun güzellikleri’ kavramlarını hayata geçirmek ve ülke olarak futbolumuzu temizlemek istiyorsak; G.Saray yönetiminin derhal Melo’yu göndermesi gerekir.
TOP, BAŞKAN AYSAL VE YÖNETİMİNDE
Beşiktaş kazanıp, Galatasaray-Fenerbahçe derbisini ikincilik koltuğunda izlemek istiyordu. Kayseri ise son 3 haftada aldığı 9 puanın özgüven ve moraliyle Galatasaray’a yaptığını, Beşiktaş karşısında da yapıp; mucizevi yolculuğunda bir büyük engeli daha aşma düşüncesindeydi. Sezon başından beri sakatlıklarla en çok boğuşan iki takım; çimlerin üzerine adım attığında, misafir takım uzun zaman sonra tam kadro ile yerini alırken, Beşiktaş’taki eksiklikler Bilic’i radikal değişikliğe itmiş.
Beşiktaş; İsmail Köybaşı önünde Motta, sağda Olcay, ileride Almeida ve arkalarında üç savaşan orta sahayla çıktı maça. Jones, Atiba, Veli üçlüsü kulübede başlayan Oğuzhan’ı aratacak gibi duruyordu ki; Necip’in talihsiz sakatlığı Bilic’i Oğuzhan’ı sahaya atmaya mecbur etti. Beşiktaş ilk yarıyı cılız ataklar ve üretmekte zorlanarak geçirdi. İlk yarının son dakikasında orta sahada kazanılan topu, Almeida kendisinin isteyeceği türden bir pasla Olcay ile buluşturdu. Olcay da kaleci Sinan’ın zamanlama hatasını nefis bir aşırtma vuruşla ağlara göndermesini bildi ve takımını soyunma odasına rahat bir nefes alarak götürdü.
BRAVO OLCAY
İkinci yarının hemen başında Beşiktaş’ın Olcay, Kayseri’nin Nobre ile bulduğu pozisyonlar maçın ikinci 45 dakikasının daha hareketli geçeceğinin işaretiydi. Ki yanılmadım; maçın ikinci yarısı iki kalede de pozisyon zenginlikleriyle çok hareketli geçti. Ertuğrul Hoca maça Nobre ile başlayıp daha sonra çift forvete dönünce Beşiktaş defansı biraz bocaladı. Kapanan Beşiktaş sezon başından beri en iyi yaptığı iş olan kontra atak futbolunu; baskı yediği, pozisyon verdiği dakikalarda uygulayarak, Oğuzhan ile 68. dakikada ikinci golü buldu ve rahatladı. Oğuzhan’ın golü kadar; Olcay’ın rakibini dağıtan koşusu ve Oğuzhan’a şut imkanı yaratması da çok kıymetliydi. Bravo Olcay!
90+2 de Okay’ın golü maçı 2-1 yapsa da Kayseri’ye yetmedi. Ama golden sonra kalan dakikalarda Beşiktaş takımının telaşı nefesleri kesti. Alınan 3 puanla tüm Beşiktaşlı futbolseverler bu akşamki derbiyi evlerinde ikincilik koltuğunda izleyecekler.